Suriye ve Türkiye’de tıkanma yaşandığını kaydeden Ebdî, rejimlerin karakter ve zihniyetinin sorun olduğunu ifade etti. ABD’nin varlığının çözüm önünde engel olmadığını vurgulayan Ebdî, Şam’dan olumlu adım atılırsa karşılık vereceklerini açıkladı.
ERDAL ER/QAMİŞLO
QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdî, büyük bir hareket başlatıp Efrîn’i geri alma güçlerinin olduğunu, ancak meseleyi Efrîn’le sınırlı ele almadıklarını ve Türkiye ile meselelerinin sadece Efrîn olmadığını söyledi.
Dünyanın yakından izlediği Suriye’deki savaş eskisi gibi olmasa da halen devam ediyor. Yıkımaları ağır olan savaş için yakın gelecekte bir siyasi çözüm olur mu, olmaz mı? Olursa bu nasıl olacak? Savaşın nerde duracağı, nerede biteceği de belli değil. İdlib savaşı artık uluslararası bir sorundur ve çözümü kolay görünmüyor. DAİŞ’in QSD karşısında askeri olarak yenilmesi bittiği anlamına gelmiyor. Uyuyan hücreleri Dêrazor başta olmak üzere pek çok yerde varlığını sürdürüyor. Sorunun çok tarafı var. Dolayısıyla Suriye kalıcı ve adil bir barışa henüz çok uzak. Suriye, Türkiye ve Ortadoğu’da siyasi ve askeri bir tıkanma yaşanıyor. Böyle olunca da silahlar susmuyor ve çözüm masasında anlaşma sağlanamıyor. Askeri seçenekler daha fazla ön plana çıkıyor. Bütün bu denklem içinde Erdoğan yönetimindeki Türk devletinin hayalleri, sorunu daha da ağırlaştırıyor ve herkese ağır bedeller ödetiyor. Bu karmaşıklık içinde bir çıkış yolu buluna bilinir mi? Bütün bunları QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdî ile konuşuyoruz. Söyleşimizin ikinci bölümü şöyle:
Türkiye bir taraftan Güney’e operasyon başlatıyor. Rojava sınırına asker yığıyor. ABD ile pazarlık yapıyor. Böyle bir denklemde Öcalan üçüncü yol stratejisiyle ilgili yeni bir hatırlatmada bulundu, Türkiye’nin hassasiyetlerine dikkat çekti ve Suriye yönetimiyle sorunun çözümünü tavsiye etti. Bu mesajdan ne anladınız?
Her şeyden önce Başkan Öcalan’ın söylediği gibi Suriye’de, Türkiye’de büyük bir tıkanma var.
Nedir bu tıkanma, biraz açar mısınız?
Türk devletinin, Suriye sorununun başlangıcında belli bir stratejisi vardı. Bizce başarılı olmadı ve boşa çıktı. Hatta Efrîn de başarı sayılmaz.
Türkiye, 2011’de aracı güçlerle alana egemen olmak istedi ama başarısız oldu.
2012-2013 yıllarında Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) üzerinde bize askeri olarak müdahale etti. Biz tam tersi daha büyüdük ve ÖSO’yu kovduk.
2013-2014 yıllarında El Nusra/El Kaide aracılığıyla Dêrik’ten Efrîn’e kadar bize karşı kapsamlı bir saldırıda bulundular. Biz hepsini püskürttük ve daha büyüdük.
En son Kobanê savaşıyla DAİŞ’i üzerimize sürüp Kobanê’yi balmak istediler. Uluslararası müttefiklerimizle DAİŞ’i kovduk ve Dêrazor’dan çıktık. Bu Türkiye’nin başarısızlığıdır.
Efrîn’e girdiler ve oradalar…
Efrîn’e girmeleri Türkiye için bir başarı değildir. Bunu Efrîn’le sınırlı tutması başarısızlıktır. Erdoğan’ın açıkladığı gibi Efrîn’den girip Dêrik’ten çıksalardı başarılı olurlardı. Efrîn’le sınırlı kalmaları onlar için büyük bir tehlikedir.
Hangi açıdan?
Ne zaman istesek büyük bir hareket başlatıp Efrîn’i geri alırız. Buna gücümüz var. Biz bu konuda henüz bir karar vermedik.
Neden başlatmıyorsunuz?
Biz meseleyi Efrîn’le sınırlı ele almıyoruz. Türkiye ile meselemiz Efrîn değildir. Bu konuya şimdi girmeyeceğim. Erdoğan kendisi karar verdi. Efrîn’den girip Şehba, Minbic ve hatta Fırat’ın doğusunu alacaktı. Yapamadılar. Bence artık kendileri de bunun imkansız olduğunu biliyor.
Efrîn’den Dêrik’e kadar büyük bir harekat yapmalarına ne uluslararası güçler ne de biz müsaade ederiz. Burada bir tıkanma var.
Öcalan bu tıkanmayı mı aşmak istiyor?
Bence bu konuda Türkiye’nin Başkan Apo’ya ihtiyacı vardır. Amerika ile çözmek istiyorlar, sonuçları ortadadır. Mesela bu konuda Önder Apo, “Bu sorunu ancak ben çözerim. Ben olumlu bir rol oynayabilirim’’ diyor. Sadece Suriye’yi kastetmiyor, Türkiye’yi de kastediyor. Biz de bu görüşlere katılıyoruz. Amerika arabuluculuğunda bu sorunu çözmek isterlerse bence derhal çözülür. Biz bunu ifade etmişiz, beyanda bulunmuşuz. Bu konuya ilgili tartışmaları da olmuş. Sorunun çözümü için Önder Apo, Türkiye’nin hassasiyetinden söz etti. QSD’in Türkiye’ye karşı zor kullanmaması açıklaması bu sorunun çözüm çabalarına denk düşüyor. Biz de bunu olumlu buluyoruz ve deklare de ettik.
Hassasiyeti Türkiye’ye karşı bir saldırı olmasın diye mi anlıyorsunuz?
Hem öyle hem de diyalogla çözülmesini istiyor. Biz böyle anlıyoruz; Türkiye ile sorun diyalogla, masada karşılıklı tavizler verilerek ve diplomatik yollarla çözülsün.
Mesajın Şam ve ABD tarafını nasıl yorumluyorsunuz?
Önder Apo’nun sunduğu projeyle bizimki ters düşmüyor. Biz de yıllardır aynısını savunuyoruz. Bizim açımızdan sevindirici taraf budur. İki yıldır Suriye’den iki argümanımız ve talebimiz var. Önder Apo da aynı şeyleri söyledi.
Nedir bunlar?
Sorunun, Suriye’nin toprak bütünlüğü içinde merkezi hükümetle diyalogla çözülmesinden yanayız. İkincisi de QSD’nin varlığını, özerk yapısını kabul etmesidir. Bizim iki temel talebimizdir. Önder Apo her ikisini de söyledi. Hem siyasi yapının hem de askeri yapının kabul edilmesi gerekiyor. Aksi halde katliamlar yaşanır.
QSD’nin Suriye ordusuna entegre edilmesini kabul etmiyor musunuz?
QSD’nin kuruluş bildirgesinde yazılıdır; kendimizi Suriye ordusunun bir parçası sayıyoruz. Bulunduğumuz alanların güvenlik ve askeri sorumluğu bize aittir. Merkezi hükümetin bunu kabul etmesini istiyoruz.
Öcalan’ın sizinle direkt bir teması var mıdır?
Hayır, bizimle direkt bir teması yok. Önder Apo da “Bu bir anlaşma değildir, müzakere delildir. Hatta diyalog bile değil” dedi. Belli bir çaba var, öyle devam diyor.
ABD’nin varlığı, Şam ile sorunu çözmeniz önünde engel mi?
Sorun, bizim ile Şam arasındadır. Amerika bu işin tarafı değildir. Sonuçta biz Suriye ile sorunu çözeceğiz. Burada bağımsız bir devlet kurmayacağız. Amerikalılar, Suriye rejiminin çözümden uzak olduğunu söylüyor. Bunda bir gerçek payı vardır. Biz 2011’den beri Suriye ile hiç ilişkimizi kesmedik. Birlikte yaşıyoruz, ancak şimdiye kadar bir çözüm safhasına ulaşamadık. Suriye tarafından olumlu bir adım atılırsa olumlu yönde karşılık veririz.
Bu konuda inisiyatifin tamamen sizde olduğunu söyleyebilir misiniz?
Evet söyleyebiliriz. Bu konuda kimse bize telkinde bulunamaz.
Şam ne diyor?
Biz Şam’ı iyi tanıyoruz. Şimdiye kadar Şam’ın aklı ve zihniyeti çözüme hazır değil. Onlar devletin otoritesini kabul etme şartıyla uzlaşma politikası yürütüyor. Benzeri durum Türkiye’de de vardır. “Sizi af ederiz, şimdiye kadar yaptıklarınızı görmeyiz, sileriz” mantığı var. Devletin otoritesi tekrar sağlansın istiyorlar. Şam’a da anlattık. Bizim durumumuz Suriye’nin diğer bölgelerinden çok farklıdır. Uzlaşma olmuş; Dera’da, Hama‘da, Humus‘ta, Dêrazor’un batı tarafında ve her yerde.
Sizin durumunuz neden farklı?
Farklı, çünkü biz Şam’la savaşmamışız, askeri olarak yenilmemişiz ki barışalım. Bizim ulusal bir sorunumuz var ve çözülmesi gerekir.
Diğer bölgelerde Suriye ordusu gitti operasyon yaptı, diğer güçleri hezimete uğrattı ve kazandı. Onan sonra “Tamam, devlet büyüktür, uzlaşalım” dediler.
Nasıl olacak?
Rejimin kabul etmesi gerekir ki bu durum değişmeyecek. Değiştirme gücünün olmadığını anlaması gerekiyor. Şöyle bir süreçteyiz; rejim ne siyasi, ne ekonomik, ne de askeri olarak bizi dışlama kabiliyetine sahip. Rejim buna ikna olursa zihniyeti de değişir. Burası Güney Kürdistan gibi de değildir. Suriye, Kuzey ve Doğu Suriye olmadan bir devlet olamaz. Başarısız bir devlet olur. Güney Kürdistan, Saddam için fazla engel teşkil etmiyordu. Olmasa da olurdu. Suriye öyle değil. Suriye’nin ekonomisi sıfır. Esas güç bizim bölgemizde. Suriye devleti buradaki olanaklardan mahrum kalırsa başarılı olamaz.
ABD’nin varlığı, engele dönüşmüyor mu?
Ben tersini düşünüyorum. Amerika’nın varlığı burada kalıcı değildir. Uluslararası bir anlaşmada yok. Şu ana kadarki varlığı DAİŞ’e karşı mücadele kapsamındadır. Bu da sürecek. DAİŞ var oldukça bu işbirliği sürecek. Rejimin, bu işin zorla olmayacağını anlaması lazım. Uluslararası güçler burada oldukları sürece bu işleri daha zorlaştırır.
Rejim, “ABD çekileceğini açıkladığında Kuzey ve Doğu Suriye yönetimi bize geldi ve yardım istedi” diye propaganda yapıyor. Bu doğru değil. Doğrusu rejim bize geldi. “Amerika gidiyor, Türkiye girmesin. Buralar Efrîn gibi olmasın. Biz gelelim. Anlaşalım” teklifinde bulundu. Rusya da devreye girdi. Diyalog gelişti ama onların talebi üzerine gelişti. Suriye’de bir siyasi çözüm olana, biz Şam ile bir anlaşmaya varana kadar mevcut güçlerin kalmasında faydası var.
Besar Esad’la bir görüşmeniz oldu mu?
Suriye rejimiyle kontrollü görüşmelerimiz devam ediyor. İlişkileri koparmamışız. Biz muhalefet denilen kesimin tarafını tutsaydık, şimdi Suriye rejimi yoktu.
İDLİB İÇİN YARDIM İSTEDİLER BİZİM İDLİB’DE İŞİMİZ YOK
İdlib’de işler yolunda gitmiyor. Şam yönetimi QSD’ye gelin birlikte operasyon yapalım derse tutumunuz ne olur?
İdlib’deki savaş, Suriye savaşı olmaktan çıkmış, tarafları çok olan bir savaştır. Bu defa bir faktör eksiktir, İran. İran’a bağlı güçler bu son operasyonda savaşa girmedi.
İran, Rusya baskısı sonucu mu girmedi?
Yok, İran kendisi girmedi. İran’ın şartları vardır. İsrail meselesi bu şartlardan biridir. Bu şartların şimdilik yerine getirilmesi mümkün değil. O nedenle girmediler. İran, savaşa girmeyince diğer gruplar küçüktür ve bir şey yapamadılar. Yapamazlar da. Rusya’nın hava bombardımanı da yetmedi. Bu nedenle başarısız oldular. Zaten planlamaları İdlib’i almak değildi. Uluslararası Halep ve Hama yolunun açılmasıydı. Onu da başaramadılar. Tekrar başlamışlar fakat yine zorlanacaklar. Bir de Koalisyon ve Amerika ağırlığını koydu. Rusya’yı ateşkese zorladılar. Anlaşıldı ki Rusya ile rejim İransız başaramazlar.
Rusya ve rejim, bizden yardım istedi, ancak biz kabul etmedik. Bizim şartlarımız var. Bizim İdlib’de işimiz yok. Bizim sorunumuz Efrîn’dir. Efrîn için ne gerekirse yaparız ama İdlib’de işimiz olmaz.
5 BİN ŞEHİT DE VERSEK O HARİTA DEĞİŞMEYECEKTİ
İstersek Türkiye’yi Efrîn’den çıkartırız, dediniz. Madem bu kadar kapasiteniz vardı neden çekildiniz?
Efrîn uluslararası bir komploydu. Özgün bir durumdu. Fırat’ın batısındaki uluslararası ve bölgesel güçlerin hepsi Efrîn üzerine anlaşmışlardı. Soçi ve Astana anlaşmaları çerçevesinde Efrîn; Hama, Homus, Şam ve Dêrazor’a karşı verilmişti. Haritasını da çıkartmışlardı. Bunu biliyorduk. Suriye’nin yüzde 70’i silahlı grupların elindeydi. Buna karşılık Efrîn’i vermişlerdi.
Bu mutabakat Astana’nın başında mı oldu?
Evet, o süreçlerde oldu. Hepsi işin içindeydi.
Amerika da içinde miydi?
Amerika, Fransa; Koalisyon endirekt işin içindeydi. Sessiz kaldılar. Büyük bir harita vardı. Nerelere kadar işgal edileceği belirlenmişti. İlk haftalar direndik. Büyük bir direniş yaşandı. Bin 500 şehit verdik, o savaşta. Baktık ki 5 bin şehit de versek o harita olacak. Biz de gücümüzü geri çektik.
Amerika çekilin telkininde bulundu mu?
Hayır bulunmadı. Efrîn için bir şey yapmayacaklarını ve karışmayacaklarını söylediler.
RUSYA’NIN ÇÖZÜM ÇERÇEVESİ ŞAM VE ANKARA’YA GÖRE
Rusya ve ABD ile dengeli bir politika yürütüyordunuz. Reqa ve Dêrazor’a gitmenizle bu denge bozuldu. Efrîn de işgal edildi. Şimdi Rusya ile ilişkiniz nasıl?
Rusya, rejimin tarafını tutuyor. Rejimin çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapıyor. Efrîn’de bundan dolayı böyle oldu. Diğer alanların rejime verilmesi karşılığında Efrîn verildi. Bu nedenle ilişkimiz büyük bir darbe aldı, çünkü bu büyük bir meseleydi. Geri çekilme sürecinde de epeyce diyaloglarımız oldu. Orada da samimi değillerdi. Arkadaşlar Moskova’ya gittiler, görüşmeler yaptılar. Rusya’nın çözüme yönelik bir yaklaşımı yoktu. Efrîn konusunda halen öyleler. Eski tutumlarını değiştirmiş değiller. Türkiye’nin tarafını tutuyorlar. Şehba ve Til Rifat’ta Türkiye’den yana tutum alıyorlar. Bunlardan kaynaklı ilişkilerimiz iyi gitmiyor fakat sonuçta Rusya bir güçtür. Suriye’nin geleceğinin belirlenmesinde onların da rolü olacak. Suriye’de Rusyasız bir çözüm olmayacağının da farkındayız. Bu nedenle de ilişiklerimiz devam ediyor.
Rusya size ne öneriyor?
Rusya’nın bize sundukları rejimden çok farklı ve ileri değildir. Biçimsel olarak farklı olabilir ama öz itibariyle aynıdır. Bizim de bunları kabul etmemiz mümkün değil.
ABD’NİN İRAN İÇİN TALEBİ OLMADI
İran ile ilişkileriniz nasıl, ABD İran konusunda sizden bir şey istiyor mu?
ABD’nin, İran’la ilgili bizden bir talebi olmadı. Elbette Amerika ile İran arasında gerginliğin bir etkisi oldu. İran’nın da yanılgıları var. Biz başkalarının çıkarlarına göre hareket etmeyiz, kendi çıkarlarımız neyi gerektiriyorsa onu yaparız. Sonuçta biz de bir gücüz. Burada halk var. İran’ın şöyle bir yanılgısı var; sanki biz onlara saldıracağız, Fırat’ın batısına gideceğiz. Bazı senaryolar yazıldı. Yok öyle şey. Bizim alanlarımız var. Bizim meşru savunma çizgimiz var. Bize saldırmayana biz de saldırmayız.
İran, Türkiye’nin Güney Kürdistan’a saldırısına bu nedenle mi sessiz kaldı?
Olabilir, ancak İran da onlara karşı bir projenin içinde olmadığımızı anladı.
ABD, sizden İran’ın önünü kesmek için Ebu Kemal’e gitmenizi istedi mi?
Bu çok dillendiriliyor, ancak öyle bir şey yok. Tam tersi aslında. ABD’nin ve bizim Dêrazor’da önemli gücümüzün olduğu doğrudur. Bu gücün iki görevi vardır; bölgede tehdidi önlemek ve istikrarı sağlamaktır. Tamamen meşru savunmadır.
12 BİN DAİŞLİ ELİMİZDE YAKINDA ÇÖZÜM YOK
Tutuklu DAİŞ’ler meselesi tartışılıyor. Bu sorunu nasıl çözeceksiniz?
Yakın gelecekte bir çözüm görünmüyor. Var olan durumun idare edilmesi gerekiyor. Bunun için devletler ve kurumlarla işbirliğine ihtiyacımız var, ancak bu çok yetersizdir. DAİŞ’lilerin bulunduğu kamplarda yüzde 30 dışarıdan yardım geliyor, ancak yüzde 70 biz karşılıyoruz. Cezaevleri de öyle. Ayrıca Baxhoz savaşında 8 bin DAİŞ’li teslim aldık. Gerçekten çok zor bir karardı. 8 bin kişiyi ne yapacağız?
Hepsi erkek mi?
Evet, hepsi erkek. Kadınların hepsini çocuklarla birlikte kamplara yolladık. 12 bin DAİŞ’li elimizde var. Kadınların sayısı daha az. Suriyeli DAİŞ’li kadınları ailelerine teslim ettik. Yabancıları devletlerle hal etmemiz gerekiyor. Bazı devletler yardımcı oluyor, bazıları olmuyor.
Türkiye neden vatandaşı olan DAİŞ’li kadınları almıyor?
Türkiye şimdiye kadar bizi resmiyette muhatap almıyor. Başkalarının aracılığıyla almak istiyor. Bu da bizim için uygun değildir. Almak isteyen gelip bizim resmi kurumlarımızla muhatap olmalı.
Güney Kürdistan ile ilişikleriniz nasıl?
Bizim istediğimiz gibi değil, bazı sorunlar var ama Güney Kürdistan yönetiminde genel anlamda ilişkilerin iyileşmesi için bir istek var. Benim de Güney yönetimi ile görüşmelerim oluyor. Umut ediyoruz ki; ilişkiler gelişsin. Kürtler arasında ilişkilerin gelişmesini istiyoruz.
BM İLE İLİŞKİLERİN DEVAMINI UMUYORUZ
Sizi takım elbise ve kravatlı Cenevre’de gördük. Pek beklenen bir durum değildi. (Gülüşmeler)
Herkese sürpriz oldu değil mi? Hayatım da (gülerek) ilk defa takım elbise giydim ve kravat bağladım.
BM ile yaptığınız anlaşma dışında herhangi bir siyasi içerikli görüşme söz konusu oldu mu?
Bir süreç başlamış. Daha önce bir heyetimiz gidip BM Suriye Özel Temsilcisi Pedersen ile bir görüşme yaptı. Bu bizim için bir başlangıçtı, ancak bizim BM temsilcileriyle ilişkilerimiz hep vardı. Siviller ve çocuklar konusunda çok hassasız. Bu dosya Birleşmiş Milletler’le bir süreci başlatmak için uygundu. Arkasının geleceğini umuyoruz.
Rojava yönetimini şimdiye kadar Cenevre görüşmelerine davet edilmedi. BM ilk defa sizi davet etti. Bundan sonrası için bekliyor musunuz?
Doğru, bizi ilk defa davet ettiler. Bunun devam edeceğini düşünüyoruz. Bakın bu görüşmede hükümet temsilcimiz vardı. Söz konusu belgeyi o da imzaladı. Birleşmiş Milletler Çocuklar ve Silahlı Çatışmalardan Sorumlu Özel Temsilcisi Virginia Gamba, “Bu görüşmelerin arkası gelir” dedi. Sayın Gamba çok olumlu ve iyimserdi. Bu bizim için bir ilkti. Mesela UNİCEF gelip burada çalışmalar yapacak. Okullar açacaklar. Sonuçta siyasi bir anlaşma oldu. Türkiye’nin tepkisini göze alarak yaptılar. Bir çok çevre risk aldı. Bu olumludur.
Yeni Özgür Politika