Eski bir sosyalist şimdi ise CHP ile flörtleşen bir tanıdığım, Sn. Öcalan’ın mektubu ortaya çıkınca panik içinde “Kürtler İmamoğlu’na oy vermekten vaz geçerler mi” sorusuyla yöneldiğinde, Türkiye solunun önemli bir kesiminin Kürtleri tanımadıkları konusundaki kanım bir kez daha güçlenmiş oldu. HDP’nin söylemekten dilinde tüy bittiği stratejik oy denen “üçüncü yol”un mektuptaki bağlantısını kuramayacak kadar düşük arızi bir bakışın varlığı, sanırım Türkiye’deki ırkçı çetenin en büyük başarısıdır.
CHP’nin de içinde olduğu, Kürtleri sistemin dışında tutma projesinde, Kürt hareketinin öngörülemeyen sistemi kilitleyebilme kabiliyeti nedeniyle geçici bir şok yaşanmaktadır. Daha da önemlisi, Kürtleri devre dışı bırakma planının ters teperek, sahada devlet karşısındaki tek oyun kurucu olarak konumlanmasına yol açmış görünmektedir. Yani bundan sonra iç politikayı büyük oranda Kürt hareketi ve HDP belirleyecektir. Türk İslam Sentezi(TİS)’nin temsil edildiği partiler adına devlet, Türkiye’nin ötekilerini temsilen HDP olacaktır oyuncu olarak. Dolayısıyla mektubun yayınlanmasının da devlet [ve/ya Ergenekon] tarafından planlanmış bir hamle olduğu açık olup, en önemli hedefi AKP ve Erdoğan’dır. Peki neden?
Öncelikle Erdoğan’ın azalan gücünü görüp gerektiğinde hızla gemiyi terk etme manevrası için kullanacakları at değiştirme hamlesi olma ihtimali yüksektir. Muhtemelen yerine başka birini de ikame etme aşamasındadırlar. Çünkü bütün paradigmasını Kürtlerin “terörist”liği üzerine kurmuş bu korsan devlet aklı, bu mektubu resmi ajansı ile yayınlatıp, Erdoğan’a da yorumlatmasının sonuçlarını hesaplamamış olamaz. Maliyetinin ağır olacağını da bilmez değildir. Bu durumda da Erdoğan’ın seçim tekrarına ikna edilişi ve bunun kim tarafından yapıldığı, dolayısıyla etrafının kimlerce kuşatıldığı, daha önce sokaklara salınan silahlandırılmış milislerin neden devreye sokulmadığı, AKP’nin son derece rahat bir biçimde teslim oluşunu da bu son mektup hamlesiyle birlikte çok yönlü okumak gerekir.
Buradaki ilk etapta altı çizilerek servis edilen, “tarafsız kalın” kısmının Kürt hareketi tarafından nasıl okunacağını da devlet aklı elbette biliyordu. Kürtlerin sandığa gitmeyeceği varsayılmıyordu zaten ve dolayısıyla da hedef Kürtler olamazdı. İstanbul seçimlerinde ağır bir hezimete uğratılan AKP ve Erdoğan’ın 13 binlik oy farkının bir milyona dayandırılmasının da bu planlamanın içinde olduğu açıktır.
Peki neden? Bunu Erdoğan’ın ipinin çekilmesi olarak mı okumak gerekir? Planlayanlar, taşeronlar kimdir? Avrasyacı ekip mi, dolayısıyla Rusya mı? Yoksa ABD öncülüğündeki ekip mi? Ya da Türk derin devleti mi?
Bana göre hepsinin de içinde olduğu -içerideki Kürt sorunu ve dışarıdaki Kürdistan sorunu- yani iç ve dış alandaki sıkışmışlıkları ile çok derin bir bağlantısı var. Irkçı Türk devleti, uluslararası ve dolayısıyla da iç politikada sıkıştığı yerden manevra ile çıkmaya çalışıyor. Bu işin çok fena biçimde AKP ve Erdoğan’ın başına patlayacak gibi planlandığı da açık. Yeni bir Menderes olayı aslında. Belli ki AKP’yi devirerek, tüm günahları onlara yükleyerek geri çekileceklerdir.
Büyük bir ihtimalle Rusya’nın satışı da kapıda olabilir ve muhtemelen Suriye’den çekilecektir, uluslararası baskıdan kurtulmak için. Bu nedenle bir süre Perinçek ekibi de fabrika ayarlarına geri dönecek gibi.
Dolayısıyla Türk-İslamcı, bu ırkçı korsan çete devleti, 1930’lardan beri darbelerle Anadolu ve Kürdistanı Türkleştirme ve İslamlaştırma politikalarını aralıksız olarak sürdürmek için at değiştirmektedir. Böylece daha gözlerden ırak ama daha hızlı, Güney ve Kuzey Kürdistan arasındaki sınır boylarını Kürtlerden arındırmaya çalışacaklardır.
Bu nedenle yakıp yıktığı kentlerde diktiği çok katlı binalara taşıyacağı Kafkas, Afgan ve Arap göçmenlerle bir taraftan demografiyi değiştirirken, öte yandan Güney’de de yerleşim alanlarını bombalayarak, mayın döşeyerek, Rojava’da ise ekin yakmaya devam ederek Kürtlerin birleşmeleri, birbiriyle temas kurmalarının önüne geçecek şekilde, yaşam alanlarını yok ederek sınır boylarını Kürtsüz hale getirmeye daha fazla odaklanacaktır, 1926’larda yaptıkları gibi.
Kısacası Türk Derin devleti, işlediği tüm suçlarını yüklediği Erdoğan ve AKP’yi günah keçisi ilan edip Ortadoğu çöllerine salarak, sıkıştığı yerden çıkmak için manevra yapıyor. Bir yararı olur mu bilinmez ama Erdoğan ve AKP’nin tek karı, bu süreç içinde İstanbul BB’ndeki talanın becerebildikleri kadarını gizlemek için zaman elde etmiş olmalarıdır. Muhtemelen ikinci seçime de bu nedenle razı oldular.
Dolayısıyla Kürtlerin, AKP’nin gidişiyle oyalanıp rehavete kapılmamaları, tam tersine devletin içindeki bu ırkçı çeteci ekip ve politikalarını deşifre edecek bir politik söylem geliştirmeleri önemlidir. Erdoğan’ı kurban ederek sıyrılmaya çalışan çete devlet anlayışını perdeleyecek her türlü manipülasyondan uzak durmaları gerekir.
İmamoğlu’nun HDP’nin desteğine kaçamak teşekkürü, Kılıçdaroğlu’nun ise AKP ve MHP’den de sonra HDP’nin adını ağzına alması bu ırkçı refleksin CHP içindeki gücünü görmek açısından çok önemlidir. Devlet, solu ve Alevileri kontrol için her zaman yedekte beklettiği -iyi polis CHP’yi- bu gidişle iktidara kısa süreliğine taşıyarak, bu dönemi atlatmaya çalışacaktır. Kürtlerin bundan sonra daha da uyanık olmaları şarttır. Yoksa her zaman, herkese yaptıkları gibi “kullan-at” politikalarının bir parçası olmaktan kurtulamayacaklardır.
Ava Neşe KALP / Y.Özgür Politika