16 yıldır kayıp ezgilerin peşinde
Ayfer Düzdaş'la Horasan'dan Çorum'a, Koçgiri'den Arguvan'a uzanan saha çalışmalarını, yaptığı derlemeleri, dengbejleri ve sözlü kültürün kayıt altına alınmasının önemini konuştuk. Düzdaş, "Sözlü taşıyıcı olarak tarif edebileceğimiz dedeler, pirler, ağıtçı kadınlar ve dengbejlik geleneği hem bizlerin sanatsal olarak beslenmemiz noktasında hem de toplumsal belleğin dilden dile, nesilden nesile aktarılmasında ve yaşatılmasında çok önemli bir işleve sahiptir" diyor.
Sanatçı Ayfer Düzdaş, uzun yıllardır köy köy gezerek Alevi Kürt ezgileri derliyor. Düzdaş, müzikal hafızanın şarkıcısı olarak gezdiği coğrafyalarda ninnilerden, ağıtlara, masallardan deyişlere devlet asimilasyonuyla kaybolmaya yüz tutmuş eserleri kaydediyor. Düzdaş’la MKM’de başlayan müzik hayatını, Horasan’dan Çorum’a, Koçgiri’den Arguvan’a uzanan saha çalışmalarını, yaptığı derlemeleri, dengbejleri ve sözlü kültürün kayıt altına alınmasının önemini konuştuk. Arguvan ezgilerini derlediği yeni çalışmasını bir an önce dinleyiciye sunmayı istediğini ifade eden Düzdaş, “Coğrafya insanların kaderini belirliyor, coğrafya insanların şarkı söyleme biçimlerini belirliyor. Koçgiri’de şarkı söyleyen, gırtlağını kullanan yaşlı bir anne ile Cizre’de şarkı söyleyen bir annenin şarkı söyleme biçimleri çok farklıdır. Birbirinden ayrılır. Coğrafya, insanların yaşamlarını etkiliyor, insanların rengini belirliyor, ses biçimini, gırtlak yapısını etkiliyor. Malatya’da dağ köylerine gittiğimiz zaman şarkı söyleyenler çok daha yüksek perdeden şarkı söylerken daha aşağı ova köylere indiğimiz zaman ses daha da pesleşiyor, daha konuşur halde şarkı söylemeye başlıyorlar” diyor.
Söz; ağıtçı kadınların, kadim ezgilerin ve gizlenmiş türkülerin peşinde koşan Ayfer Düzdaş’ta….
Alevi deyişleri son yıllarda popüler isimler tarafından seslendirilmeye başladı. Deyişlerin bugünkü popülerliği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Aslında şuradan bakmak gerekiyor: Yasaklanan, yok sayılan, gizlilik içerisinde yaşatılmaya çalışılan bir kültürün yeniden canlanması olarak değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. 80’ler de kendi kültürüne yabancılaşmış, bağlama taşımaya dahi utanan bir kuşağa tanıklık ettik hepimiz.
Bu durumu biraz daha açmak gerekirse; Alevi toplumu öğretisi gereği, insani olmayanın karşısında duran muhalif özelliğinden kaynaklı, egemen sistemler tarafından hep bir yerlere sıkıştırılmaya çalışılmş, baskı altında tutulmuş, toplum olarak katliamlara uğramış aslında bir inanç, bir yaşam biçimi, bir gelenek, bir başkaldırı felsefesidir. Yaşamın temeline insanı, doğayı, sevgiyi koyan Kızılbaş kültürü, sistemlerin baskısıyla kendi inancını, kültürünü rahatlıkla yaşayamamıştır. Bu da zamanla bir çok kültürel unsurun yok olmasına neden olmuştur. Türk Alevileri, dilleri Türkçe olduğu için bir nebze de olsa kendilerini ifade edebilmişlerdir. Sahada çalışma yapan Kürt Alevi bir müzisyen olarak, aynı şeyi Kürt Aleviler için söyleyemeyeceğim. Baskılardan ciddi anlamda etkilenen Kürt Alevileri daha bir gizlilik içerisinde yaşamlarını sürdürmüşler. Bu anlamda Kürtçe deyişlere rastlamak artık mucize gibi bir şey… Derleme yaptığım dönem de Erzurum- Xınıs, Malatya, Maraş ve Adıyaman’da tek tük Kürtçe Alevi deyişine rastladım.
1925’lerde yürürlüğe konan Şark Islahat Planı’ndan bahsetmemek olmaz. Asimilasyonun Alevi toplumu üzerinde ne derece etkin olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Bu planda; Kürt Alevilerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde, dilin yasaklanması, toplum gelenek ve göreneklerinin de toplumları geçmişlerine bağlayan bağlar olduğu unutulmamalı denerek, Kürt Alevi toplumuna ciddi anlamda bir yönelme olmuştur. Bu yok sayma politikası, egemen olan sisteme karşı kendi iç hukukunu yaratan ve bunun uygulayıcısı olan Alevi toplumunun öncüleri olan pirler ve dedeler ile başlamış ve yavaş yavaş toplumun diğer kesimlerine uygulanmıştır. Böylelikle Kürt Alevi kimliğine yönelik yukarıdan aşağıya doğru ciddi anlamda bir asimilasyon politikası uygulanmıştır. Bundan kaynaklı Alevi müziğinin görünür olması, popüler olması bu anlamda bence iyidir.
‘KUZULARIM İLK DİNLEYİCİLERİM OLDU’
Müzikle olan ilişkiniz doğdunuz coğrafyayla başlıyor. ‘Coğrafya kaderdir’ cümlesi sizin için de geçerli mi?
Ben Kürt Alevisiyim, Koçgiriliyim. 7-8 yaşına kadar köyde kaldım. Yazın okul bittiğinde kuzulara çobanlık yapardım ve kuzulara, dağa, taşa şarkı söylerdim. Kimsenin olmadığı sadece kuzuların ve benim olduğum özel zamanlar diyebilirim. Derler ya insanlar hayallerinin ürünüdür aslında. Bunu bire bir yaşadım ve gördüm. O dönemde hiç sahne görmemiştim, konsere gitmemiştim, köyden hiç çıkmamıştım. Ama ben dağı taşı kendime bir nevi sahne yapmıştım. 8 yaşından sonra İstanbul’a yerleştik. Sivas’ın Aldıvaz köyünden İstanbul’un Gazi mahallesi köyüne geçtik. Şu anda artık köy demeye bin şahit lazım. Keşke hep köy olarak kalsaydı. Okul-iş hayatı vs. derken anadilimde müzik yapmaya karar verince MKM’de kursiyer olarak müzik dersleri almaya başladım.
Kürt müzisyenler için önemli yerlerden birisi olan MKM’de ne gibi çalışmalar yaptınız?
Koma Asmin’i, Koma Venge Sodiri’yi kurduk. Vengê Sodirî ile bir albüm, Şahiya Strana projesi ile Kürtçe’den Türkçeye çevrilen orijinali Kürtçe olan şarkıların 3 albümlük çalışmasını gerçekleştirdik.
Derlemelerinizle ön plana çıkan bir sanatçısınız. Geçmişe olan merakınız bu çalışmaların ardından mı başladı?
Yok, zaten arşiv biriktirme yönüm hep vardı. İlginç bulduğum şeyleri bulur saklardım hep. 2003’ten sonra artık biraz daha bu işin bilincine varmış biri olarak köylere gitmeye ve kayıtlar yapmaya başladım.
‘KAYITLARDA MASALLAR, NİNNİLER, AĞITLAR VAR…’
Köylerde nasıl bir çalışma izlediniz?
Gitmeden önce bir zemin araştırması ve ön hazırlık yaparım. Nereye gideceğimi, gittiğim yerlerde kimlerle görüşeceğimi önceden planlar ve öyle yola çıkarım. Tercihim özellikle yaşlı analar ve dedelerimizdir.
2003 yılından beri derleme çalışması yapıyorum. Görüştüğüm insanlardan kayıtlar almaya başladım. Kayıtların içinde masallar, sevda şarkıları, iş şarkıları, ninniler ve ağıtlar var. Yapmış olduğum kayıtlardan 2008 yılında Leylan albümünü oluşturdum. 2012 yılında ise Kızılbaş Alevi kültürünün baskın olduğu, Koçgiri bölgesinin önemli bir geleneği olan ağıtçı kadınların peşine düştüm. Mezar başı ve yas evlerinde yakılan, özellikle kadınların yakmış olduğu ağıtları bire bir kaydettim. Koçgiri Ağıtları albümü bu şekilde oluştu. İçinde 115 sayfalık çok eski fotoğraflarla, Koçgiri’nin kültürüne, inancına, tarihine yönelik kısa bilgilerin olduğu bir de kitapçık var. Albümde yaşlı kadınların sesinden 13 ağıt var.
Alevi toplumunda kültürün taşıyıcıları olarak tarif edebileceğimiz dedeler, pirler ve ağıtçı kadınlardan, yıllarca köy köy dolaşıp derleyip topladığım ezgileri üçüncü çalışmam olan “Horasan’dan Çorum’a Kürt Alevi Ezgileri” adlı albümümde buluşturdum. Albüm repertuvarını seçerken her yöreden müzikal olarak farklı ritmik yapıya ve içeriğe sahip ezgilere yer vermeye özellikle dikkat ettim. Maraş, Koçgiri, Adıyaman, Çorum, Varto ve Malatya’da yapmış olduğum derlemelerden ve kültürel yapı olarak Kızılbaşlarla benzer özelliklere sahip, ibadetlerini sazlı ve sözlü yapan İran’da yaşayan Yarsan ezgilerinden oluşturdum.
Horasan’dan Çorum’a… Çok geniş bir coğrafya ve burada yürüyen başka bir tartışma var: Alevilerin Kürt olamayacağına dair…
Eegemen sistem ‘Kürt Alevisi’ olmadığını söyler. Alevilerin Türk Alevisi olduğunu, Horasan’ın aslında bir Türk memleketi olduğunu, Alevilerin de Horasan’dan geldiklerini, köken olarak Türk olduklarını iddia eder. Horasan’ın sadece Türkler’in yaşadığı bir memleket olmadığını görüyoruz. Horasan’da birçok halk beraber yaşıyor. Bu anlamda araştırmacıların yaptıkları çok değerli çalışmalar var. Diğer tarafta Türkiye’de yaşayan büyük bir kesim ise Çorum’da Kürt Alevisi olduğunu bilmez. “Horasan’dan Çorum’a Kürt Alevi Ezgileri” başlığı ile biraz buna vurgu yapmak istedim.
‘BUGÜNE KADAR YÜZLERCE EZGİ KAYDETTİM’
Sözlü taşıyıcı olarak tarif edebileceğimiz dedeler, pirler, ağıtçı kadınlar ve dengbejlik geleneği hem bizlerin sanatsal olarak beslenmemiz noktasında hem de toplumsal belleğin dilden dile, nesilden nesile aktarılmasında ve yaşatılmasında çok önemli bir işleve sahiptir diye düşünüyorum. Bu kültürel birikim kaydedilmediği zaman kaybedilen her anlatıcı ile birlikte yok olup gidiyor. Ki kimse artık bu anlamda çalışma yapmıyor.Bu çok acı bir durum. Bundan dolayıdır ki kaynak ve destek bulduğum müddetçe derleme çalışmalarıma devam etmek ve gücüm oranında bunları işleyip somut ürünlere dönüştürmeye devam edeceğim.
Coğrafyayla müzik arasında nasıl bir ilişki var?
Coğrafya insanların kaderini belirliyor, coğrafya insanların şarkı söyleme biçimlerini belirliyor. Koçgiri’de şarkı söyleyen, gırtlağını kullanan yaşlı bir anne ile Cizre’de şarkı söyleyen bir annenin şarkı söyleme biçimleri çok farklıdır. Birbirinden ayrılır. Coğrafya, insanların yaşamlarını etkiliyor, insanların rengini belirliyor, ses biçimini, gırtlak yapısını etkiliyor. Malatya’da dağ köylerine gittiğimiz zaman şarkı söyleyenler çok daha yüksek perdeden şarkı söylerken daha aşağı ova köylere indiğimiz zaman ses daha da pesleşiyor, daha konuşur halde şarkı söylemeye başlıyorlar.
Kadın dengbejlerle ilgili çalışmalarınız ne durumda?
Adıyaman, Maraş, Koçgiri, Malatya, Erzurum, Varto, Çorum, Diyarbakır, Cizre gibi birçok yere derlemeye gittim ve kayıtlar aldım. Kürt Alevilerin yoğun olduğu yerlere de gittim Cizre’ye de… Cizre’deki dengbejlerden yüzlerce eser kaydettik. Malatya’da Arguvan’ın neredeyse bütün köylerine gittim. Yaptığım kayıtlardan ciddi anlamda bir arşiv oluştu ve sponsor arayışı içerisindeyim.
Elinizde biriken ezgileri ne zaman albüm yapacaksınız?
Sponsor bulunca “Arguvan Ezgileri” albüm çalışmamızın startını vereceğiz. Benim çalışmalarımın şöyle bir yönü var: Leylan albümünü yapmak için neredeyse 7-8 yıl bekledim, çabaladım ekonomik anlamda. Koçgiri Ağıtları’nda yine aynı sıkıntıyı yaşadım. Son albümde de durum aynıydı. Uzun bir süre ekonomik anlamda takıldık kaldık. Bu tür kültürel çalışmalara destek bulmak çok zor. Genelde popüler olan tercih edilir. Ticari olarak bakılır yani. Kurum ve firmalar hesaplarını ‘ben ne kadar kazanırım’ üzerinden yaparlar.
“Arguvan Ezgileri” albümünü hazırladık. Demo kaydını yaptık ve çalışmayı birkaç yere sunduk ama sponsorluk anlamında henüz olumlu bir yanıt alamadık. Kurum ve şahıslara sosyal medya aracılığıyla bir çağrımız oldu. Umarım çağrımız karşılıksız kalmaz.
gazeteduvar