Bazı sol çevreler işin bu kısmının üzerinden atlayıp “Ne var yani, demokratik bir yarıştır, geçmişte HDP kazanmıştı, şimdi de TKP kazandı!” diyerek işin üzerinden atlamaya çalıştılar. Ortada gerçekten demokratik bir yarış olsaydı, buna kimsenin itirazı olmazdı; fakat burada yaşanan kesinlikle demokratik bir yarış mıydı?..
Sadece Dersim’de değil bütün Türkiye’de devlet bütün gücüyle Kürt Özgürlük Hareketi ve HDP’nin tasfiyesi için kendi hukukunu da hiçe sayarak düğmeye bastı ve bu herkesin gözleri önünde oldu. Rejim bunu herkesin gözünün içine sokarcasına pervasızca yaptı.
HDP’nin Eşbaşkanından, sıradan çalışanına kadar geniş kapsamlı bir tutuklama furyası başlattıldı. Bir taraftan başta Fatih Mehmet Maçoğlu gibi çevrelerin önünü açıp, kendi medyasından onların reklamını yaparken, diğer taraftan başta Dersim olmak üzere bütün Türkiye’de HDP çalışanlarını tutuklandı…
Dersim’de sahadan gelenler bütün seçim dönemi boyunca hiç bir HDP’linin sokaklara çıkıp seçim çalışması yapamadığını söylüyorlar. Neredeyse 700’e yakın HDP’linin tutuklandığını, bir o kadarının da Dersim’den ayrılmak zorunda kaldığını da not düşelim…
Bu sayılara bakınca hem Dersim’de ortaya çıkan seçim sonuçlarını, hem de HDP’nin yaşadığı baskıların şiddetini daha iyi yorumlayabiliriz. Bu koşullarda normal bir seçim yaşandığını ve demokratik bir seçim sürecinin sonucunda başkanlığın HDP’den TKP’ye geçtiğini söyleyebilir miyiz?
Dersim’de demokratik bir seçim yaşandığına ve bunun sonucunda Belediye Başkanlığının bir partiden başka bir partiye geçtiğine inanan hiç kimse olduğunu düşünmüyorum. İşte bu reel gerçeklik üzerinden bir şehirde belediye başkanlığı yapmanın, Ovacık’ta belediye başkanlığı yapmaya benzemeyeceğini şimdiden öngörebiliriz.
Fatih Maçoğlu doğrudan Türkiye’de gerici güçlerle ittifak yapmadığını iddia ediyor; bizde elimizde aksi bir bilgi belge olmadığı için bunu doğru kabul ediyoruz. Fakat hiç kimse 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde başta AKP ve ulusalcı medyanın kendisine verdiği doğrudan desteği inkar edemez.
Bunu o kadar aleni yaptılar ki; şimdi Dersim Belediye Başkanı Sayın Fatih Mehmet Maçoğlu’ndan hesap soruyorlar.
Dersim Belediye Meclisinin aldığı Dersim isminin geri iade karının ardından önce MHP’nin tehditleri geldi, sonra Soner Yalçın gibi ırkçıların aba altından sopa gösteren tekinleri, en son olarak da yarı aydın birçok çevreden gelen telkinler!
Halbuki yapılması gereken belliydi! Türkiye’de bütün sürecin ya demokrasi, ya da diktatörlük olarak yeniden tanımlanacağı bir dönemde Kürtlerin ortaya koyduğu fedakarlık karşısında en azından dost çevreler Kürtlerle politik rekabete girmek yerine daha doğrudan eylem birliği ve dayanışmayı seçmeliler. Tabi demokrasi düşmanı çevrelerden gelen doğrudan ya da dolaylı desteği ellerinin tersi ile red etmelilerdi.
Bunu yapmak yerine demokrasi dışı güçlerinden gelen desteğe en azından göz yumanlar, görmemezlikten gelenler şimdi bu çevreler kendilerinden hesap sorunca, “ne oluyor!” deme hakkına sahip değiller.
Devlet bunu eskiden de yapmıştı; Dersim Soykırımı öncesi 1936 yılında silah toplayan devlete silahını teslim edenler, silah teslim etmeyen aşiretlerden önce katledildiler.
Kendini bir etnisiteyle tarif eden bir devletin zulmünden; ne Müslüman, ne Alevi, ne de komünist olarak kurtulamazsınız.
En azından bunca yaşanmışlıktan sonra insanlardan bu kadar tarih bilinci beklemek bizim hakkımız olmalı. Her defasında aynı delaleti, kimi zaman ihaneti yaşamak hiç birimize iyi gelmiyor.
Biran önce hakkaniyetle birlikte çalışmalı ve devrimci dayanışmayı yükseltmeli ve halklarımızın özgürlüğüne ülkemizin demokrasi mücadelesine katkımızı arttırmalıyız.
Y.Özgür Politika