Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / "Kurbanlık koyun gibi sessiz kalmayız"

"Kurbanlık koyun gibi sessiz kalmayız"

23 Nisan 2016, 10:14

Gazetemizi ziyaret eden HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’la dokunulmazlık, Erdoğan’ın başkanlık ısrarı, çözüm masasına dönüş ihtimali, HDP’nin alacağı kararları ve demokrasi güçlerinin ortak mücadele hattını konuştuk.

Türkiye, çözüm sürecinin buzdolabına kaldırılmasıyla tarihi bir barış fırsatından kapsamlı bir savaşın içine girdi. Her gün ölüm haberleri geliyor. Ekonomik, sosyal, toplumsal kriz had safhada. Toplumsal direniş ise savaşa koşut olarak büyüyor. Bu tabloya şimdi de HDP’yi Meclis’ten atma girişimi eklendi. Gazetemizi ziyaret eden HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’la dokunulmazlık, Erdoğan’ın başkanlık ısrarı, çözüm masasına dönüş ihtimali, HDP’nin alacağı kararları ve demokrasi güçlerinin ortak mücadele hattını konuştuk.

24 Temmuz’da başlatılan savaş süreci sizlerin dokunulmazlıklarının kaldırılması girişimiyle yeni bir evreye giriyor. AKP-MHP ve CHP bu konuda ittifak halinde. Bu güçleri ortak hareket etmeye iten ana etken ne sizce?    

Bütün savaş güçlerinin Kürt hareketinin tümüyle en küçük birimlerine kadar tasfiye edilmesi konusunda bir kararı var. Burada PKK’li olmak ile ilgili bir ayırım yapılmıyor. Kürt halkının yanında olup olmamasına göre bir ayırım yapılıyor. Çünkü Erdoğan şöyle tarif ediyor: “Ya bizdensiniz ya da teröristsiniz.” Bu ne demektir? AKP’li olmayan, doğrudan devletin politikalarını desteklemeyen herkes teröristtir. Kürtlerin, ‘Kürdüm’ diyen, ‘Ben hakkımı istiyorum’ diyen halkın tamamı bu tanıma giriyor. Bariz şekilde Kürt halkını tümden katliamla yok etme politikası devreye sokuldu. Alın size çözüm diyor. Ulusalcısının, milliyetçesinin, hepsinin Kürt karşıtlığı vardı. Dolayısıyla hepsi bu hedefleri ve amaçları için bir anda Kürt karşıtlığı üzerinde birleştiler. AKP’nin, CHP’nin ve MHP’nin dokunulmazlık mevzusunda birleşmesinin nedeni de budur.

Dokunulmazlıkların kaldırılmasının ne tür siyasi sonuçları olur?

Parlamenter sistem sembolik önemi olan bir yerdir. Onbinlerce siyasetçimiz tutuklandı, onlarca belediye başkanımız tutuklandı. Milletvekillerine de yönelim oldu ama 1994’te DEP’lilere yapılan darbeden bu yana ilk defa halkın iradesi dediğimiz seçilmiş milletvekillerine darbe hazırlığı yapılıyor. Bunun siyasi sonuçları bir belediye başkanına yapılandan çok farklıdır. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne göre bir ulusun kendi kaderini tayin etmesi konusunda bazı kıstaslar var. Örneğin diyor ki o halk, ulusal parlamentoda kendini temsil etme hakkına sahipse, kaderini belirlerken başka seçenekleri önüne koyamaz. Ama ulusal parlamentoda temsil etme hakkı elinden alınmışsa başka seçenekleri tartışabilir. BM’nin “Ulusların kendi kaderini tayin hakkı” kıstası budur. Belediye başkanı tutuklandığında, görevden alındığında belki bu tartışılmıyor ama ulusal parlamentodan, muhalefeti, Kürtleri tümüyle tasfiye etme kararı, Kürtler için başka seçeneklerin gündeme alınması demektir. Tabii ki Kürt hareketinin bütün bileşenleri, HDP’yi oluşturan bütün bileşenler ve halkımızla birlikte yeni kararlar alabiliriz. AKP’nin ne kadar hakkı ve hukuku varsa o parlamentoda bizim de o kadar hakkımız ve hukukumuz var.

Darbe olarak nitelediğiniz bu girişimi engellemek için neler yapacaksınız?

Tereyağından kıl çeker gibi bu operasyonu gerçekleştirmelerine izin vermeyeceğiz. Öncelikle parlamentoda, komisyonda etkili bir direnişimiz olacak. Eğer dokunulmazlıklar kaldırılırsa milletvekili arkadaşlarımız savcılıklara veya mahkemelere ifadeye çağırdıklarında gitmeyecek. Çünkü bu normal bir yargılama faaliyeti değil. Siyasi bir tutumdur. Biz de buna karşı siyasi bir tutum alacağız.

Halk, dokunulmazlıkların engellenmesi konusunda nasıl bir rol oynayabilir?

Şöyle bir psikolojiye kimsenin kapılmaması lazım. Bütün gücümüzü ortaya koyalım ve dokunulmazlığı engelleyelim. Öyle bir şey yok. Paniklemesi gereken biz değiliz. Biraz akılları olsa, AKP’lilerin, CHP’lilerin sokaklara dökülüp dokunulmazlıkları kaldırmayın demesi gerekir. Kürt halkının rahat olması lazım. Zaten mücadele ve direniş her boyutuyla görkemli bir şekilde sürüyor. Bu bir psikolojik savaştır. Biz halkımıza sürekli moralli olun diyoruz. Cesur olun, hiç öyle dokunulmazlık kaldırıldığında her şeyin biteceğini düşünmeyin. Biz oradan da başka bir siyasi hamle çıkaracağız. Gever’de, Cizre’de, Silopi’de, Şırnak’ta, Nusaybin’de ve Sûr’da yaşananları gördük. Yüzlerce gencimiz yakılarak katledildi. Herkes bulunduğu yerde genel direnişe kendisini nasıl katacağını planlasın. Çağrımız budur. Tabii ki sipesifik olarak vekillerin etrafında kenetlenmek ve bir gözaltı olduğunda, bir tutuklama olduğunda mutlaka tepkiyi en etkili bir şekilde göstermek gerekir. Bunu topyekûn savaşa karşı topyekûn direniş gibi düşünmek gerekir. Kurbanlık koyun gibi sessiz kalacağız diye bir şey yok. Cezaevindeysek, cezaevini direniş alanına dönüştüreceğiz. Herkesin kendisini ona göre örgütlemesi gerekir.

KCK ile çözüm sürecine dönüş konusunda bir süre önce temas kurduğunuzu basına açıkladınız. Sonuçları ne oldu, hükümetle görüştünüz mü?

Evet, KCK yönetimi ile birkaç ay önce bir görüşmemiz oldu ve sonuçları hükümetle de dolaylı olarak paylaşıldı. Bütün bu ilçelerde, kent merkezlerinde yaşanan durumun siyasi zemine çekilmesi, şiddet zemininden çıkarılması için bir çabamız oldu. KCK aslında buna olumlu baktı. Biz de dolaylı olarak hükümetle paylaştık ve siyasi zemine çekmek için HDP olarak hazır olduğumuzu belirttik hükümete. DTK beyannamesi bizim mevzuyu siyasi alana çekmemizin çok önemli bir hamlesiydi. Hükümet ve ana muhalefet de haberdardı ve biz onlardan destek bekliyorduk. Barikat, hendek tartışması olmaktan çıkaralım ve hendeği, barikatı operasyonla değil diyalogla siyasi zemine çekip kapatmayı başarırız demiştik. Ama DTK’de yaptığımız açıklamalara karşı o güne kadar yapılmamış kadar sert cevaplar verildi. Tam tersine destek yerine bizi vatana ihanetle suçladılar; başsavcı hemen soruşturma başlattı hakkımda. Biz meseleyi siyasi zemine çekmeye çalıştıkça onlar şiddet zemininde kalması için çalıştı. KCK, DTK’nin açıkladığı belgenin tartışma açısından kendileri için uygun olduğunu ilan etti. Ama devletin verdiği cevaplar tam tersi sert cevaplardı. Zaten o gün dokunulmazlıkların kaldırılması tartışması hızlı bir şekilde gündeme geldi ve şuan tartışılan o.

Hükümetin savaş politikasıyla varmak istediği yer nedir?

Kürt hareketini ve Kürtleri tümden tasfiye edemeyeceklerini çok iyi biliyor. Erdoğan da devlet de bunu çok iyi biliyor. Kürt hareketi ve Kürt halkı öyle tasfiye edilebilecek bir hareket değil ama tarihi bir fırsatı kaçırmasını sağlayabilirler. Bir dönme dolap düşünün; binmeniz için durması gerek ve durduğu anda o fırsatı değerlendirip binmelisiniz. Durum bu şimdi; Kürtler Ortadoğu’da tarihi bir fırsat yakaladılar ve dönme dolaba binmek üzereler. AKP’nin bütün çabası Kürtleri o dönme dolaba bindirmemek. Çünkü o dönme dolap 100 yılda, 50 yılda bir gelir. Sırf Kürtler oraya binmesin diye şu anda ayağına yapışmış durumda. Kürtler Ortadoğu dizayn edilirken yine iradesiz, öncüsüz kalsınlar ve önümüzdeki 100 yılda da bu egemen devletler sömürmeye devam etsinler diye çabalıyor. Bütün hesapları bu. Yoksa tasfiye edemeyeceklerini biliyorlar; ‘Son ferdine kadar yok edeceğiz’ teranelerinin hikaye olduğunu bizden daha iyi biliyorlar. Kürtlerin de buna karşı dikkatli olması lazım. Ne yapıp ne edip o dönme dolaba binmeleri lazım. Tarihi fırsat kolay kolay halkların ayağına gelmez; 50 yılda bir, 100 yılda bir bu tür toplumsal değişim süreçleri yaşanır. Ortadoğu’da koşullar bu kadar uygunken Kürtlerin artık kendi kaderini ellerine almaları gerekir. Suriye’de bu oluyor, Türkiye’de de demokrasinin öncü gücüler. Bu rollerinden vazgeçmemeleri gerekir.
 
Türkiye’de ekonomik kriz giderek derinleşiyor. Özellikle turizm sektörü. Bir yandan savaş diğer yandan AKP’nin sömürü politikaları yoğunlaşıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Şu an turizm en büyük ekonomik krizi yaşıyor. Ve turizm 20 yan sektörle birlikte ayakta duran bir alan. Turizmin krize girmesi tüm bu sektörleri etkiliyor. Fatura yine çalışana, emekçiye çıkacak. Fakat şunu unutmamak lazım; tüm diktatörlükler yoksul halklar üzerinden inşa edilir. Milliyetçilikler, ırkçılık bu yoksulluk üzerine inşa edilir. Yani Türkiye’de ekonomik kriz olunca insanların aklı başına gelecek savaşa karşı çıkacak diye bir doğru orantı yoktur. Tam tersine bu yoksulluğu kullanarak ırkçılığı, şovenizmi ve tek adamlığı inşa edebilirler. Hitler toplumu korkutmuş, ürkütmüştür. Muhalifleri bir anda tasfiye etmiştir. Parlamentoda vekilleri cezaevine atmıştır. Birçok Yahudi’yi vatandaşlıktan çıkardı. O sırada Alman toplumu tarihinin en yoksul günlerini yaşıyordu. Diktatörlüğü yoksulluk üzerinden inşa etti. Erdoğan Hitler’i örnek verirken boşuna vermiyor. Siyasal gelişim süreçleri birbirine çok benziyor. “Vatandaşlıktan çıkarırız” diyor. Tek dil, tek millet Nazi Partisi’nin sloganıdır. Seçimi kabul etmeyip parlamentoyu erken genel seçime götürmek de Hitler’in yaptığı bir şeydir. İktidara gelir gelmez kamu güvenliğini sağlama açısından fişleme ve kendisinden olmayanı tasfiye etme yasası çıkarmıştır. Aynısı şu anda yapılıyor. Ama hiç kuşkumuz yok faşizm kazanamayacak; ama bıraktığı tahribat da ağır oluyor. O yüzden ekonomik kriz yoksul halka fatura edilecek, siyasi kazancını Erdoğan elde etmeye çalışacak.

Almanya’da en üst düzeyde diplomasi

Son dönemlerde uluslararası alanda da yoğun diplomasi yürütüyorsunuz. Almanya temaslarınız oldu. Sonuçları nedir, nasıl yaklaşıyorlar?

Biz iki gün içerisinde Alman parlamentosu, Alman hükümetinin en etkili isimleriyle görüştük. Mülteci krizini görüştük. Erdoğan’a mecbur kalmaları onları çok zorluyor. Avrupa, mülteci krizini nasıl çözeriz diye düşünürken HDP’nin başarısı ve Kürtlerin direnişi onlara umut oluyor aslında. Çünkü Türkiye’de istikrar için barış şart, Suriye’de istikrar için IŞİD’in tasfiye edilmesi şart. Bu iki meselede de Kürtler öncü güçtür. Mülteci krizini de çözebilmenin tek yolu zaten istikrar. Aksi taktirde bırakın mültecilerin Avrupa’dan gelmesi Türkiye’den yeni göçler başlar Avrupa’ya doğru. Bu onları çok tedirgin ediyor. Bir yandan Erdoğan’la işbirliği yapmak zorundalar, bir yandan da Erdoğan’ın yürüttüğü politikaların yakın ve uzak vadede yeni ve büyük krizler çıkaracağını biliyorlar. Ve artık tartışmalar da çıkmış durumda çünkü Kürtlerin katliamına sessiz kalmış olmaları, hak ihallerine sessiz kalmaları bir eleştiriye yol açmış. Avrupa halkı da çok duyarlı bu konuda hükümete karşı politikalarında sessiz kalmamaları için. Biz şimdiye kadar aslında Kürt tarihinin en etkili diplomatik görüşmelerini yapıyoruz. Bu halkımızın her yerde verdiği büyük mücadele ve etkili aktör olmasıyla başarıldı. Bu diplomasi atağı devam edecek.

Öcalan’ın ajandası hayat kurtarır

Öcalan üzerindeki tecrit 1 yılı aştı. Türkiye her darboğaza girdiğinde Öcalan devreye girerek ön açıcı oldu. Öncelikle Öcalan’dan haber alabiliyor musunuz? Öcalan nasıl yeniden devreye girer?

Öncelikle Sayın Öcalan’dan 1 yıl 15 gündür haber alamıyoruz. Yanından sürgün edilen tutsaklar oldu. Onlar aracılığıla kısmi bilgiler dışarıya aktarıldı. Avukatlar, ailesi, heyetimiz kimse görüşemiyor. 5 Nisan’dan sonra görüşmeler kesildiğinde savaş kararının verildiği çok net anlaşıldı. Son görüşme heyetimize şunu demişti. “Bir daha gelemeyebilirsiniz. Gelirseniz çözüm olacak demektir gelmezseniz de ağırlıklı ihtimal budur sizi getirmeyecekler ve yeni bir savaş başlatacaklar. Benim tahminim bu” demişti. Ve onun kaygıyla belirttiği tahmin doğru çıktı. Erdoğan kendi yazdığı senaryoyu hayata geçirmeye çalışıyor; Öcalan kendi yazdığı senaryoyu hayata geçirmeye çalışıyor. Ve iki senaryo birbiriyle çok uyumlu değildi. Başından beri ikisi de bunu biliyordu. Erdoğan milliyetçi, mezhepçi, tek adam sistemine dayalı bir yeni tür halifelik inşa etmeye çalışıyordu. İslam devletleri üzerinde de bir hegemonya kuracak Neo-Osmanlı bir alt emperyal ideoloji, yol haritasına sahipken; Öcalan ulus-devleti eleştiren, onun yerine Demokratik Ulus’u ve ona bağlı özyönetimlerle inşa edilmiş demokratik devlet modelini savunuyordu. Bu iki ajanda birbiriyle çok uyumlu değildi. Bana göre Öcalan söylemesi gereken her şeyi söyledi zaten. Harekete geçirmeyi başardı. Erdoğan panik ve korku içinde. Öcalan’ın fikrinin hayata geçmesini Suriye, Türkiye, Irak’ta her yerde durdurmaya çalışıyor. Öcalan’a sahip çıkmak, onun fikirlerini, önerilerini, mücadelesini pratikleştirmektir. Umarım en kısa zamanda tekrar masaya dönme konusunda müzakere zemini yaratırlar. Bunu yapmazlarsa kaybeden demokrasi güçleri ve Kürtler olmayacaktır. Kürtlerin, demokratik güçlerin kazanacağı kesindir.

Özgür Gündem

Bu haber 751 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Prof. Dr. Bedriye Poyraz, Dersim’deki tarikat örgütlenmesinde Munzur Üniver..