Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Öcalan ile görüşme… / Erdal ER yazdı

Öcalan ile görüşme… / Erdal ER yazdı

21 Mayıs 2019, 09:34

''Erdoğan ve yönetimi barışa karşıdır. Barış sağlandığı gün varlık sebepleri ortadan kalkacaktır. Sayın Öcalan’ın avukatları aracılığıyla yaptığı barış çağrısı AKP-MHP’ye değil, Türkiye’de yaşayan herkesedir.''

Türkiye, 2015 yılının Nisan ayına kadar geleceğe umutla bakan bir ülkeydi.

Bunun sebebi; 2013-2015 yılları arasında Kürt sorununu çözme ve toplumsal barışa heves etmiş olmasıydı.

Türk devleti ile Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan arasında İmralı’da diyaloğun başlaması bile ülkede iklimin değişmesine yetmişti.

 

On yıllardır bir karabasan gibi ülkenin üzerine çökmüş korkutucu  karabulutlar dağılmış, yerini  herkese huzur veren sıcak güneşli günlere bırakmıştı.

Çarşı, pazar, sokak, mahalle, kıraathane ve plazalarda insanlar birbirlerinin yaralarına dokunuyor, hikâyelerini anlatıyor, acılarını paylaşıyor, özeleştiri veriliyor ve barışın ne kadar hayati olduğu vurgulanıyordu.

Silahlar susmuş ve ülkede bayram havası yaşanıyordu. Karabulutların geri gelmemesi için çaba harcanıyordu. En önemlisi insanlar yarına daha güvenle bakıyorlardı.

Kötü yönetim ve yolsuzluklara rağmen ülke ekonomisi düzelmiş ve dışarıdan yatırım  geliyordu. Özgürlüklerin alanı genişlemişti.

Demokrasi ve hukuk trendi yükselme yoluna girmişti. Toplum çözüm ve barış fikrine sahip çıkmıştı.

Bu iyimser hava AKP hükümetinin bir çözüm ve barış planı olduğu için değil, toplumun barışa duyduğu ihtiyacın sonucuydu. Gerçek aşağı yukarı böyleydi.

Ülke, Gülen Cemaati, AKP hükümet, Kürt sorununun çözüm planına sahip olmamasına rağmen barış yolunda ilerliyordu.

Hükümet, eğer 2013 yılının başında açıklanan üç aşamalı yol haritasına bağlı kalmış olsaydı sorun çoktan çözülmüş olacaktı ve barışta sağlanmış olurdu. Ancak Erdoğan kendi çıkarını ülke çıkarının önüne koydu.

Erdoğan yönetimi Nisan 2015 tarihinde sert bir fren yapıp, İmralı kapılarını kapatarak, bir kaç yıl önce dağılan karabulutların yeniden ülke üzerinde toplanmasına neden oldu.

Çözüm ve barış iklimi bu kez Erdoğan tarafından zehirlendi. Kürtlere karşı yeniden savaş başlatıldı ve kan aktı. Bunun sıradan bir savaş olmadığı, Kürtleri soykırım programına yeniden tabi tuttuklarını uygulanan askeri, siyasi ve ekonomik politikaların büyüklüğü ve acımasızlığından biliyoruz.

En açıklayıcı örneklerin başında; yerle bir edilen kentler, bodrumlarda diri diri yakılan insanlar, bombalanan mezarlıklar, hapse konulan on binlerce insan, yakılan ormanlar, bombalanan dağlar, DAİŞ, El Nusra gibi gruplara verilen sonsuz destek ve işgal edilen Efrin…

Kürtlere karşı savaş başlatılmasıyla ülke ne kazandı, ne kaybetti?

Ülke hiç bir şey kazanmadı ancak can ve mal kaybının yanında; ahlak, vicdan, hakikat gibi temel değerlerini kaybetti. Elbette bu temel değerler bugün kaybedilmedi ancak tabuta son çivi bodrumda diri diri insanlar yakıldığında, mezarlıklar bombalandığında çakıldı.

Devletin askeri, siyasi, ekonomik gücü kullanılarak bir halkı yok etme isteği denenmemiş bir yol değil. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar Koçkiri, Şex Sait, Zilan, Ağrı, Dersim, 12 Eylül ve 1990’lı yıllar ve son olarak 2015 yılında yeniden başlatılan savaş yaşandı.

Sorun çözüldü mü? Hayır, daha da büyüdü ve içinden çıkılmaz bir hal aldı.

Recep Tayyip Erdoğan, düzenini sürdürmek için 40 milyon Kürt insanını yeryüzünden silmek gibi çılgınca bir fikre kapıldı. Rojava için demişti ki; ‘’Çok yakında darmadağın edeceğiz…’’

Unutuyor, ‘savaş tanrısı’ olmanın zaferi ‘eski savaş tanrısı’ olmanın yenilgisiyle sonuçlanır…

Üstelik şunu tespit etmek için kâhin olmak gerekmiyor; bu saatten sonra Erdoğan yönetiminin Kürtlere karşı daha ne gibi fenalıklar yapacağı değil, Kürtler bu soykırım politikalarına karşı ne yapacakları daha önemlidir.

Kürtler özgürlük, eşitlik, demokrasi talepleri ve onurlarından vazgeçmediklerine göre; hem askeri, hem de siyasi olarak yapacakları vardır.

Cezaevlerinde başlayan açlık grevleri tam da bunun bir sonucudur.

HDP Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in başlattığı, ardından cezaevlerinde ve Avrupa’da başlatılan açlık grevlerinin yol açtığı sonuçlar heba edilmemesi gereken fırsatlar sunuyor.

İki buçuk yıl aradan sonra Sayın Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan’la, 8 yıl aradan sonra avukatlarıyla görüşmesi barış havasının oluşmasına, demokrasi mücadelesi yürütenlerin umutlarının yeşermesine  yetti de arttı bile.

Milyonlarca insan bu görüşmeleri bayram havasında karşıladı. Pek çok yerde kutlamalar yapıldı. Bu çok değerli ve anlamlıdır. Herkesin bu tabloyu doğru yorumlaması ve buna göre adım atması ülke geleceği açısından hayati önemdedir.

Kısa bir görüşme göstermiştir ki İmralı’da kapılar Sayın Öcalan’ın üstüne kapatıldığında savaş, kan, gözyaşı akmış, açıldığında ise barış ve huzur iklimi yaşanmıştır.

Bütün zorluklara rağmen izlenmesi gereken yol bellidir. Sayın Öcalan’a uygulanan tecride son verilip, örgütüyle, kamuoyuyla iletişimi sağlanmalıdır. Bu kan gölüne dönen Türkiye ve Kürdistan’a barışı getirecektir. Türkiye’yi Ortadoğu’da barışa öncülük eden bir ülke konumuna taşıyacaktır.

Barış, demokrasi, hukuk, adalet gibi temel değerler Erdoğan’ın insafına bırakılmayacak kadar değerlidir. Erdoğan bize ‘tanrının cennetini’ vadediyor. Oysa bize öncelikle yeryüzünün cenneti gerekli.

Yapılması gerekenler var. Bu ağır yükü sadece açlık grevi yapan insanların omuzlarına yüklemek adil olmadığı gibi, vicdani ve ahlakide değildir. Bugünlerde susmanın hayatlarımız için daha  güvenli olduğu doğru. Ancak bu yolun yol olmadığı da doğru. Susarsak önce kendimizi aldatırız sonra başkalarını. Yalanların en kötüsü de budur. Çoğunluğumuz her şey yolundaymış gibi davranıyoruz.

Oysa ülkemiz de savaş devam ediyor.

Erdoğan ve yönetimi barışa karşıdır. Barış sağlandığı gün varlık sebepleri ortadan kalkacaktır. Erdoğan’a rağmen Kürdistan ve Türkiye’de yaşayan insanların ortak çıkarı Kürt sorununun müzakere edilerek çözülmesidir. Bunun için hala bir şans var. Sayın Öcalan’ın avukatları aracılığıyla yaptığı barış çağrısı AKP-MHP’ye değil, Türkiye’de yaşayan herkesedir.

Sivil toplum örgütleri, İstanbul muhalefeti, siyasi partiler ve barış isteyenler sorumluluk üstlenmelidir.

İmralı tecridi yıkılırsa ülke tecridi kırılır ve iklim barış olur…

kaynak; https://ererdal.wordpress.com/

 

Bu haber 525 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Dersim İnşa Kongresi (DİK) dahil Avrupa'daki 8 sivil toplum kurumları, ..