Dersim Katliamı’nın ilk adımı kabul edilen 4 Mayıs 1937 yılında alınan Bakanlar Kurulu kararının 82’inci yıl dönümünde İzmir’ de, katledilenler için anma düzenlendi. Demokratik Alevi Derneği (DAD) İzmir Şubesi ve İzmir Dersimliler Dernekleri , 1937-1938 Dersim katliamını protesto etmek ve katliamda yaşamını yitirenleri anmak için bir açıklama yaptı.
Demokratik Alevi Derneği İzmir Şubesi ve İzmir Dersim Dernekleri tarafından Karşıyaka Vapur İskelesi karşısında gerçekleştirilen anmaya siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, Narlıdere Cemevi, Yamanlar Cemevi, Eğitim-Sen temsilcilerinin yanı sıra çok sayıda yurttaş katıldı. Anmada çerağlar yakılarak, lokmalar pay edildi.
Anmada, “Devlet Dersim tertelesi ile yüzleşmeli”, “Zulme diz çökmemeyi senden öğrendik” ve üzerinde Alişer, Seyit Rıza ve Doktor Nuri Dersimi’nin resmi bulunan “Senin yalanlarınla, hilelerinle baş edemedim bu bana dert oldu, senin önünde diz çökmedim bu da sana dert olsun” yazılı pankartlar taşındı.
Katliam’da yaşamını yitirenler için yapılan saygı duruşundan sonra kitle adına basın açıklamasını DAD İzmir Şube Eşbaşkanı Hüseyin Ozan okudu. Ozan, “Daha da vahimi, 1937-38 seferleriyle başlatılan yönelimin; göçertme, asimilasyon, tarihsel yaşam alanlarımızın tahribi ve dozu gittikçe arttırılan şiddet ile günümüzde de kesintisiz bir biçimde sürdürüldüğü gerçeğidir” dedi. Ayrıca anmada Seyit Rıza’nın torunu Rüstem Polat kısa bir açıklama yaparak Kırmancki yazdığı şiirini okudu.
“DERSİM TARİHİN EN KANLI VE TRAJİK DÖNEMİ”
Mayıs 1937-38 sürecinin Dersim halkının tarihindeki en kanlı ve trajik dönemlerin başında geldiğini söyleyen Ozan, “Bu gün 4 Mayıs. Dersim’in Kara Günü. Bu gün bir kez daha Dersim, metropoller ve insanlarımızın yaşadığı her yerde 1937-38 de yitirdiğimiz insanlarımızın huzurunda dara durmak ve halklarımıza sesimizi duyurmak için alanlardayız” diye belirterek şöyle konuştu:
“Bilindiği gibi 1937-38 yılları Dersim tarihinin en kanlı sayfalarını teşkil etmektedir. Hazırlıkları uzun yıllara dayanan ve makro düzeyde planlanan 37-38 Dersim seferlerinin startı 4 Mayıs 1937 tarihli Bakanlar Kurulu Kararıyla verilmiş; büyük askeri güçler, uçak filoları harekete geçirilmiş, on binlerce insanımız katledilmiş, neredeyse tüm yerleşim alanlarımız yakılıp yıkılmış, geride kalanlarımız sürgün yollarına düşürülmüş, çocuklarımıza el konularak bilmediğimiz diyarlara götürülmüş ve bir daha kendilerinden haber alınamamıştır. Tüm yaşananlar yakın tarihe kadar inkar edilmiş, tartışılması, Dersim adının telafuz edilmesi dahi yasaklanmış, coğrafyamızın adı da Tunceli olarak değiştirilmiştir. Dahası, Dersim Raporlarında öngörülen politikalar günümüze kadar kesintisiz bir şekilde yürütülmüş ve halen yürütülmektedir.”
“DERSİM SAYISIZCA KUŞATMA VE SEFERE MARUZ KALDI”
Bu trajedinin startı olan 4 Mayıs 1937 tarihli Bakanlar Kurulu Kararının açığa çıkmasından sonra ise Dersim halkının yaşadığı her yerde tartışmalar yürüttüğünü söyleyen Ozan, 2010 yılından başlayarak 4 Mayıs tarihini bu belgeye istinaden “Roza Şiyaye” yani “Kara Gün” olarak ilan edildiğini hatırlattı. Halkların vicdanına, yüreğine seslenmek için alanlarda olduklarının altını çizen Ozan, Dersim’in Osmanlı’dan bu yana defalarca kuşatma ve seferlere maruz kaldığını belirtti. Ozan sözlerine şöyle devam etti:
“Dersim, tarihsel kültürü nedeniyle Hakk-Kâinat-İnsan birliğine inanan, cümle varlıkla Rıza esası üzerinden ilişkilenmeyi öngören bir inanç biçimini yaşamaktaydı. Kendi içinde veya dışında hegomonik ilişkileri reddeden bir karakterde ki toplumsal yaşam biçimine sahipti. Bilindiği gibi Dersim, Osmanlılarla ilk olarak 16. Yüzyılın başlarında karşılaştı. Batıdan gelen ve bilmedikleri, tanımadıkları bir güçtü. Bu tarihten sonra ise Osmanlıyı karşılarında hep elde kılıçla üstlerine gelen bir güç olarak gördüler. Dersim, bundan sonra yüzyılları kapsayan bir kuşatmayı yaşadı ve sayısını bilemediğimiz kadar çok seferlere maruz kaldı. Her defasında yakılıp yıkıldı, her defasında tüm varlığına ganimet olarak el konuldu. Bu nedenle hep derin bir yoksulluk ve açlığa mahkum kaldı.”
“SOYKIRIM SIRASI ALEVİLERE VE MÜSLÜMAN KÜRT KARDEŞE GELMİŞTİR”
Avrupa merkezli olarak ortaya çıkan gelişmelerle İmparatorluk tipi hegomonyalar tasfiye olduğunu ve kapitalist hegomonyanın kendini ulus devlet olarak inşa etmekte direttiğini belirten Ozan, “2. Meşrutiyet süreciyle de iktidarı ele geçirmiştir. Emperyalist ve sömürgeci vahşet Osmanlının tahakküm alanlarına da yönelmiş, 1. Paylaşım savaşıyla dünya kan deryasına çevrilmiş, İttihat ve Terakki Cemiyeti ise bu savaş yıllarını değerlendirerek tek tip iktidar alanı yaratmaya koşullu politikalarını hayata geçirmiş, özellikle Almanların onay ve teşviği ile gayri müslim halklardan başlayarak bir tasfiye süreci başlatmıştır” diye konuştu.
“Artık sıra Alevi halklara ve müslüman Kürt kardeşe gelmiştir” diyen Ozan, ittihatçıların emperyalistlerin onay ve desteği ile ideolojilerini ve kadrolarını ulus devlet süreciyle iktidarlaştırmayı başardığını ve tek tip iktidar alanı yaratmaya koşullu politikalarını kaldıkları yerden sürdürdüklerinin altını çizerek şunları vurguladı:
“Milliyetçilik, Dersimlinin bildiği ve tanıdığı bir ideoloji değildi. Hak Yol öğretisine göre “yetmiş iki millet” olarak kavramlaştırdıkları tüm insanlık ve dilleri Hakk aynasıydı, tartışma konusu edilemez sadece saygı gösterilebilir ve cümle insanlığın rızaya dayalı birliği düşünülebilirdi. Yine insanlığa rehber olan yüz yirmi dört bin peygamberin tamamı kendi çağının kemalinde Hakkı bildirmişti ve cümlesi Hakk’tı, inancından dolayı kimse dışlanamaz ve zulüm edilemezdi. Çünkü Alem iki meclisti; birinin sakisi Muhammed-Ali’ydi, Hakktı. Diğerinin sakisi ise Ebu Süfyan ile Muaviyeydi, nahaktı. Yani Hakk vardı, Nahak vardı”
“SEYİT RIZA VE ARKADAŞLARININ MEZAR YERİNİ AÇIKLAYIN”
“Dersim tarihte kalan bir travma ve süreç değildir. Toplumsal varlığımızı yok etmeye koşullu politikalar çok yönlü bir şiddet sarmalıyla halen anı anına sürdürülmektedir” diyen Ozan, Seyit Rıza ve idam edilen diğer Dersim ileri gelenlerinin mezar yerlerinin açıklanması, cenazelerin nakline engel olunmaması ve Dersim adının iade edilmesini talebini yineleyerek hükümete çağrıda bulundu. Ozan, sözlerini söyle sonlandırdı:
“Topraklarımız son on yıllarda bir kez daha adeta insansızlaştırılmış, özellikle 1994 sürecinde köylerimiz bir kez daha yakılmış, yüzbinlerce insanımız göçertilerek dünyanın dört bir yanına savrulmuş, yerel ekonomi çökertilerek yoksulluk daha da derinleştirilmiştir. Doğamız orman yakmaları ve barajlarla tahrip edilmiş ve edilmekte, asimilasyon ise daha da derinleştirilerek sürdürülmektedir. Gelinen nokta da kuşaklar arası kültürel aktarım kesintiye uğratılmış, genç kuşaklarımız farklı kültürlerin insan malzemesi durumuna düşürülmüş, inanç kimliğimiz ve dillerimiz yok oluşun sınırlarına getirilmiş, yaşam biçimimiz adeta yok edilmiştir. Tüm bu edimlerin uluslar arası hukukta ki karşılığı soykırım pratiği olarak nitelendirilmektedir”
“Bu toprakların kadim halklarından, kadim kültürlerinden biriyiz. Varız, fazlalık değiliz, bu toprakların gerçeğiyiz. Toplumsal varlığımıza, haklarımıza saygı bekliyor ve anayasal güvenceye kavuşturulmasını talep ediyoruz. Bunun yolu ise dünyada ki benzer örnekleri üzerinden tarihle yüzleşmekten geçmektedir. Seyit Rıza ve idam edilen diğer Dersim ileri gelenlerinin mezar yerlerinin açıklanması, cenazelerin Dersim’e nakline engel olunmaması ve Dersim adının iade edilmesi öncelikli taleplerimizdir. Özgürlükçü ve eşitlikçi, demokratik bir ülkeye, geleceğe olan ümidimizi ve inancımızı koruyoruz. 4 Mayıs Roza Şiyaye vesilesiyle Seyit Rıza, Alişer ve Ana Zarife şahsında tüm mazlumlarımızın huzurunda bir kez daha dara duruyor, saygıyla anıyor ve halkımıza yaşatılan vahşeti kınıyoruz.”
PİRHA / İZMİR