31 Mart yerel seçimlerinde büyük şehirlerin CHP’nin eline geçmesi yeni bir süreci ve tartışmayı başlattı.
Ortaya çıkan sonuçlar yerel seçimlerin sınırlarını fazlasıyla aşıyor.
Buna 17 yılın birikmiş öfkesinin sandıkta dışa vurumu da diyebiliriz…
Aslında kampanya sürecince bunun sadece yerel bir seçim olmadığını, daha fazlası olduğunu iyi -kötü Türkiye’yi izleyen herkes biliyordu.
Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli ikilisi seçimleri ‘varlık’, ‘yokluk’ ve ‘beka’ meselesi olarak gördüklerini açıklamışlardı.
Çıkan sonuçlar bu ikilinin otoritesini sarsmakla kalmadı, gücünü epeyce geriletti. Ancak unutmamak gerekir ki; Erdoğan hala Cumhurbaşkanı, devlet gücünü elinde tutuyor ve en önemlisi kazanmak için kötülük yapmaya hevesli.
Bir kaybettiklerini yeniden geri almak için uğraşacak, iki elinde olanı daha fazla kaybetmek istemeyecektir.
Bu hedefler içinde tıpkı 7 Haziran öncesi ve sonrası uyguladığı stratejiyi aşan bir plan devreye koyabilir.
Erdoğan için söz konusu iktidarsa, gerisi teferruattır.
Bunun işaretlerini şimdiden fazlasıyla verdi.
“Kızgın demiri soğutalım”, “Türkiye İttifakı”, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na saldırı, İstanbul’da seçimleri yenileme ihtimali planın ilk adımları olarak görülmeli.
Bütün bu çelişki ve çatışmaların merkezinde Kürt sorunu, bundan kaynaklı iktidar kavgası, rant paylaşımı ve uluslararası gelişmeler yatıyor.
Erdoğan, iç düşmanları azaltıp sadece Kürtlerle savaşmak istediğini saklamıyor. Kürtlere karşı savaşı siyasi geleceğini garanti altına almak için zorunlu görüyor.
Geleneksel devletinde Erdoğan’a verdiği rolde Kürt Hareketi’nin tasfiye edilmesiyle ilgilidir. Devletin yerel seçimlerde bütün kurumlarıyla Kürdistan’da bir, Türkiye’de ise kendi içinde çatışmalı olmasının nedeni de budur.
Burada Erdoğan ve CHP’nin ilişkisini mercek altına almakta fayda var. Erdoğan’ın devletin kurucu partisi ve taşıyıcı kolonu olan CHP’yi sistem dışına itmesi bugün için yeni sorunlar yaratmışa benziyor.
Devlet, bundan sonra CHP’nin daha fazla sistem dışına itilmesine müsaade edecek mi? Ya da bu partiyi Erdoğan’a rağmen fabrika ayarlarına geri mi çekecek?
Belli ki; devlet CHP’yi yeniden formatlayıp işlevli hale getirip kullanmak istiyor.
AKP ve dolayısıyla devletten hoşnut olmayan toplumsal kesimleri CHP ile pasifize edip, kontrol altında tutmak amaçlarından biri.
CHP tabanının HDP ve Kürt tabanıyla buluşmasını engellemek istiyorlar.
Kürt sorununun sadece AKP-MHP ile bastırılamayacağını, işin sonuna geldiklerini görüyorlar ve CHP’ye ihtiyaç duyuyorlar.
Meselenin bir de uluslararası ayağı var…
Erdoğan’ın”Türkiye ittifakı” dediği de aslında budur.
CHP yönetimi bunu yapar mı?
CHP’nin bugün ki yönetiminin çoğunluğu Erdoğan’dan yüz bulurlarsa tereddüt etmeden bu plana “evet” diyeceklerdir. Bu yönlü mesajlarda veriyorlar. Zira Kürt sorununda AKP sürekli MHP ile birlikte hareket etti.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, dokunulmazlıklar sürecinde ‘’anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz’’ demişti. Ancak böyle düşünmeyen, hatta karşısında duranlarda var.
CHP yönetimi her ne kadar partiyi sistem içinde tutmaya çalışsa da tabanının büyük bir bölümü sistem dışı toplumsal kesimlerle bir araya geliyor. Yerel seçimlerde bunu gördük.
Hatta CHP tabanı genel merkez yöneticilerini de bu çizgiye itmeye zorluyor.
Devlet aklı açısından CHP’nin sistem dışı muhalefetle buluşup, demokratik bir çizgiye gelmesi ciddi bir ‘beka’ sorundur.
CHP Genel Merkez yöneticilerinin büyük bir kısmı da böyle düşünmektedir.
Onlar açısından sorun Türkiye’nin demokratikleşmesi değildir, var olan rejimi kim yönetecek meselesidir. Kuşkusuz mümkünse iktidarın bir parçası olmak istiyorlar.
İstanbul gibi şehirlerin CHP’nin eline geçmesinde bunu gördük.
Ranta bulaşmış CHP’liler açısından belediyelerin kazanılması yeterlidir.
Onlar için önemli olan bir kaç ihale almalarıdır. Daha fazla sorun yaratmadan yola devam etmekten yanalar.
Ekrem İmamoğlu ve Canan Kaftancıoğlu’nun başını çektiği ‘yeni nesil’ yöneticiler içinse durum böyle değildir. Demokrasi ve Türkiye muhalefetiyle kurdukları, kurmak istedikleri ilişki sorunların çözümünü içeriyor. İmamoğlu’nun ‘yeni nesil belediyecilik’, ‘yeni nesil yurttaşlık’ gibi kavramlar kullanması geleneksel CHP çizgisinden ayrıştıklarını gösteriyor.
Sonuç olarak, önümüzdeki dönem kaçınılmaz olarak AKP’de olduğu gibi CHP içinde de demokrasiden yana olanlarla geleneksel devletçi çizgiyi temsil edenler arasında açık bir siyasi hesaplaşma göreceğiz.
CHP’nin devletçi yapısından kurtulup, geçmişiyle yüzleşip ve halkçı siyaset izlemesi gerekiyor.
Öncelikle Kürt sorunu başta olmak üzere, demokrasi, ifade özgürlüğü, eşit yurttaşlık konularında sahici bir programa sahip olması lazım.
HDP ile yan yana gelmekten ve ortak demokrasi mücadelesi yürütmekten korkmamalıdır.
CHP, Kürlerle ortak hareket ettiğinde bunun kendisine yeni alanlar açıp, demokrasi ve barışın kazanacağını unutmamalıdır.
Erdoğan’ın aklına uyarlarsa yeni vizyon yaratmak bir yana, suça ortak olmaktan kurtulmayacaktır.
Erdoğan’ın ‘’Türkiye ittifakı’ bir tuzaktır.
Doğru olan demokrasi mücadelesi ve ittifakıdır…