En büyük paniği 7 Haziran seçimlerinde yaşamıştı “devletin derinlikleri”.
Yüzde 10 barajını aşmış, parlamentoya üçüncü büyük parti olarak girmiş HDP en büyük korkuları olmuştu.
“Yarın yüzde 20’lere çıkar, iktidara ortak olur, hele Milli Güvenlik Kurulu’na girerlerse felaket olur” diye dillendiriyorlardı yaşadıkları korkuyu.
Parlamentoda çoğunluğu yitiren AKP’ye karşı kurulacak koalisyona kapılarını tümüyle kapatarak ilk desteğini vermişti Bahçeli’nin MHP’si.
Yeni bir “devlet iktidarı” oluşturuluyordu derinlerde bir yerde; bir ucunda çözüm sürecinden çoktan vazgeçmiş AKP, diğer tarafında MHP ve devletin karanlık uzantıları yeni bir oluşum peşindeydi.
İlk adım, bölgede ara verilen çatışmalı süreci yeniden başlatılarak atıldı.
Türkiye, AKP’nin tekrar iktidara geleceği “yeniden seçime” gidiyordu; Kürt kentlerinde başlayan çatışmalarla, meydanlarda patlayan bombalarla, insanların 50’şer 100’er yaşamını yitirdiği büyük bir kan gölüyle…
Sınır ötesi bombardımanlara başlamanın bahanesi olarak gösterilmişti Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi. Tüm sanıklar bir kez daha beraat etti önceki gün. Savaşı başlatma bahanesi olarak gösterilen iki polisin katledilmesi bugün hâlâ “faili meçhul” olarak duruyor orta yerde.
15 Temmuz’daki başarısız darbe girişimini de fırsat bilerek, AKP’nin içinde bulunduğu “devlet ittifakı”na MHP de eklemlendi.
Devlet Bahçeli’nin partisi tüm gücüyle destek verdi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne.
Böylece bir yandan bir tek adam rejimi kurulacaktı ama diğer yandan Kürtler için artık engel teşkil etmeyen yüzde 10 seçim barajı fiilen yüzde 50’ye çıkartılacaktı.
Şaibeli bir seçim süreciyle, YSK’nın aldığı yasa dışı kararlarla 16 Nisan referandumunda yüzde 50’nin biraz üzerinde “Evet” oyu aldı bu sistem.
24 Haziran seçimlerinde de rakibi Muharrem İnce’nin ifadesiyle “adam kazandı”.
Yaklaşık 10 aydır uygulanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, 31 Mart seçimlerinde alınan sonuçlarla çok net olarak ortaya çıkmıştır ki, Türkiye bu sistemi taşıyamaz.
Bugün yaşadığımız kaosun en büyük sorumlularının başında bu sistem gelmektedir.
31 Mart seçimlerinde ortaya çıkan sonuçlarla daha bir yılını bile doldurmamış Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin meşruiyetini tartışma zamanı gelmiştir artık.
Hayır, bunu biz değil, MHP Lideri Devlet Bahçeli söylüyor.
31 Mart seçimleri yaklaşırken Cumhur İttifakı’nın iki lideri Erdoğan ve Bahçeli “herkes kendi yoluna” diye restleşmişti 2018’in Ekim ayında.
İşte o sürecin yaşandığı günlerde, 13 Ekim 2018’de Bahçeli çıkıp bu sistemin meşruluğunu hangi noktada yitireceğini gayet net biçimde söylemişti:
“Yerel seçimlerde alınacak sonuç, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin oturması ve yürümesi açısından çok önemli. Alınacak kötü sonuç her şeyi tersyüz edebilir. Özellikle üç büyük şehir çok önemli. Buralarda HDP, CHP ve diğer partiler destek verip yerel yönetimler kazanabilir. Bu olduğu takdirde daha o gece ‘bu sistemin meşruiyeti’ni tartışmaya açarlar. Bu da içinde bulunduğumuz şu geçiş döneminin altüst olması demektir. (…) Bu seçimde Güneydoğu’da alınacak oylar çok önemli. Orada 101 belediyeye kayyım atandı. Şimdi o parti oralarda yine kazanırsa bu çok kötü olur. Çıkarlar, bunu plebisit gibi sunarlar.”
Aslında 31 Mart seçimlerinde Bahçeli’nin yazdığı “kötü senaryo” tümüyle gerçekleşti. AKP İzmir’i kazanamadı, üstüne üstlük İstanbul’u ve Ankara’yı kaybetti. Muhalefet ayrıca Mersin, Adana, Antalya gibi önemli kentleri kazandı.
HDP, kayyım atanan belediyelerin büyük bölümünü kazandı.
Yüzde 10 barajı yetersiz görülerek önlerine yüzde 50 barajı çıkartılan Kürt seçmenler ve HDP bileşenleri Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin meşruluğunu tartıştıracak düzeyde bir oy vererek Millet İttifakı’na bu uyduruk sistemin teşhir edilmesine büyük katkı sundu.
Seçim süreci boyunca kendine karşı olan bütün muhalefeti; CHP’sinden İYİ Parti'sine, Saadet’ine kadar herkesi PKK’li ve “FETÖ”cü ilan eden; toplumu birbirine karşı düşmanlaştıran, muhaliflerini düşman, seçimi savaş olarak algılayan, kendisine oy vermeyecek herkesi “vatan haini” ilan eden Cumhur İttifakı bu ülkeye en büyük kötülüğü yaptı.
Öyle bir noktaya gelindi ki, Türkiye’nin en büyük kentine belediye başkanı seçilen CHP’liyi şu ana kadar bu ülkenin cumhurbaşkanı hâlâ daha kutlamış değil, elini bile sıkmadı. 16 milyon Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının yaşadığı bu koca kentin belediye başkanını “nasıl insanlara hizmet götüremez hale getiririz” diye genel başkanı olduğu partide toplantı yapan bir cumhurbaşkanı var artık.
Seçim sonrasında bu ülkenin ana muhalefet partisinin lideri Kılıçdaroğlu gittiği bir asker cenazesinde devlet erkanı önünde linç edilmeye kalkışılıyor. Canını zor kurtarıyor. Zırhlı araçla saldırganların arasından çıkartılıyor. Bu ülkenin cumhurbaşkanı bir “geçmiş olsun” diyemiyor neredeyse 24 saat.
Ancak olaydan bir gün sonra iki sosyal medya mesajı atarak bu korkunç olayı geçiştirmeye çalışıyor.
Cezaevlerinin durumunu, açlık grevlerini, ekonomik çöküntüyü, yaşanan krizi damadının okuduğu yarım sömestrlik ekonomi dersiyle atlatacağına inanan bir kişi bu yeni getirilen ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin başında.
Devletin tüm kurumlarını, neredeyse bütün medyasını ele geçirmiş bir tek adam rejimi olmasına rağmen yine de ülkeyi yönetemez hale düşmüşlerdir.
Ülke büyük bir kaosa sürüklenmektedir.
Aynen Bahçeli’nin dediği koşullar oluşmuş ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin meşruiyeti tartışmalı hale gelmiştir. Türkiye artık bu sistemi taşıyamaz!
artıgerçek