31 Mart yerel seçimleri ardından ortaya çıkan sonuçlar ve AKP’nin aldığı yenilgi, Türkiye’nin yeni bir sürece girdiğine işaret ediyor. Seçim sonuçları, kuşkusuz bölgesel, küresel gelişmelerden bağımsız değerlendirilemez.
Başta Suriye olmak üzere Ortadoğu genelinde ciddi siyasi ve askeri gelişmeler söz konusu ve bunlar TC’yi doğrudan etkilemektedir.
AKP’nin ideolojik müttefiki olan DAİŞ Suriye’de Kürtlerin öncülük ettiği mücadele sonucunda hezimete uğratıldı. İran ile ABD karşılıklı olarak birbirinin askeri güçlerini “terörist” listesine aldı. Katar dışındaki Arap ülkeleri arasında yakınlaşma hızlandı. 30 yıldır iktidarda olan ve soykırımla suçlanan Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir, halkın protesto gösterileri karşısında istifa etmek zorunda kaldı. Erdoğan’ın kankası Ömer El Beşir ve birçok yakın çevresi cumhurbaşkanlığı sarayında ev hapsine alındı. Suriye’nin önemli bölümünü DAİŞ ve El-Nusra gibi Selefi/İhwancı ortaklarıyla birlikte işgal altında tutan TC, İdlib gibi çok sıkıntılı bir bölgede belirsizliğe doğru yol almaya devam ediyor. ABD’nin İran’a ambargodan muaf tuttuğu süre yakında sona eriyor. Rusya ile ABD/NATO arasına giderek bir tercihe zorlanacak olan AKP’nin tercihi ne olursa olsun askeri ve siyasi olarak ciddi kayıplar yaşaması kaçınılmaz görünüyor. TC’nin tüm bu çıkmazlarında Erdoğan’ın izlediği Kürt düşmanı siyaset belirleyici olurken, tüm bunların bir de Kürt sorunu eksenli TC’ye yüklediği ağır mali külfet var.
Bu eksenden bakınca AKP’nin Suriye ve Kürt politikasının neden olduğu ekonomik krizin seçimlerde kendisini vurduğu daha rahat görülebilir. Bir taraftan DAİŞ gibi güçlü bir askeri ve ideolojik müttefikini kaybeden AKP, diğer yandan Ortadoğu ve Suriye pazarından hiçbir pay elde edemedi. İçerde de her türlü devlet imkanını seferber etmesine rağmen Kürtlerin iradesini kıramadı; aksine Kürtler, Ankara ve İstanbul gibi Türkiye’nin siyasi ve ekonomik başkentini Erdoğan’a kaybettirmeyi başardı. Tıpkı DAİŞ çetesine karşı sergilenen tarihi Kobanê direnişi ve yarattığı sonuçlara benzer bir durum bugün AKP için de söz konusudur. Nasıl ki Kobanê direnişi DAİŞ için sonun başlangıcı oldu, 31 Mart yerel seçim sonuçları da AKP için sonun başlangıcı olmaya başladı.
Bu durumda 2002 yılında Kürtlerden aldığı destekle iktidar olan AKP, bugün Suriye’de DAİŞ şahsında ve Türkiye’de yerel seçimlerde Kürtlerden aldığı tarihi darbelerle iktidarını kaybetmeyle yüzyüze.
Bu korku ve telaşla AKP’nin hem DAİŞ’ın hem seçim sonuçlarının intikamını almak isteyeceği ve Kürtlere yönelik yeni bir saldırı içine gireceği beklenmelidir. Bunun için de yeni kirli ilişki ve planlamalar geliştirdiğine dair ciddi emareler beliriyor.
TC, Güney’de KDP ve eski Musul valileri Esil Nuceyfi ile Nufeyl Hammadî Agub üzerinden yeni bir DAİŞ yaratma arayışında. Başîqa’daki Türk üssünden koordine edilen bu Haşdi Sunnî (Yeni DAİŞ) gücünün temel görevi Musul, Şengal çevresi ile Kerkük’ün TC hakimiyetine geçmesine dönük politikalara zemim hazırlamak. Yine Şengal üzerinden Rojava ve Kuzey Suriye’yi tehdit etmek.
Yine TC, bir yandan KDP diğer yandan da İran üzerinden YNK’yi kullanarak PKK ve KCK üst düzey yöneticilerine dönük kimi suikastler düzenlemeyi planlıyor. TC yetkililerinin “İran’la ortak operasyon” sözleri bu bağlamda daha somut anlam kazanıyor.
TC’nin asıl saldırmak istediği temel alan ise kuşkusuz, Kuzey-Doğu Suriye’dir.
Bunun için de 8 Nisan’da Erdoğan ile Putin arasında gerçekleşen görüşme ve oradan verilen mesajlar önemlidir.
TC ile Rusya arasında uluslararası ilişkilerde ve küresel sorunlarla ilgili yoğun bir iş birliğine değinen Putin, “İkili ticaret hacmimiz 35 milyar dolar seviyesine ulaştı” dedi. Ardından Kuzey Suriyeli yetkililer Rusya-TC görüşmesi sonrası Suriye rejimi ile çözüm için geliştirmek istedikleri diyalogun Rusya tarafından dondurulduğunu duyurdu.
ABD ve diğer uluslararası güçlerin de Kürtleri tanıyan ve toplumsal siyasal kültürel haklarını güvenceye alacak bir yaklaşımdan imtina ettikleri gözleniyor.
Tüm bu tehlikelere karşı gerekli toplumsal ve askeri tedbirler alındığı taktirde Kürtler, öz güçlerine dayanarak yürüttükleri haklı özgürlük ve demokrasi mücadelesi ile tıpkı DAİŞ gibi AKP/Erdoğan faşizmini de dize getirmeyi başaracak, hem bölgede hem uluslararası alanda ciddi gelişmelerin yolunu açarak süreçten kazançlı çıkabilecektir.
Ahmet Çimen / YÖP