15 Temmuz darbesinden önce AKP medyasında konuşanlar ve yazanlar bazı önemli gelişmeleri ‘bu kimin işine yarar’ mantığı ile analiz ederek fail bulmaya çalışırlardı. Örneğin MİT TIRları olayındaki gibi devlet içindeki kliklerin çelişki ve çatışmaları yaşandığında ‘bu kimin işine yarar’ demiş TIRlardaki silahları kimin, niçin deşifre ettiğini bulmaya çalışmışlardı. Yine DAİŞ insanları ‘Allah-u ekber’ diyerek katlettiğinde aynı mantıkla ‘bu kimin işine yarar’ demiş DAİŞ saldırıları arkasında kimin olabileceğini anlamaya çalışmışlardır. 15 Temmuz’dan sonra bu tür olaylar Erdoğan ve Bahçeli’nin bilgisi dahlinde yapıldığı için ‘bu kimin işine yarar’ mantık yürütme tarzını bırakmışlar.
Kuşkusuz ki bir olayı, saldırıyı ‘bu kimin işine yarar’ mantığı üzerinden okumak, analiz etmek de bir yöntemdir. Yüzde yüz doğru sonuçlara götürmese de kendi içinde bir mantık barındırmaktadır. Mesela bu mantıkla 15 Temmuz darbe girişimine baktığımızda bu darbenin tek kazanın Erdoğan ve Bahçeli olduğu görülür. Sonuçları oy devşiriyorsa ve muhalifleri etkisiz kılıyorsa bu adamların her türlü kirli ve vahşi saldırıyı yapmaktan geri durmadıkları yeterince görülmüştür.
15 Mart’da Yeni Zelanda’da iki camiye vahşi bir saldırı yapıldı. İnsanlar katledildi. Bu barbarlık karşısında üzülmek ve öfkelenmek insanım diyen her kesin yaşayacağı bir duygudur. Bu katliamda yaşamını yitirenlere rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Bu katliamın kimler tarafından neden ve şimdi yap(tır)ıldığını anlamak çok önemlidir. Elimizde belge ve bilgi yok. Ancak içinden geçtiğimiz sürecin siyasi özelliklerini ve katliamda kullanılan yöntemi, yayınlanan ‘manifestoyu’ yorumlayarak en azından bazı ipuçları yakalamak mümkündür. Yukarıda belirttiğim ve daha çok da AKP cenahının kullandığı ‘bu kimin işine yarar’ mantığı ile Yeni Zelanda’daki katilin arkasındaki güçler hakkında ipucu yakalamak mümkündür.
Tuhaf bir biçimde katilin silahına yazdıkları yazılar ağırlıkta Osmanlı’dan bu yana Türk egemenlerinin Hıristiyan halklara dönük yaptığı kimi saldırı ve katliamları belirtiyor. Yine Türk egemenlerle Avrupalı kimi egemenler arasında yaşanmış savaşlara göndermede bulunuyor. Sanki katil, Erdoğan’ın özellikle de ekonomik krizden sonra hemen her gün dillendirdiği ‘Corclar ve Hanslar bize saldırıyor, bize diz çöktürmek istiyor’ ajitasyonu ile son bir kaç haftadır zihniyetdaşı Bahçeli ile ağızlarından düşürmedikleri beka meselesi söylemini kanıtlamak için özel hazırlanmış bir manifesto yayınladı. Bu bir rastlantı mı? Sizce silahtaki sloganların çoğunun Türk karşıtlığı babında yazılar olması tuhaf değil mi? Bu kadar büyük bir rastlantı mümkün olabilir mi? Katliamdan hemen sonra AKP medyasının çok önceden hazırlanmış gibi haçlı seferlerinden başlayıp Viyana kuşatmasına oradan da İstanbul’un işgaline kadar tarihi olayları hatırlatması, Türklüğün ve İslam’ın karşı karşıya olduğu ‘büyük tehlikeyi’ anlatıp durmasına ne demeli? Tüm kritik olay ve saldırılarda olduğu gibi bu katliamı iç politikada kullanma perspektifini de yine Bahçeli verdi; ‘saldırı Türk ve İslam düşmanlığıdır.’ Erdoğan ise duygu ve düşüncesini ‘tüm Müslümanlar adına bu saldırıyı lanetliyorum’ diyerek İslami ‘damardan girerek’ verdi.
Kişi olarak bu olay kadar beni üzen ve öfkelendiren bir diğer şey Erdoğan ve adamlarının bu olayı kullanma biçimi oldu. Aslında saldırgan Türk olsa ve Türkiye’de yaşasa ya MHP ya da AKP üyesi olacak tipten. Çünkü adam dinci ve milliyetçi. Yani Türk olsa Türk İslamcı diyecektik bu katile. Katil ile aynı kafa yapısındaki Erdoğan’ın bu olaya bu kadar sert tepki vermesi gayri ahlakidir. Erdoğan ve Bahçeli’nin tepkisi yüzde doksan dokuz oy artırmak amaçlıdır. Erdoğan’ın bu acı ve trajik katliamı ‘Allah’ın kendisine bir lütfu’ olarak gördüğünden adınız kadar emin olabilirsiniz. Göreceksiniz AKP-MHP bu katliamı oylarını artırmak için her türlü yöntemle kullanacaktır. Erdoğan ve Bahçeli katilin silahındaki yazıları Türk İslam Tezine göre zavallı Türklere propaganda edecektir. Gerçekten de seçimde oy artırmak için o katilin silahındaki yazıları ancak Hakan Fidan gibi bir AKP’li istihbarat şefi yazabilirdi.
Bu katliam bazen ABD’de sapkın birinin yaptığı türden bir saldırı değildir. Bu katliam Erdoğan’a seçimleri kazandırmak için yapılmış olabilir. Birileri bu düşünceyi komplovari hatta gülünç de bulabilir. Ancak unutmayalım ki kritik dönemlerde Türk egemenlerini kurtarmak için NATO’daki derin ve kontrol dışı güçlerin bu özellikte yaptığı çok sayıda eylem ve operasyon vardır. M. Ali Ağca’ya papayı vurdurup bu cinayeti (yanlış hatırlamıyorsam) Bulgar istihbaratına yığıp sosyalist devletlere mal ederek anti-komünist propagandaya malzeme vermek ve aynı zamanda Hıristiyan düşmanı dinci-milliyetçi Türk kahraman tipi yaratıp, Türkiye’de MHP’li ülkücülere puan kazandırmak istenmişti. İsveç başbakanı Olaf Palme’yi katledip PKK’ye mal etmeye çalıştılar. Bu cinayetin de bir NATO operasyonu olduğu ve amaçları arasında Türk Gladyosu ki şimdilerde Ergenekon deniliyor, güçlendirmek vardı. Yine 9 Ekim 1998’de başlatılıp 15 Şubat 1999’da Kürdistan Halk Önderi Öcalan’ın esaret altına alınmasına yol açan uluslararası komplo da belirttiğimiz özelliklerdeki bir operasyondu.
Erdoğan ve adamlarının bu katliamı kullanma biçimi yukarıda belirttiklerimi doğrular özellikte veriler barındırıyor. Bu katliam dünyada en çok 31 Mart’ta yerel seçimlere girecek olan Erdoğan ve Bahçeli’ye yaramıştır. Bu katliamı yapanlar kadar yaptıranlar da masum değildir. Bunların amacı sadece bir kaç suçsuz günahsız insanı katlettirmek değil, büyük siyasi amaçları da var. Bunların hedeflerinden birinin de Erdoğan’a seçim kazandırmak neden olmasın ki. Tıpkı DAİŞ gibi, 11 Eylül saldırıları gibi yeni Zelanda katliamı da neden bir proje olmasın. Tam da DAİŞ halifeliği bitiriliyorken neden Erdoğan’ın halifeliğine propaganda zemini için yapılmamış olsun ki? Bu katliam da neden yeni bir ‘one minute’ için olmasın ki?
Cihan EREN / Politika