“Ah, kimselerin vakti yok,
durup ince şeyler anlamaya.”
Gülten Akın
İnsan bir şehri nasıl düşler veya düşünür? Elbette havası suyu toprağı taşı ve insanı iledir. Dersim; ırmakları dağları ve dahası adı inancı dilleri ile bir şehirden öteye sıçramış, direncin, umudun simgesi olmuştur. Derin politik çizgileri ile palavra meydanından, mülteci sokağına kadar uzanmıştır. Geceleri bazen çok kısa, gündüzler alabildiğine uzundur. Ayaz vurur zemheride Bozatlı Xızır atını alıp dağlarda seyre çıkar. Altı ay kış altı ay yaz olur, iki sayfa pasaport gibidir mevsim. Araya sıkıştırır ilk ve son baharı. Kimlik bunalımı üzerine düşmeden, ötelemeden diğerini hep kendisi kadar değer ile tutar. Dağına taşına kurduna kuşuna tapar. Yılan ile Musahip Düzgün Baba ile Kirve olur. Munzur’dan muradını ister, Sultan Baba’ya çıkar Alişer’in gözü ile Dersim’i seyreyler. Anahita, Zarife Ana’nın omuzundan öper, kırk merdivenden ak bir libas ile Munzur’a çıkar. Seyid Rıza o meydanda diz çökmeyen mazlumların manifestosunu okuyor.
“Anlaşılmak özgürlüktür” demişti Şeyh Bedrettin. Onlar Dersim’in “Kırmanckî, Zone ma, Dimilkî, Dersimkî, Zazakî So be, Here were, Kirdaşkî“ dışında bir dilde anlaşılmadılar. Onlar; “önce dağa taşa, kurda kuşa yer ver kıyıda bir yerde bize ver” diye yakaran inancın en berrak sesini de duymadılar. Onlar kendi dilleri ve inançlarında anlaşılmadılar.
Devletin defterinde; “şaki, beyaz donlu, avane, çapulcu, mum söndücü,” gibi kimliklerle 1938’de kıyıldılar. 12 Eylül ve sonrasında Komünist, Kızılbaş, Kürt, Ermeni kimlikleri, (özellikle Türk, ırkçı, cinsiyetçi ve İslam kimliklerini ululaştırarak,) bir hedef noktası haline getirerek aşağıladılar.
Dersimlilerin asla kimliklerle ilgili sorunları yoktur. Zira kimlik ve kimlikler oluşabilirdir. Bir insanın birkaç kimliği olması normaldir. Kimlikler üzerinden ayrım yapmak ve düşürmek anormal ve ayrımcılıktır. Amin Maalouf’un “insanın hangi tarafı eziliyorsa kimliği odur” tezi burada daha anlaşılırdır. Kimlikler oluşturup onun zıt karakterde başka bir kimlik oluşturup çatıştırmak devletlerin harcıdır. En bariz örnekleri ulus, ırk, din ve cinsiyet kimlikleridir. Bunları çatıştırmak devlet açısından çok kolaydır.
Türk devletinin komünizme karşı öne çıkardığı ve dernekleştirdiği din karşıtlığıdır. 1948’de başlayan çalışmalar 1950’de resmi dernekleşiyor. (Cemal Gürsel Alevidir gibi sızmalarda yapanlar görecektir ki bu derneğinin fahri başkanıdır 1965’e kadar.) Burada öne çıkardıkları en bariz karşılık sözde komünizmin İslam karşıtlığıdır. Elbette biliyorlardı komünizm sınırsız, sınıfsız, devletsiz bir yaşam biçimidir. İnsanın erdeme ulaştığı noktadır. Bundan mütevellit, saltanatın çökeceğini, emeğin hakkının namusu ile yaşanacağını bilmeleri onları çürütüyordu. Komünizm, ırkçılık, cinsiyetçilik, dincilik gibi her türden mütegallibeye karşıdır. Topal Osman gibi çetecilere vakti ile büyük yetkiler veren ve Koçgiri kıyımı yapmasına olanak sağlayan bu zihniyet elbette komünizm gibi güçlü yaşanılır paylaşımcı (kendi içinde hem düzenli hem düzensiz) bir düzenin oluşmasına imkan vermeyecektir.
Başa dönersek; o iklimler, o ırmaklar, o dağlardan uzağa düşen yanık bir kaval sesidir bizim özlemimiz. Seçimler devletin oyalama kalaylama taktikleridir. Devletin uygunluğuna göre değil de kendimize, doğamıza, inancımıza, dilimize, coğrafyamıza, kurdumuza, kuşumuza uygun davranalım. Bizim değerlerimiz devletin sistemin bize verecekleri değil, bizim yarattıklarımızdır. Bunları saymak bu sayfalara sığmaz elbette, saygı ile anarak; Hüseyin Cevahir o toprakların dünyaya haykıran sesidir, Mazlum Doğan o sesin yankısıdır. İbrahim Kaypakkaya Dersim coğrafyasında her çakıl taşına ikrar vermiş, işkence altında sevdasını sır eylemiş iradedir.
Seçimler geçicidir. Derim ki; bu değerleri kırıp dökmenin manası yok. Siz benden iyi bilirsiniz ki; o dağların kuytularında hala atalarımızın kemikleri var. Bu devlet bu sistem bize o fırsatı vermez. Biz alırız ancak. İşgalci zihniyet, darbe ve kayyumla hakkımızı gasp ediyor. Dersimlilerin en öncelikli sorunlarının başında güven gelir. Ve hemen akabinde dil, inanç, coğrafya gelir. Devletin defterindeki hesap başkadır. Yüzyıllara dayana bir yok etme politikası en aktif şekilde devam ediyor. Bir Dersim deyiminde; “none eskeri sere zonidero, eke ust ra gıno warro” yani Türkçesi ne denli anlam taşır bilmiyorum, ama siz ne demek olduğunu anlarsınız. Şudur; „askerin ekmeği dizinin üstündedir, ayağa kalkınca düşer.“
(Politika)