Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde rehin tutulan Selahattin Demirtaş, bugün yaşanan baskı rejimi ve faşizmin, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a tecritle başladığını belirtti.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi kırmak için başlayan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemleriyle birlikte 31 Mart yerel seçim çalışmaları ve mitingler de yapılmaya devam ediliyor. Dünyanın başına olan ve Kürtlerin üzerine salınan DAİŞ belası, YPG/YPJ öncülüğündeki QSD tarafından yenildi. Tüm bu gelişmeleri, 4 Kasım 2016’da HDP Eşbaşkanı iken siyasi darbe yapılarak rehin alınan Selahattin Demirtaş ile konuştuk.
Leyla Güven öncülüğünde başlayan ve başta cezaevleri olmak üzere tüm dünyaya yayılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevleri devam ediyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Kesintisiz bir şekilde ve kapsamlı saldırılarla devam eden zorlu bir süreç yaşanırken, mevcut potansiyele denk düşecek direnişin örgütlenip harekete geçirilemediği döneme onurlu ve cesur bir cevap olarak ortaya konuldu açlık grevleri. Leyla Güven arkadaşımızla başlayıp dalga dalga zindanlara ve dışarıya yayıldı. Yeni saldırı ve imha planı (Çöktürme Planı) ilk olarak Nisan 2015’te İmralı’da Sayın Öcalan’a yönelik tutumla başladı. Dolmabahçe Mutabakatı’nın reddi ve akabinde ağırlaştırılan tecrit, sonraki yaşananların ilk habercisiydi. Dolayısıyla düğüm İmralı’da atıldı ve çözülecekse yine oradan çözülecek. Açlık grevi eylemcileri de bu yalın politik gerçekten hareketle taleplerini İmralı saldırısı üzerinden somutlaştırıp Sayın Öcalan’a yönelik 20 yıldır hukuksuz, ahlaksız tecride “artık yeter” dediler. Ortadoğu’daki politik dengelerden, Kürt sorununun tarihsel ve aktüel boyutundan birazcık haberdar olan herkesin, gerçeğe bir kez daha projektör tutmaya çalışan ve bu şekilde yeni çözüm, barış, demokratik kazanım umutlarını artırmaya gayret eden bu onurlu, fedakar duruşa saygı duyması ve sahiplenmesi gerekir. Açlık grevindeki tek bir arkadaşımızın dahi asla arzu etmediğimiz bir sonuçla karşılaşmaması için sahiplenmenin çok daha üst düzeyde sürdürülmesi en acil konudur. Tüm halkımız elindeki bütün imkanlarla bu talepleri sahiplendiğini dünyaya göstermelidir. Bu vesileyle açlık grevindeki arkadaşları da selamlıyor, bu onurlu duruşlarından dolayı kutluyorum. Umarım en kısa zamanda sonuç alınır ve arkadaşlarımızın öncülüğünde ortaya çıkan bu direnişçi ruh tecriti de, ziyadesiyle uzamış olan suskunluğu da kırar.
Mehmet Öcalan apar topar İmralı’ya götürüldü ve kısa süren bir görüşme gerçekleşti. Bu görüşmeden sonra başta Leyla Güven olmak üzere tüm eylemciler, bunun 2016’dakine benzer bir boşa düşürme girişimi olduğunu, tecridin kırıldığı anlamına gelmediğini dile getirip, açlık grevine devam etme kararı aldılar. Devlet ya da AKP, tecridi devam ettirerek neye ulaşmaya çalışıyor?
Tek bir görüşme ile tecridin kırılmayacağı doğrudur elbette. Tecrit sadece aile, avukat görüşünün engellenmesi de değildir. Bir bütün olarak Sayın Öcalan’ın rolü, misyonu, konumu ve etkisini yok sayma, yok etme girişimi olarak ‘İmralı Sistemi’nin kendisidir tecrit. Bu yaklaşımın köklü değişimi olmadan tecrit kalkmış sayılmaz. Ancak yine de kendisinden, sağlığından ve genel durumundan haberdar olabilmek de çok önemlidir. Kardeşi Mehmet’in gidişini önemsizleştirip, anlamsızlaştırmayı da doğru bulmuyorum. Fakat bu şekilde birkaç yılda tek bir görüşmeyle “meseleyi” hallederim yaklaşımında olanlara da bunun böyle geçiştirilecek bir konu olmadığını da anlatmak gerekiyordu. Açlık grevcileri de bu gerçeğe işaret etmek için devam kararı aldıklarını açıkladı. Hükümetin tecrit politikalarında ısrarı ise Ortadoğu, Kürdistan ve Türkiye’deki gelişmelerle doğrudan bağlantılıdır. Sayın Öcalan’ın fikri öncülüğünü yaptığı “Üçüncü Yol” olarak tarif edilen çözüm modelinin gelişmesini tecritle engellemeye çalışıyorlar.
Açlık grevleri devam ederken, yerel seçim süreci de başladı. HDP’ye yönelik baskılar hız kesmeden devam ediyor. Baskılarla esasta ne hedefleniyor?
Az önce sözünü ettiğim “Çöktürme Planı”nın parçalarından biri de HDP’yi tasfiye etmek, olmuyorsa sınırlamaktır. Çünkü HDP, Türkiye’de tekçi, faşizan, devletçi, cinsiyetçi, ırkçı, mezhepçi, kapitalist devlet-siyaset yapılanmasına alternatif olabilecek en etkili politik çizgi haline gelmeyi başarmıştır. Sayın Öcalan’ın “Çözüm Süreci”nde demokratik siyasetin önünü açma gayretleri, çatışma-isyan ikileminden çıkışın ve demokratik bir seçeneğin güçlenmesi noktasında verdiği desteklerin sonucunda HDP çizgisi hızla gelişti ve kalıcı hale geldi. Bu bile başlı başına Sayın Öcalan’ın barışa ve demokratik yaşama verdiği stratejik önemin göstergesidir. Şimdi HDP’ye yönelik saldırılar statükonun sürdürülmesi (ki kendileri buna beka meselesi diyorlar) açısından hayati görülüyor. Oysa HDP kimsenin bekası mekası için bir tehdit değildir, faşizan, tekçi, militer statüko için bir tehdittir sadece. HDP’yi yok etmeden eski sömürgeci, talancı düzenlerini sürdürmeleri kolay olmadığından her alanda ve hukuk-kanun, ahlak falan tanımadan HDP’ye saldırıyorlar. Toplum için uzun yıllar sonra ilk defa ortaya çıkmış olan güçlü bir demokratik seçeneği yok etmeye çalışıyorlar.
Aynı anlayış yerel seçimlere de yansıyor. Örneğin Iğdır konusunda neredeyse bütün partiler HDP’ye karşı bir araya geldi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
HDP’nin resmi ideoloji çerçevesinde bir nizam partisi olmadığının en net fotoğrafı Iğdır’da ortaya çıktı. Geri kalan partiler tümden köhnemiş bir resmi ideolojik yaklaşımın temsilcileridir. Farklı bir duruşa, çizgiye ve geleneğe sahip tek parti HDP olunca diğerleri bize karşı “kanlı kavga”ya bile tutuşmuşken birleşebiliyorlar. Ama Iğdır halkı Kürt’ü, Türk’ü, Azeri’siyle HDP’nin birleştirici misyonunu eminim ki daha anlamlı bulacak ve Iğdır’da HDP’yi zafere taşıyacaktır.
Ağrı ve Bitlis’te de seçimleri HDP’nin kazanmaması için bütün devlet kurumlarının adeta seferber edildiği belirtiliyor. Bitlis ve Ağrı halkına bir mesajınız var mıdır?
Her yerde olduğu gibi Ağrı ve Bitlis halkının da hem tarihlerine hem de güncel duruşlarına uygun iradi bir tutum göstereceklerine inanıyorum. Zulüm, hakaret, ırkçılık, yalan, talan, yolsuzluk siyasetine oy vermeyi düşünen bir Ağrılı veya Bitlisli ya da diğer herhangi bir yerdeki kardeşlerimiz bin defa düşünüp öyle karar vermeliler. AKP’nin halkımıza karşı işlediği insanlık suçlarına ortak olmayı kendine layık bir tutum olarak kabul etmemeliler. Gece gündüz size hakaret eden, kültürünüze, tarihinize, vatanınıza küfürler yağdıran bir anlayışa kendi elinizle gidip nasıl oy verirsiniz diye herkes sormalıdır. AKP’nin buralardan değil belediye kazanmak tek bir oy bile alamaması gerekir. Kimse bu zulmün günahını vebalini üstüne almamalı, onurlu duruşu temsil eden HDP adaylarının etrafında kenetlenmelidir. Yurt dışında bulunan Ağrılı, Bitlisli kardeşlerimiz de yereldeki seçim çalışmalarına bütün güçleriyle destek vermelidir. Buraları AKP iktidarına teslim etmek Ağrı ve Bitlis’in tarihsel kimliğine de ters düşer. Herkes bunun için canla başla çalışmalı ve seçimi mutlaka kazanmalıdır.
Erzurum’da Hınıs, Tekman, Karaçoban ve Karayazı hep geri planda kalsa da HDP’nin birinci olduğu ilçeler. Bu 4 ilçeye yönelik bir mesajınız var mıdır?
Elbette her ilçe, her il çok önemlidir. Erzurum’un geneli de güney ilçeleri de aslında potansiyelimizin güçlü olduğu yerlerdi. Bu seçimde de buraların yeniden HDP’de karar kılacağından kuşkum yoktur. Seçime şunun şurasında birkaç hafta kaldı. Kararsızların veya ikna olmamış olanların ev ev, köy köy dolaşılarak ikna edilmesi ve buraların yine çok yüksek oranlarla HDP’yi sandıktan çıkarması için gençlerin, kadınların gece gündüz demeden çalışma yürütmesi gerekir. Çok iyi sonuçların ortaya çıkacağına inanıyorum. Hınıs, Karaçoban, Karayazı, Tekman başta olmak üzere işgalci faşizan siyasete geçit vermediğini bütün Erzurum halkımız ortaya koyacaktır.
Konya/Cihanbeyli’den bu seçimlerde bir çıkış bekliyor musunuz?
Bu seçimde asıl sürprizi Cihanbeyli yapabilir. Geç kalmış bir zaferdir aslında. Bizlerden kaynaklı eksikler nedeniyle buraları kazanamıyorduk. Parti Genel Merkezinin buralara yüklenmesi durumunda bu defa sonuç alacağımız görülebiliyor. Cihanbeyli seçmeni olup dışarıda bulunan herkese çağrım ve özel ricamdır: 31 Mart’ta mutlaka memleketinizde olun ve oyunuzu kullanın. Oralarda seçimlerde en iddialı olan adaylar HDP’nin adaylarıdır. İl dışında veya yurt dışında bulunan seçmenler seçim günü sandık başında olursa kesinlikle HDP kazanacaktır, bunu net olarak söyleyebiliriz. O nedenle herkes şimdiden planlamasını buna göre yaparak biletlerini almalı ve oyunu mutlaka kullanmalıdır.
Dersim’de SMF, güçbirliği dışında kalarak bir aday çıkardı. Dersim’de kayyumdan kurtulmanın öncelik olması gerekirken, Maçoğlu’nun adaylığı oldukça tepki topladı. Sizin Dersim halkına mesajınız olacak mı?
Dersim halkına özel çağrım ve ricamdır: HDP’nin etrafında kenetlenin ve kayyum politikasına, yıkım politikasına bu şekilde cevap verin. Bu konuda tereddütünüz olmasın. SMF’nin adayı da bizim düşmanımız, karşıtımız değildir. Ama Dersim’in mevcut saldırılara karşı tek vücut olarak cevap verebileceği biricik seçenek HDP’dir. Başkaca hiçbir tartışmaya ve polemiğe girmeden, kimseyi karşıtlaştırmadan, kafa bulandıranlara da kulak asmadan HDP’nin adaylarını desteklemenizi bekliyor, rica ediyorum. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı seçiminden kalma bir borcunuz var (gülücük). Oylarınızın bir kısmını emaneten diğer adaya vermiştiniz, şimdi kimseye emanet oy vermeyin ve tereddütsüz HDP diyerek güçlü bir şekilde AKP faşizmine cevap verin. Dersim’e güvenim de sevgim de büyüktür.
Erdoğan sizin söylemlerinizin olduğu video ile seçim kampanyası yürütüyor. Ne umuyor bu kampanyadan?
Müflis tüccar eski defterleri karıştırırmış. Kaldı ki, benim arkasında duramayacağım, savunamayacağım tek bir videom yoktur. Meydanlarda beni izletmesi çok ironik olmuş. AKP mitinglerine katılıp AKP seçmenlerine gerçekleri anlatabilmeyi hep arzulamıştım, sağ olsun kendisi bu eksiği de gidermiş oluyor. Söylemlerimize herkesin kulağının biraz daha aşina olması fena olmaz. Ben hapisteyim ama her gün AKP mitinglerinde halka sesleniyorum. İlginç bir seçim stratejisi olmuş, bakalım sonunda kime yarayacak bu. 31 Mart’a fazla zaman kalmadı.
Son günlerde yeni bir partinin hatta Davutoğlu ve Gül’ün ayrı ayrı iki parti kuracağı konuşuluyor. Bu olması beklenen girişimler AKP sonrasına bir hazırlık olarak okunabilir mi?
Faşizmin son aşamasına yaklaşırken iç iktidar kavgaları da boy göstermeye başlar. Bu zaten beklenen bir şeydi. Bir demokrasi arayışından çok “sen rolünü artık oynayamıyorsun, sıra bizde, biraz da biz faşizmin kontrolünü ele alalım” kavgasıdır. Ama bizim için zararı yoktur, hatta oldukça yararlı sonuçlara da fırsat yaratabilir. Demokrasi güçleri faşizm sonrası döneme güçlü bir hazırlık, planlama ve öngörüyle giremezlerse otoriter güçler el değiştirerek kendini var etmeye devam eder. Ama iktidar odaklarının kendi aralarındaki çelişki, çatışma vs yaratacağı geçici (kısa süreli) boşluk iyi değerlendirilirse demokrasi güçleri başat rol oynayabilir ve iktidar değişiminde halktan, ezilenden yana bir alternatif egemen kılabilir. Meseleye buradan bakarak dikkatli takip etmekte ve hazırlıklı olmakta fayda var.
DAİŞ, Dêrazor’da da bitirilerek elindeki son kara parçası da tamamen özgürleştirildi. Kürtler DAİŞ’i yendi. Kobanê’den bugüne baktığımızda dünya Kürtlere, Rojava halklarına, enternasyonalist devrimcilere neler borçlu?
Dünyanın başına bela olmuş bir barbarlıktan insanlığı kurtarmak Rojava güçlerine nasip oldu. Kürt gençleri, kadınları başta olmak üzere arada direnen bütün güçler sadece vatanlarını değil, insani değerleri koruyorlar. Sadece kendi güvenliklerini değil, dünyanın güvenliğini sağlıyorlar. Bütün dünyanın da oradaki halkların ana sütü gibi helal olan haklarına saygı duymaları ve her aşamada bunu desteklemeleri onur borcudur.
Türkiye, Suriye’de kurulacak bir masaya Demokratik Suriye Güçleri’nin ya da PYD’nin oturmaması için yoğun diplomasi yürütüyor. Suriye’de Kürt’süz çözüm mümkün mü?
Bunun mümkün olmadığını Türkiye dahil uluslararası ve bölgesel bütün güçler zaten biliyor. Kabullenmek istemiyorlar. Ancak bu gerçeğin kabulü ve Türkiye ile Kürtler arası bir diyaloğun sorunların çözümünü kolaylaştıracağını ABD’den Rusya’ya Avrupa’dan İran’a kadar bütün güçler de farkındadır. Önümüzdeki dönemde siyasi çözüm adına yeni diyalog zeminlerinin güçlenmesi herkesin yararına olur. Zaten Suriye rejimi ile Kürtler belli bir diyalog zemini yakalamış durumdalar. Türkiye’nin de dış politikada radikal bir dönüşle Kürtlerle diyaloğu esas alması birçok sorunun çözümünü kolaylaştırır, Türkiye’yi de en fazla böylesi bir çözüm güçlendirir, demokrasi ve barışa kapı aralayarak içerde de tüm topluma nefes aldırır.
(Politika)