Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini arayan ve adalet isteyen Cumartesi Anneleri eylemlerine 727’inci haftada da devam etti. 28 haftadır İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin bulunduğu Beyoğlu Çukurlu Çeşme Sokak’ta bir araya gelen kayıp yakınları abluka altında adalet taleplerini yineledi.
Eyleme CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu ile HDP milletvekili Zeynel Özen katıldı.
Bu haftanın eylemine Ahmet Kaya’nın torunu Fatma2nın dedesi Ahmet Kaya için yazdığı şiirle başlandı.
“O benim dedemdi.
İnsanlık, şefkat hep ondaydı.
Merhamet, yürek ondaydı.
saygı, sevgi ondaydı
çünkü o benim dedemdi…”
Haftanın basın metnini Besna Tosun okudu. Tosun, “25 yıldır ‘gözbebeğim’ dediği oğlundan bir haber alma umuduyla yaşayan Menekşe Aydınlar’ın ‘Bize yaşatılan zulümdür. Devlet ‘oğlun firar etti’ demişti buna inanmadım ama kaçtıysa gizlice gelir mi diye yedi yıl boyunca geceyi gözümü kırpmadan kapı önünde geçirdim.’ diyen sesi insanlara ulaşsın diye buluştuk.” dedi.
“GÖZALTINA ALINDIĞI İNKAR EDİLDİ”
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisi Cüneyt Aydınlar’ın 20 Şubat 1994 tarihinde Bakırköy İncirli’de terörle mücadele polisleri tarafından gözaltına alındığını söyleyen Tosun, Gayrettepe’deki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürülen Cüneyt Aydınlar’ın gözaltına alındığının 7 gün boyunca inkar edildiğini, 27 Şubat 1994 tarihinde kaydının yapılarak gözaltında olduğunun resmi olarak kabul edildiğini kaydetti. Cüneyt Aydınlar ile birlikte gözaltında tutulan 14 kişinin savcılığa çıkartıldıklarında aralarında Cüneyt Aydınlar’ın olmadığını söyleyen Tosun, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu kişiler 17 Mart 1994 tarihinde avukatları aracılığıyla kamuoyuna yaptıkları açıklamada; Cüneyt Aydınlar’ın 20 Şubat 1994 tarihinde gözaltına alındığını ve 2 Mart 1994 tarihine kadar birlikte gözaltında tutulduklarını, Cüneyt’in başına geleceklerden Gayrettepe Terörle Mücadele Şubesi’nin sorumlu olduğunu söylediler. Cüneyt’e ağır işkence yapıldığına, yürüyemez ve hareket edemez halde olduğuna dair çok sayıda tanık vardı. Ancak İstanbul Emniyet Müdürlüğü onu soran ailesine oğullarının 28 Şubat 1994 tarihinde yer göstermek için götürdükleri Beyoğlu Çukurcuma’da ‘Dur’ ihtarına uymayarak kaçtığını söyledi. Ailenin başvurusu üzerine İnsan Hakları Derneği avukatları olayı araştırdı, tanıklarla görüştü. Yapılan araştırma sonrasında, İHD İstanbul Şubesi, 25 Mart 1994 tarihli basın açıklaması ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nin gözaltına aldığını kabul ettiği Cüneyt Aydınlar’ı kaybettiğini duyurdu.”
“DOSYA EVRENSEL HUKUKA AYKIRI BİR ŞEKİLDE KAPATILDI”
Bugüne kadar Cüneyt Aydınlar’ın akıbetini açığa çıkartacak ve onu kaybedenleri yargılayarak ceza adaletini sağlayacak idari ve adli herhangi bir adım atılmadığını kaydeden Tosun, “Ailenin başvurduğu tüm yetkili merciler, elleri kelepçeli, ayakkabıları bağcıksız, görgü tanıklarının beyanına göre ayakta duramayan birinin 30 kadar polisin elinden nasıl kaçabileceğini sorgulamadı. Cüneyt Aydınlar dosyası evrensel hukuka aykırı bir biçimde zaman aşımı gerekçe gösterilerek kapatıldı.” dedi.
“CÜNEYT’İ HER SEFERİNDE DAHA BİTKİN GETİRİYORLARDI”
Cüneyt Aydınlar’ı gözaltında gören Onur Emre Yağın’ın tanık mektubunu Eren Baskın okudu. Mektupta şu ifadelere yer verildi:
“Cüneyt ile hiç karşı karşıya oturup konuşamadım ancak onu tam 25 yıldır tanıyorum. Henüz 15 yaşında bir öğrenciydim. Cüneyt'le 1994 yılının Şubat sonunda Gayrettepe Terörle Mücadele Şubesi’nde gözlerimiz bağlanmış bir şekilde bekletilirken yan yana düştük. Gözlerimiz bağlı olduğu için Cüneyt’in, sadece bezin altında kalan boşluktan görebildiğim kıvırcık saçlarını çok iyi hatırlıyorum. Birbirlerini çorbacı, saatçi, boksör gibi isimlerle çağıran ve suratlarını sürekli olarak bizden gizlemeye çalışan Terörle mücadelenin polisleri gözaltına aldıkları herkese işkence yapıyordu. Bazılarına kaba dayak veya hakaret, bazılarına ise daha ağırı; Filistin askısı, elektrik, falaka… Cüneyt bu ağır işkencelere maruz bırakılıyordu. Bitkin, yürüyemez, dudaklarını dahi kıpırdatamaz halde benim kucağıma getirilip bırakıldığında ayağa kalkamayacak, yemek yiyemeyecek ve yürüyemeyecek durumdaydı. Gözaltındaki ikinci ya da üçüncü günümüzde iki polis kollarından tuttukları Cüneyt’i sürükleyerek getirmiş ve benim kucağıma bırakmıştı. Ben gözaltındaki en küçük kişi olduğum için başkasına değil bana teslim etmişlerdi Cüneyt’i. Onunla kimse konuşmasın istiyorlardı. Cüneyt’i belli aralıklarla alıp götürüyor ve bir süre sonra tekrar geri getiriyorlardı. Her seferinde daha bir bitkin, yürüyemez ve acı içinde geri getiriliyordu. Cüneyt’e çok ağır işkence yapıldığını anlayabiliyordum. Cüneyt ile iki gün geçirdik birlikte. Başı bacaklarımın üzerinde yatmaktan başka bir şey yapmaya gücü yetmiyordu. Onu tuvalete götürüyor, elini yüzünü yıkıyor ve yemek yedirmeye çalışıyordum. Ancak gördüğü işkenceler nedeniyle yemek yemekte zorlanıyor, yediklerini çıkarıyordu. İkinci günün sonunda ya da günün bir saatinde Cüneyt'i, kıvırcık saçlı yoldaşımı alıp götürdüler ve bir daha geri getirmediler. Cüneyt’in kim olduğunu, adını, gözaltına alınmasını hiçbir şeyi bilmiyordum o sırada. Benim kucağımda yatan sadece kıvırcık saçlı genç bir insandı ve işkence yapılıyordu. Cüneyt’i ne kadar zaman sonra tam hatırlamıyorum bir gazete ilanında gördüğümde tanıdım. İşkence ile katledildiği yazıyordu. Bir insanımızı daha genç yaşında hayatından koparıp almışlardı. O zaman küçük bir çocuk olarak neyi ne kadar doğru yapabildim bilmiyorum, ama Cüneyt’i ayakta tutmak, yaşatmak için iki gün de olsa elimden geleni yaptığım için gururluyum. Gururu olmayan, onuru olmayanlar onun katilleridir.”
“ANNEM HALA KAPININ ÖNÜNDE YATIYOR”
Aydınlar ailesi adına Cüneyt Aydınlar’ın ağabeyi Emrah Aydınlar konuştu. “Bu devlet bizleri sürekli acılarla terbiye etmeye devam ediyor.” dedi. Cüneyt’in yürüyemeyecek halde olduğunu, defalarca işkenceden geçirildiğini ve kesinlikle konuşamayacak durumda olduğunu söyleyip kaçtı demelerindeki çelişkiyi hatırlatan Emrah Aydınlar, “Ağır işkencelerde sonra nereye kaçabilirdi? Annemin 7 yıl boyunca kapının önünde yatmasının bir açıklaması olmalı. Her akşam, her sabah gelecek diye kapının önünde yatardı. Hala da öyle. Yapacak çok şeyimiz var aslında. Bütün kayıp yakınlarıyla beraber mezarlığımız olan Galatasaray Meydanı’na gitmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Mutlaka Galatasaray Meydanı’nda oturacağız” diye konuştu.
PİRHA/İSTANBUL