Recep Erdoğan, altında halkın parasıyla satın alınmış uçaklar, helikopter ve zırhlı araçlar ve koruma ordusunun gölgesinde, kişisel çıkarlarını sür-git etmenin çabasıyla, oy avı mitinginden mitinglere seğirtiyor.
Devletin parası, bütün araçları ve personeli, onun özel hizmetindeydi.
Gidemediği Kürdistan’dan da, seçilmiş bir toplululuğu ayağına çağırıyor, özel propagandistleri olarak görevlendirip “gidin benim için, oy toplayın” talimatıyla donatıyor ve göndermeden önce, önlerine yemek de koyuyordu.
Ama yemeğin masrafı, bir kilo ucuz domates, biber, patates, nohut, mercimek alma uğruna, kış soğuklarında alabildiğine uzanan insan zincirinde titreşerek sırasını bekleyenlerin ödediği vergilerden karşılanıyordu. Erdoğan’ın cebinden tek kuruş çıkmıyordu. O ve adamları sadece yiyiciydi.
Her neyse konumuz, ayrı. Erdoğan’ın Sarayına topladığı Kürt unsurlardan her biri, kendine has, ancak rejimin ruhuna yakışırlıkta kirli birer kişilikti. Birer çeteci veya kol başı…
Ancak Erdoğan ve medyası “aşiret ve kanaat önderi” diyordu, bunlara.
Bütün dünyada aşiretler ile reisleri vardır. Toplumun kanaat önderleri de…
Ama hiç böyleleri görülmedi. Çünkü, Avrupa başta olmak üzere yer yüzünün bütün aşiret reisleri ve toplumsal kanat önderlikleri, birer damardır. En azından yandaşları nezdinde saygın ve sözü geçen…
Hatta, Avrupa’da kabul görmüş unvanları bile vardır.
Oralarda, zalimin maşasından “kanat önderi“ yaratılamaz. Hırsızdan, vicdanı yok yalancıdan, kiralık asker, muhbir ve yalancı gizli tanıktan “aşiret lideri” görülmemiştir.
Recep Erdoğan’ın “kanat önderi” yaratması şeklinde değildir, dünyada bu işler. Yüz yılların imbiğinden geçmiş, geleneklerin ürünüdür her şey.
Asya’da, Afrika’da, Avrupa ve Amerika yerlilerinin hayatında bu böyle, ama Recep Erdoğan’ın Sarayında kabul edip, “bana oy toplayın“ talimatıyla yolcu ettiği “aşiret önderleri”nden kimileri, üç kuruş ücretle kiralanmış korucuydu. Bazıları, Kürdistan’da kendi halkını birbirine düşürmekle görevli ajan-provokatördü. İnsan hayatlarını mahkeme kararıyla söndüren muhbirler ağının ele başları, mahkemeler kara listeye alınmış Kürtlerin mahkumiyeti için seçilmiş paralı gizli şahitler…
Pek çoğu eski sabıkalıydı. İçlerinde, para karşılığında, ninesinin tecavüzcüleri saflarına geçenler de vardı. Beytüşşebaplı Tahir Adıyaman ise kardeşinin katillerine selama duran, bir korucuydu şimdi. Gerçek hayatında ise Türklerden nefret eden biri. Çünkü, kiralık askere (korucu) ihtiyaç duyulana kadar, eski Teksaslı at hırsızı gibi kovalanıyor, o da yakalanmamak için kaçıyordu.
Nedeni basitti. Kardeşi Ahmet Adıyaman, 1977 yılında, köy meydanındaki dayakta “esas duruşunu“ bozduğu için, gözleri önünde kamçılanmış, sonra kurşunlanmıştı. O da kardeşini vuran askeri vurunca dağa çıkmış, sonra, koruculuğa karşılık affedilmişti.
O şimdi, 80’lere doğru ilerleyen yaşında, bolca uyuyarak ömrünü tamamlamak isterken, kavmi, kardeşine namlu doğrultup tetik çekmek için gece, gündüz emir bekliyor. Çünkü o, bir kiralık asker, yani emirle cinayet işleyen bir korucudur.
Sarayın konuğu Tahir Adıyaman, Türkçe bilmeyen, ama kendince bir AKP Türküdür. 1994 yılında, yine bir Ankara seferinde onu, mostralık gibi televizyon ekranına çıkardıklarında “ben tırkım” diyor, kelimelerini tercüman aracılığı ile sıralıyordu.
Tahir Adıyaman, Jirki aşiretinin çakma lideri olarak Recep Erdoğan’ın sarayındaydı. Bir yanında da Tatariler…
1934’de Tatarilerin gelinine tecavüz etmeye çalışan subayın öldürülmesi, “Sason İsyanı” diye açıklanmış, insan kırımına başlanmıştı.
Sarayda şapırtılarla yemeğe kaşık sallayanlar arasında, her türIü bozuk kişilik vardı. Irzına geçilmişlerin torunları da, köy meydanında kamçılananlar, hırsızlar, tetikçiler…
En iğrenci, kendi halkına ihaneti geçim yolu yapanlar. Bunlar şimdi, Erdoğan’ın “Bekası“ için, Kürtleri baskı altına alıp, oylarını zor yoluyla, onun başından aşağıya dökecekler, öyle mi?..
Göreceğiz…
(Politika.Ö)