Alevilerin, nerede olurlarsa olsunlar Türkiye’nin demokrasi mücadelesine kilitlenmekten başka şansları yoktur. Alevilerin kendilerini faşizm karşısında koruyabilmelerinin yolu birliklerini güçlendirmekten ve doğru ittifaklar kurarak mücadelelerini yükseltmekten geçer.
Aleviler diğer inanç topluluklarından farklı bir kültür ve inanç sistemine sahiptir; Kendi içinde zengin sürekleri vardır. Bu da temel taleplerde birlikte hareket etmelerini gerektirir. Kendi birliğini güçlendirdikçe ve diğer topluluklarla mücadelesini ortaklaştırdıkça demokratik kazanımlar elde edebilirler. Kendi içinde bu Türkmen Alevisi, bu Bektaşi, bu Arap bu Kürt Alevisi demek Aleviliğe göre değildir.
İçinden geçtiğimiz gün ve aylar hayati önemde gelişmelere gebedir. Alevilerin artık bu yakıcı süreci daha net görmesi, hissederek birliğini daim kılması, radikal tarzda adım atması gerekir. Çünkü AKP-MHP zihniyetinde Alevilere asla yer yoktur. Kendi içinde bile sürekli birilerini tasfiye eden, her gün Gülenci adı altında onlarca askerini, polisini ve memurunu tutuklayıp hapse atan bir sistemin her şeyi ile kendilerinden farklı olan Aleviler için ne kadar tehlikeli olabileceğini daha iyi görmek gerekiyor. Üzülerek belirtmeliyiz ki mevcut durumda Alevilerin parçalı ve pasif duruşu, farkında olmadan bu sisteme hizmet ediyor. Bu tehlikeli konumdan hızla çıkmak Aleviler ve Türkiye demokrasisi için zorunludur. Bunun için Alevileri suni gündemlerle uğraştıranlara, pasif konumda tutarak Erdoğan-Bahçeli rejimine göz kırpanlara karşı tavır almak gerekiyor.
Aleviler her zaman zalime karşı direndiği için farklı bir inanç ve kültür olmuştur. Günümüzde Alevilerin, soy damarlarından olan Eba Müslüm gibi ‘kılıç kuşanmaları’ doğru olandır.
Faşizm karşısında örgütlü direniş zafer kazanmayı garantiler. Örgütlü ve planlı olmayan direnişler tarihte olduğu gibi günümüzde de yenilip tasfiye olmaktan kurtulamaz. Dolaysıyla AKP-MHP faşizmi nasıl ki kendisini merkezileştirmiş, örgütlemiş ve medya gücünü kullanarak saldırıyorsa ona karşı verilecek mücadele de en az onlar kadar örgütlü olmak zorundadır.
Faşizmin en çok korktuğu şey örgütlü direniştir. Faşizm sürü bir kitle ister. Tüm faşistler sürü psikolojine sahiptir. Bilinçli ve örgütlü olundu mu faşistler korkuya kapılır ve ne yapacaklarını bilemez duruma düşer. Faşistlerin en çok istedikleri ve sevdikleri şey örgütsüzlüktür. Zaten dikkat edilirse Türkiye’de örgütlü olmayan tüm güçler tasfiye olma noktasına gelmiştir. İçinden geçtiğimiz bu çok kritik süreçte en örgütlü güç olan Kürt özgürlük hareketiyse mevzi üstüne mevzi kazanmaktadır. Bu örgütlü direniş, Erdoğan ve çetelerini büyük bir çıkmazın içine sokmuştur. Ekonomik ve siyasi kriz yanında dış ilişkilerinde de bir ABD’ye bir Rusya’ya yalvarır konuma sokmuştur. Kürt halkının mücadelesi örgütlü olduğu içindir ki bölgemizde süren güç mücadelesinde hesabı yapılan ve dikkate alınan olmuştur.
AKP-MHP-Ergenekon Türk faşist sistemini ayakta tutan, statükosunu besleyen kimi Avrupa ülkeleridir. Özellikle de Alman burjuvazisi AKP-MHP faşizmi her zorlandığında can simidi uzatıyor. Kılıçdaroğlu ve CHP de zorlandığında gittikleri yer Almanya oluyor. Almanya, demokratik mücadelelere, Alevilere destek vermiyor. Tam tersine faşist rejim şefini kırmızı halıyla karşılayarak itibar kazandırıyor. Yitirdiği meşruiyeti ona tekrardan sağlıyor. Alman burjuvazisi faşizmi pek seviyor. Unutmayalım ki Türkiye’nin de içinde olduğu Ortadoğu’daki statüko Avrupa devletlerince kurulmuştur. Yani AB’de Ortadoğu’daki statükonun değişmesini istemiyor. Kendisini ne kadar liberal ve demokrat gösterirse gösterirsin, AB Amerika kadar bile Ortadoğu’daki despot ulus devlet statükosunun değişmesini istemiyor. İşte bu sebeplerden dolayı da AKP-MHP faşizmini en çok destekleyen konumda oluyor.
Son dönemlerde Avrupa’daki kimi Alevi kurum ve şahsiyetler, Kürtlerden, demokratik güç birliğinden ne kadar uzak durursak o kadar Avrupa devletlerinden destek alırız anlayışını dilendiriyor. Şüphesiz Alevi örgütleri ve demokratik güçler Avrupa devletleriyle ilişkilenebilir çalışmalarına destek arayabilirler. Bu yanlış da değildir. Ancak mevcut dünya düzeni ve Ortadoğu müdahalesini doğru okuyup anlamadan, Türk faşizminin Avrupa ile bağlarını görmeden atılacak adımlar tehlikeli olur. Bu adımlar en başta da Alevilere zarar verir. Dolaysıyla başta Almanya-Türkiye ilişkileri olmak üzere AB sisteminin Türkiye’ye nasıl baktığını anlamadan atılacak adımlar, farkında olmadan Alevi hareketini Faşizme destek veren pozisyona sokabilir. Avrupa’daki Alevi mücadelesi için doğru olan AB’den abartılı beklentiler içinde olmak değil, AB’nin Erdoğan-Bahçeli faşizmini destekleyen bu yolla demokrasi mücadelesini engelleyen ve demokrasi güçlerini baskılayan politikalarını ve AKP-MHP faşizmiyle olan işbirliğini teşhir etmek olmalıdır. Avrupalı sol, demokratik hareketlerle ve halklarla ilişki ve ittifak içinde mücadele etmek daha kazandırıcı olacaktır.
Leyla Güven öncülüğündeki açlık grevi direnişi çok önemli bir noktaya dayanmış olmasına rağmen ne Avrupa’daki ne de Türkiye’deki Alevi örgütleri bu direnişe kendi cephelerinden gerektiği kadar katılmamıştır. Bunun nedeni Alevilerin 2019 yılına hazırlıklı girememiş olmasıdır. Açlık grevi direnişleri karşısında Alevilerin duruşu beklenenin çok gerisinde olmuştur.
Demek ki Aleviler içinde bazıları halen bile TC’nin Kürtlere düşmanlığının Alevilere düşmanlık olduğuna inanmıyor. Kürt sorununu demokratik yollardan çözmemiş Türkiye’nin Alevileri de tanımayacağını anlamak istemiyor. Bu kesimler, Alevilerle Kürtlerin ortak mücadelesinin Türkiye’yi demokratikleştireceğini görmekten kaçıyor. Bu yaklaşım en başta da Aleviler için çok tehlikelidir. Demokratik duruş sahibi, Türkiye yurtseveri Aleviler başta olmak üzere Alevilerin geleceğini demokratik Türkiye’de gören her kişi ve kurum yaşanan bu pasif durumu aştırmakla mükelleftir. Unutmayalım ki kimi Alevilerdeki yanlış ve tehlikeli anlayışı aştırmak Türkiye’nin demokratik geleceği için hayatidir.
Cihan Eren / Politika