Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetinin açıklanması ve belli olan faillerin cezalandırılması için 23 yıldır mücadele eden Cumartesi Anneleri, 721’inci eylemlerinde polis ablukasına rağmen bir araya geldi. HDP milletvekilleri Oya Ersoy, Züleyha Gülüm , Hüda Kaya, Zeynel Özen ve Ali Kenanoğlu, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin'in de katıldığı eylemde, gözaltında kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı.
ÖNCE TEHDİT EDİLDİ, SONRA KATLEDİLDİ
Bu haftaki açıklamayı gözaltında kaybedilenlerin simge ismi Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak okudu. 22 haftadır Anayasa’ya aykırı bir biçimde Galatasaray'da engellendiklerini hatırlatarak sözlerine başlayan Ocak, 721 haftadır gerçek adalet ve demokrasi istediklerini vurguladı.
Hakkari’de 17 Ocak 1996 tarihinde gözaltında kaybedilen Abdullah Canan için adalet isteyen Ocak, Canan’ın hikâyesini şöyle aktardı:
"43 yaşındaki Abdullah Canan, Yüksekova'da yaşayan bir iş insanıydı. Yüksekova Dağ Komando Taburu'na bağlı askerlerin 1995 yılı sonbaharında bölgede gerçekleştirdikleri operasyonlar sırasında yaşanan ağır hak ihlalleri nedeniyle Canan, 7 akrabası ile birlikte savcılığa suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine Canan ve şikayetçilerden 2 kişiyi taburdaki makamına çağıran Tabur Komutanı Mehmet Emin Yurdakul, onlardan kendisi hakkındaki şikayetlerinden vazgeçmelerini istedi. Canan, şikayetinden vazgeçmeyeceğini söyleyince Binbaşı Yurdakul tarafından tanıklar önünde tehdit edildi.
ASKERİ ARAÇLA GÖZALTINA ALINDI; CANSIZ BEDENİ BULUNDU
Bu olaydan birkaç gün sonra, 17 Ocak 1996 sabahı Canan Hakkâri’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldı. Van karayolundaki Puling çeşmesi yakınlarında askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı ve askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü.”
Ailesinin tüm makamlara başvurduğu bilgisini veren Ocak, girişimlerin sonuçsuz kaldığını belirtti. Ocak, şunları kaydetti: “Canan’ın 80 yaşındaki annesi Binefş Canan ve akrabaları eş zamanlı olarak Yüksekova Hükümet Konağı ve Yüksekova Komando Tabur Komutanlığı önünde, ‘Abdullah Canan’ı siz aldınız, onu geri verin’ diyerek günlerce oturma eylemi yaptı. 21 Şubat 1995’te Canan'ın ağır işkence görmüş cansız bedeni Esendere beldesinde bir köprünün altındaki menfezde elleri ve gözleri bağlı halde bulundu. Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuran ailesi, Canan'ın liderliğini Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul'un yaptığı Yüksekova Çetesi tarafından öldürüldüğü iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.”
İŞKENCE GÖRDÜ
Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç’in savcıya verdiği ifadeyi aktaran Ocak, “Abdullah Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un talimatı ile öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Olay tarihinde Hakkari’de görev yapan Albay Kamber Oğur, ‘vicdanım susmaya elvermiyor’ diyerek Abdullah Canan'ı Hakkâri Dağ Komando Taburu'na ait revirde başı sarılı halde gördüğüne dair tanık sıfatıyla Yüksekova Savcılığı'na yazılı beyanda bulundu” dedi.
Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddialarının yeterli ve inandırıcı bulunmadığına dikkat çeken Ocak, “12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı” diye konuştu.
AİHM TÜRKİYE’Yİ MAHKÛM ETTİ
İç hukuktan sonuç alamayan Canan Ailesi'nin, davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdığını aktaran Ocak, “AİHM'e savunma veren Dışişleri Bakanlığı, sanıkların beraat ettiğini, bu nedenle Türk makamlarının olaydan doğrudan sorumlu tutulamayacağını ileri sürdü. Ancak AİHM 3. Dairesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı ve etkin soruşturma yükümlülüğü ile ilgili maddelerinin ihlal edildiğine karar vererek Türkiye'yi oy birliği ile mahkum etti” dedi.
Ocak, AİHM kararını şu şekilde paylaştı:
“Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır. Canan öldürülmeden önce ağır işkenceden geçirilmiştir."
‘KATİLSİNİZ!'
Açıklamanın ardından söz alan Abdullah Canan'ın oğlu Tayyüp Canan, 23 yıl önce babasının, köylerini yakıp yıkan Binbaşı Yurdakol’u şikayet ettiği için gözaltında kaybedildiğini vurgulayarak, şöyle devam etti: Ama ne yazık ki köyümüzü yakıp yıkan katiller yargılamadı, tam tersi katiller korundu. Bizler bu ülkede hak, hukuk adaletten hiç vazgeçmeyeceğiz. Babamı öldürdüler, beni de öldürebilirler ama asla vazgeçmeyeceğiz. Galatasaray’ı kapatmaları yüreğimizdeki acıları kapatmıyor. Mücadelemiz bizden sonra çocuklarımızla devam edecek. Babamı kaybedenlere ben katil diyorum. Size dünyanın en lânetli unvanı ‘katil’i layık görüyorum. AİHM kararı ile tescilli katillikleri. Çocuklarınız da bu utancı taşıyacak. Bugün sizi aklayanlar da bu hesabı verecek, katil olamaya devam edecek ve siz de yargılanacaksınız."