Her yıl 4 Mayıs „roca şae“ Kasım ortalarına denk gelen Seyrıza (Seyit Rıza) ve yoldaşlarının idam günleri adeta Dersimlilerin Kemalizm ile sınavı gibi; „Seyrıza ile Mustafa Kemal arasında bir görüşme oldu mu olmadı mı?” veya „Mustafa Kemal’in haberi yoktu, onun için pazar gecesi astılar. Gelse idamlar olmayacaktı” tarzında kafa karıştırıcı hikayeler alır başını gider. Haberi vardı ve karar onundu. Dersimliler düzenli bir ordu ile kıyıma uğramıştır. Bu ordunun başkumandanı Mustafa Kemal’dir. (4 Mayıs 1937 TBMM’de Bakanlar Kurulu ‘Dersim Tenkil Kararları’) başında Mustafa Kemal’in olduğu kuruldur. Çok net söyleyelim ki Seyrıza ve arkadaşlarının idamı ve büyük kıyım 1938 tertelesinin emridir.
4 Mayıs 1937’de alına bu karar sonrasında yapılan ilk girişimde Pax köprüsünden ileri geçemeyen askeri harekat çok önemli iki karar alıyor. Birincisi bir yıl sonraya ertelenen harekatın hava destekli olması mutlak zorunluluk olarak görülüyor. Çünkü kara harekatında onlarca defa geri püskürtülmüştür. İkinci önemli plan Dersim’de iç ihanetleri geliştirmek. Bunda devletin entrikası başarı sağlıyor.
Alevilikte en kadim ikrarlık olan „kirvelik” buna malzeme ediliyor. Alişêr ve hevalı Zarife 9 Temmuz 1937’de Rayber’in azmettirmesi sonucu kirvesi Zeynel ve beraberindeki 4 kişilik ekiple katlediyorlar. Hemen akabinde 30 Temmuz 1937’de Bahtiyaran aşiretinin en önemli şahıslarından Saan Ağa (Şahin Ağa) anneden öz babadan üvey kardeşi tarafından katlediliyor. Bu katledilen şahısların kelleleri kesilip Abdullah Alpdoğan ve Nazmi Sevgen’e ödül karşılığı veriliyor. Büyük ihanetin tedirgin ettiği Seyrıza göçünü alıp Semkan, Laçinan bölgesine yerleşiyor. 37 Ağustos sonlarında yapılan hava saldırısında neredeyse bütün ailesini kaybediyor. Kendisi o esnada başka bir yerde olduğundan kurtuluyor.
Alişer, Zerifa ve Saan Ağa’nın katlinden sonra ailesini de hunharca bir saldırı sonucu kaybetmesi Seyrıza da ciddi bir sorumluluk duygusu yaratıyor. Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’den sonra cumhuriyetin kendilerine özgür yaşama hakkı vereceğine olan inancı tümden kayboluyor. Oysa I.Dünya savaşında bunun için cephe birlikteliği yapılmış fahri ünvanalar verilmiş ciddi bir bürokratik ilişki gelişmişti. Koçgiri ile başlayan, Şeyh Said ile devam eden ve dur-durak bilmeyen bu kıyımın farkındaydı. Ancak burda tarihsel bir sürecin belki de müsebbibi olmamak için yanından hiç ayrılmayan iki yoldaşı Hemê Boğî ve Rizê Bert’e; sorun eğer kendisi ise gidip buna son vereceğini, aksi taktirde kendisinden dolayı Dersim’e zarar gelmesini istemediğinden, Erzincan’da geçmişe dayalı bürokratik ilişkiler üzerinden bu konuyu konuşabilmek üzere gidiyor.
Bu davranış biçimi yüzyıllar önce Deliormanda saklanan Şeyh Bedreddin misalidir. Bedreddin’i yakalamak için bütün ormanı yakmaya karar verir Osmanlı hükümdarı. Bedreddin kendisini tanımayan askerlere sorar; „neden bu ormanı yakıyorsunuz?” diye. Onlar da; „Bedreddin burda saklanıyor, onu yakalamak için!“ Ve diyor ki; „bu koca ormanda bir sürü canlı var, börtü böcek var, yaşlı ulu ağaçlar var yazık değil mi, Bedreddin için bunu yakacaksınız?“
Fermanın bu olduğunu söyleyen askerlere; „o zaman alın götürün Bedreddin benim!“ der.
Seyrıza da Fırat nehrinin kıyısındaki askerlere; „Seyrıza dedikleri benim, beni arıyordunuz geldim, alın götürün, valinizle görüşmeye geldim“ der.
Bildiğimiz süreç içinde Seyrıza, Elazığ’da Mustafa Kemal’in kendisini affetmesi için görüştürülür. Zamanın Türk basını bundan gururla bahseder. „Paşa dedi diz çök af dile.” Büyük duyarlılık gösterdiğini hatta silah teslimine kadar fedakarlık yaptığını ve kendisinin mutabakatta uymadığını ve asla af dilemeyeceğini söyler. Elinin tersi ile „götürün” dediğinde, Seyrıza; „Ben senin yalan ve entrikalarınla baş edemedim, bu bana dert oldu, ben de sana diz çökmedim, bu da sana dert olsun“ der.
Her iki şahsın sonu aynı ekibin sistemi ile akıbetlendi. Cesaretin onurun hak ve hakikatin timsali olarak halkların tarihinde yerlerini aldılar.
Başa gelelim tekrar, Dersimliler bunca zulümden sonra değil; Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Celal Bayar, Kazım Orbay, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Tanrıyı bile reddetme hakkına sahiplerdir. Dersimliler ağacı, kurdu, kuşu, doğası ile simbiyotik bir yaşam sürdürürken onları moderniteye ihtiyaçları varmış gibi gösterip Mustafa Kemal ve ekibinin kırımını meşrulaştırmak vicdandan uzak bir tutumdur. (Politika)