Ülkenin zor ve karanlık dönemden geçtiğinin vurgulandığı bildirgede, "Baskı, terör, savaş ortamında yıldırılmak istenen milyonların iş güvenliği ve yaşam güvenliği giderek daha da yok edilirken, kendi iktidarlarını ve servetlerini güvence altına almaktan başka bir kaygısı olmayanlar ülkemizi bir yangın yerine çevirmekten en ufak bir rahatsızlık, suçluluk, sorumluluk duymamaktadır" denildi.
Tüm Ortadoğu halklarının da emperyalist güçlerce fitili ateşlenen, Türkiye’yi yönetenlerin de aktif biçimde müdahil olduğu savaşların bedelini ödediğine vurgu yapılan bildirgede, şöyle devam edildi:
"Türkiye’de yasama-yürütme ve yargının tek bir kişiye bağlandığı giderek daha da otoriterleşen bir rejime doğru atılan her adım, en fazla işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarını olumsuz olarak etkilemektedir.
Özel istihdam büroları ve esnek çalışmanın diğer biçimleriyle işçi sınıfına en güvencesiz kölelik koşulları dayatılırken, kıdem tazminatına göz dikilmişken, milyonlarca taşeron işçiye verilen “kadro” sözü tutulmazken ve yeni güvencesiz çalıştırma statüleri icat edilirken, işçiler lehine alınan mahkeme kararlarına ülkeyi yönetenler tarafından bile saygı gösterilmezken, sendikalaşma ve grev hakları her gün çiğnenirken, sendikacılar ve sendikalar ağır baskılarla susturulmak istenilirken, yılda 1500’ün üzerinde işçi iş cinayetlerinde ölürken işçi sınıfının sessiz, tepkisi bir biçimde tüm bu yaşadıklarını “kader” olarak kabullenmesi istenmektedir. Giderek otoriterleşen bir rejim, işçileri sessiz bir biçimde köleleştirebildiği ölçüde, yerli ve uluslararası sermayeden 'sessiz onay' almaktadır."
'TAKSİM'İN YASAKLANMASI REJİM DEĞİŞİKLİĞİNİN SEMBOLÜ OLDU!'
Bildirgede, "1 Mayıs Birlik-Mücadele ve Dayanışma Günü’nün yasaklanması ve işçilerin değil yönetenlerin istediği biçimde, yerde ve içerikte kutlanmasına dair tüm dayatmalar işçi sınıfının sesini bastırma çabalarının, bu sayede arzu edilen rejim değişikliğine sermaye desteği sağlama çabalarının bir parçasıdır. 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı'nın yasaklanması, bahsedilen rejim değişikliğinin sembollerinden biri haline gelmiştir. Taksim’de 1 Mayıs’ı yasaklamak hukuku, tarihi ve en nihayetinde işçi sınıfını yok saymaktır. Taksim’de 1 Mayıs’ı yasaklamak hukuku hiçe saymaktır çünkü Taksim’de 1 Mayıs’ın yasaklanmasına dair AİHM’in verdiği karar açıktır. Bu kararda Taksim’de 1 Mayıs kutlama kararımız bir hak ve sorumluluk olarak ifade edilmektedir" ifadeleri kullanıldı.
DİSK Başkanlar Kurulu, "Bu koşullar altında gidilen 2016 1 Mayıs’ı işçi sınıfının kölelik dayatmalarına karşı insanca, özgürce ve kardeşçe yaşamı kurma iradesini yansıtmalıdır" diyerek, şu kararları aldığını açıkladı:
TOPLANTI KARARLARI
"DİSK Başkanlar Kurulu 1 Mayıs Birlik-Mücadele ve Dayanışma Günü'nün merkezi olarak İstanbul Taksim olmak üzere kuzeyden güneye, doğudan batıya Türkiye’nin dört bir yanında yaygın, kitlesel ve coşkulu bir biçimde kutlanması için çalışmaların hızlandırılması, gerekli girişimlerin başlatılması kararını almıştır. Başta KESK, TMMOB ve TTB olmak üzere, 1 Mayıs’ı bugüne kadar beraber örgütlediğimiz emek ve meslek örgütleriyle, 1 Mayıs kutlamalarına katılan bileşenlerle görüşülerek, güvenlik sorunları ve ülkemizin içinden geçtiği koşullar göz önüne alınarak, anlamına uygun biçimde ve en kitlesel şekilde 1 Mayıs’ın kutlanabilmesi ile ilgili yol haritası beraberce belirlenecektir. DİSK üyesi sendikalar, iş yerlerinden, fabrikalardan başlayarak 1 Mayıs sürecini yaygın bir biçimde örgütlemeye başlayacaklardır.
Başkanlar Kurulumuz Üçlü Danışma Kurulu toplantısında gündeme getirilecek 'Kiralık İşçilik Yasası'nı işçi sınıfını topyekun köleleştirme projesi olarak değerlendirmektedir. Yine aynı toplantıda gündeme gelecek taşeron işçiler konusunda da tüm işçilere ayrımsız, kayıtsız, şartsız daimi işçi kadrosu verilmesi gerektiği doğrultusundaki görüşümüzün altını çizmektedir. Başkanlar Kurulumuz, kiralık işçiliğe karşı yürütülecek mücadeleyi ve taşeron işçilere 'ayrımsız, kayıtsız, şartsız daimi işçi kadrosu' mücadelesini işçi sınıfının tamamını kapsayacak biçimde büyütme kararlılığını bir kez daha vurgular."