Yazılı bir açıklama yapan Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA), Kerbela’da Hüseyin şahsında başlayan direnişin Rızalık şehrinin yeniden inşa edilmesine kadar devam edeceğini kaydetti.
FEDA açıklaması şöyle: “İnsanlık tarihinde bazı olaylar vardır ki; hafızalardan kolay kolay silinmez ve unutulmaz izler bırakır. Hele bir de yaşanan olaylar dramatik bir şekilde sonuçlanmışsa, içinde bulunduğumuz bu günler bazı tarihsel olayların; hafızamızda tazelenmesine vesile olmaktadır. Zira bu günler; tarihte farklı kodlarla anılan Kerbela vahşetinin bundan 1338 yıl önce yaşandığı günlerin döngüsüne işaret etmektedir. 1338 yıl evvel yani 681 yılında Irak’ın Kerbela kentinde İslam peygamberinin torunu Fatıma ve Ali’nin oğlu İmam Hüseyin’in Muaviye oğlu Yezid karşısındaki direnişi sonucunda hayatını hunharca katledilerek kaybetmiştir. İslam içerisinde farklı dalgalanmalara yol açan bu vahim olay sonucunda, İslam içinde ve dışında değişik toplumsal cereyanlar, siyasal ve inançsal ekoller ortaya çıkmıştır.
Bilinmesi gereken şu ki; matem geleneği İslam ve dolayısıyla da Kerbela öncesinde coğrafyamızda mevcuttur. Bunu anlatıla gelen mitolojik hikayelerde ve tarihi buluntularda görmek mümkündür. Batın ve Zahiri birbirinden ayırt etmeyen yol ulularımız Kerbela vahşetiyle ‘iyi ve kötü/ hak ve na hak’ kavramlarını ölümsüzleştirerek bugüne dek taşımışlardır. Kerbela vahşeti her nekadar aile içi siyasal anlaşmazlık olarak adledilse de inancımızın yol öncüleri bu olay karşısında elbetteki haksızlığa uğrayan mazlum Hüseyin’den yana saf tutmuşlardır. Kerbela’nın şahitliğini de yapan inancımızın Reberleri; haksızlığı ile zalimliği açığa çıkartan Yezid’in karşısında hak ve hakikatin yanında durarak bir tavır almıştı. Bu duruş kadim inancımızın özünde var olan; iyi/kötü, haklı/haksız, doğru/yanlış, mazlum/zalim ikilemlerinin dışa vurumudur. Reberlerimizin mazlumun yanında yer alan duruşu siyasal bir duruştur ve inancımızın temel ayaklarından birisini oluşturur. 1338 yıldan beridir inanç mensuplarımız zalim Yezid’in ardılları, tekçi na hak zihniyet mensupları tarafından sürekli Kerbelalar yaşamış, soykırımlardan geçirilmiş, sürgünlerle sınanmıştır. Bugün de Kerbela Alevi toplumuna hiç de uzak değildir.
Başlangıcından bugüne 12 gün oruç tutma olgusu ele alındığında orucun aslında 12 imamlar şahsında şekillenmediğini özellikle bilmek gereklidir. Zira 1, İmam Ali’den doğru ele alırsak son imam Mehdi’ye kadarki süre 271 yıldır, bu da bizlere Muharrem orucunun çok dah eskilere dayandığını gösteren delillerden birisidir.
Öte yandan Aleviliğin kendi başına bir inanç olduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Batıni Alevi toplulukları Yas-ı Muharrem orucunu kadim gelenekteki 12 sayısının kudsiyetine ithafen 12, Şiiler ise 10 gün tutarlar. Aşura zahiri kavramdan öte Batıni manada itikadımızın kendi dilinde; Aşura yolun yemeği olarak geçmiştir. İnsanlık tarihini incelediğimizde birçok önemli olayın bugün de gerçekleştiğini görmek mümkündür, raslantısal gibi görünen bu olayların kimileri gerçeğe yakın durmaktadır. Dolayısıyla da Aşura kadim coğrafyamızda Kerbela’dan çok daha eskilere dayanan kutsal bir yere sahiptir. Toplumumuz kadim geleneklerinden bugüne taşıdıkları inançsal geleneklerini Muharrem ve Aşura kültürüyle de korumuştur.
1338 yılında gerçekleşen insanlık tarihinin en vahşi katliamlarından birisine karşı mazlumdan yana saf tutan ve itikadımızı da zulme karşı direniş haktır diyerek şekillendiren Reyberlerimizin yolunda yürüyen bizler; Seyh Rıza’nın Ankara için ‘Biz sandık ki bu zalimler bizi Kerbela’ya götürecekler, meğerse onlar Kerbela’yı buraya getirmişler’ ve idam sehpasında ‘evlad-ı Kerbelayık; bi hatayık; ayıptır, zulümdür, cinayettir’ sözlerini unutmamalıyız. Bu sözler dikkatlice incelenirse Kerbela’nın bir zihniyetin ürünü olduğunu, aynı zihniyetin Zilan, Koçgiri, Dersim katliamlarının birinci derece faili olduğunu ve halihazırda da aynı zihniyetin zülme devam ettiğini görmek gerekli. Yine aynı Yezid zihniyetinin devamı niteliğindeki siyasi yapılanmalar kendisine biat etmeyen başta Aleviler olmak üzere tüm farklılıklara karşı Kerbela vahşetini sürdürmektedir. Şengal’de Ezidi halkına, Suruç/Nusaybin ve Cizre bodrumlarında Kürt halkına karşı yapılan zülüm ile Kerbela’da Hüseyin ve aile efradına yapılan zülmün hiçbir farkı yoktur.
Bu vesileyle tutulacak Muharrem Orucunun; Yas-ı Matem/Kerbela katliamındaki hak ve na hak mücadelesi ile özdeşen mazlumdan yana saf tutma bilinci ile bütünleşerek bugüne geldiğini yineliyor ve kadim desturumuza, ikrarından dönmeyen kefensiz yatanlarımıza verdiğimiz ikrar ile tüm canlarımızın Muharrem ayı içerisinde yapacakları hizmetlerin, tutacakları oruçların hak katında kabul u makbul olmasını temenni ediyoruz.”