Xızır Ormanı’nın koynunda bir köy: Dereköy. Kitabın yazarı Özgün Enver Bulut, şair kimliğiyle tanınıyor fakat farklı bir kitapla çıkıyor karşımıza bu kez.
Birçok kitaba konu olmuş Dersim coğrafyasını etimolojik bir çalışma yaparak okuyuculara anlatıyor Bulut. Kitabı okurken kendinizi doğduğunuz, büyüdüğünüz coğrafyada hissediyorsunuz.
Özgün Enver Bulut, kitap geleceğe kültürel miras bırakmak amacıyla kaleme alınmış önemli etimolojik bir çalışma olarak değerlendiriyor.
Neden böyle bir çalışmaya ihtiyaç duydunuğunu Bulut şöyle anlatıyor: ‘’Bir gün Dereköy Derneği yöneticileriyle bir araya gelirken, benden köylerinin tarihini yazmamı istediler. Tarihten ziyade oradaki yaşamı, kültürel dokuyu, inanç sistemini yazmamı istediler. Bende böyle bir şey düşünüyordum.
Çünkü Dersim kültür ve inanç anlamında eksiklikler hissettim. En küçük birimden başlamamızın doğru olduğunu düşündüm. Bunun yoluyla elbette bir köyden başlamaktı. Bana anlattılar, dokümanları getirdiler ve ben ondan sonra Dereköy kitabının hazırlık sürecini yazmaya başladım.’’
Dersim’i anımsatmak
Bulut, Dereköy kitabını yazarken bölümlere ayırmış. Dağlar ve yaylalar, yaşam ve gelenekler, yemek kültürü. Bulut’a göre ‘’Dersim demek 38 demek değil. Dersim’in tarihi 38’den başlamıyor. İnsanların inançları, gelenekleri var. Biz bunları anlatmadığımız sürece Dersim’i getirip bir yere bağlamış oluruz. Evet Dersim’de acı, katliam, zulüm ve kaybedilmişlik gibi çok şeyler var. Bu kitabı hazırlamamdaki temel nedenlerden biri de buydu. Dersim kültürünü, Dersim inancını yani kaybedilen bir şey varsa onları tekrar anımsatmak.’’
Ekmek arası bal
‘’Orada insanlar düğünler yapıyordu, cenazelerini gömüyordu. Bunları anlattım. Mesela bu köyde önemli bir şey var. İnsanlar bal festivali ve bağcılık yapıyorlarmış. Bunlar artık zamanla kaybolan şeyler… Şarap üretiyorlarmış köyde. Erzincan tarafına üzüm götürüp satıyorlarmış. Salyangoz satıyorlarmış. Bu köyde iki değirmen varmış. Şaşırıyorsunuz, küçücük köyde iki tane değirmen var.
‘’İnsanların ilişkileri birbiriyle çok mükemmel. Bal festivali mesela ilginç bir anekdot. Bir mezrada bal hasat zamanı insanlara ekmek arası bal sunarlarmış. Cevizin altından ilk geçen kişiye yarım teneke ceviz veriyorlarmış. Bunlar şu anda kaybolmuş. Cevizde şu an kaybolmuş, o mezraların hepsi dağılmış. İnsanlar şurası, burası ziyaret diyor ama onların öyküsünü bilmiyorlar. Bir ağacın altına gidip kurban kesiyorlar, ama oraya niçin kurban kestiklerini bilmiyorlar.’’
Her köyde bir Xızır
‘’Yine şunu gördüm: Xızır inancı müthiş. Her köyde bir Xızır gölü, Xızırın ayak bastığı bir çeşme, ya da Xızırın ayak bastığı bir yer var. Onun üzerinden çok anlam yüklüyorlar. Apirik mezrası denen bir yerin hemen üst tarafında Xızır ormanları var. Burayı gördüm. Çok yoğun ağaçların olduğu bir yer. Kenan Şanlı o köylü. Bana dedi ki, benim babam ‘asla bu köyden, bu ormandan ağaç kesmeyeceksiniz’ dedi. Gerekçesini sordum iki neden söyledi. ‘1. Ormanın kutsallığından 2. Çığ gelir köyü basar. Xızırın evi neresi diye sordum. Dört ağacın olduğu bir yeri gösterdi. Xızırın evi dedikleri yer burası. Ben evi görmedim ama oradaki dört ağaç, birbiriyle uyumlu şekilde duruyor. Demek ki insanlar orada o atmosferi yakalamış.’’
Ağacı, suyu, dağı anlatıyoruz
PİRHA’dan Semra Acar’a konuşan Özgün Enver Bulut, bu tür etnolojik çalışmaların yapılması gerektiğini belirtiyor ve ekliyor. ‘’Kitabın önsözünü yazan Şükrü Aslan bir Sosyolog. Diyor ki, ‘Biz sadece oradaki yaşam biçimini değil, bir ağacı, suyu, dağı anlatıyoruz. O dağın insanlar üzerindeki yansımasını anlatıyoruz, ya da onlar üzerindeki etkilerini anlatıyoruz.’’
Doğa ile iç içe olan toplumlarda onların kutsalları çok önemli bir yerde durduğunu ifade eden Bulut, felsefesi olan, değeri olan, ağırlığı olan yüz yıllarca taşınan inançların zayıfladığını belirtiyor.
Şimdi Dersim’e sahip çıkılıyor
Dersim’deki süreç biraz farklı geliştiğini ifade eden Bulut şunları söyledi: ‘’70’lerdeki sosyalist hareketlerin gelişmesiyle birlikte Dersim’de biraz inançlara, kültürel mirasa uzak duruldu. Sonradan Munzur Kültür ve Sanat Festivali’nin buna çok etkisi oldu. Köye dönüşlerin sağlanması, insanların oraya yüzünü dönmesi açısından çok önemli bir argüman. Ondan sonra insanlar Dersim’e biraz biraz sahip çıktılar. Son yıllar içinde bir Dersim değeri, Dersim’in kültürel büyüklüğü, kültürel çoğunluğu ve zenginliği insanlarda oluşmaya başladı. İnsanlar kendi kültür ve inançlarına sahip çıkıyorlar. Kaybolmaması için bir özen gösteriyorlar.’’
Dersim fotoğrafçılarına çağrı
Dersim’de çok fazla doğa fotoğrafçısı olduğunu söyleyen Bulut, ‘’Bu arkadaşları da biraz eleştiriyorum. Gidip bitkileri çekiyorlar, ters lale çekiyorlar ya da ağaç veya çiçek çekiyorlar. Ama gözümüzün önünde kaybolan bir takım değerler var onları görüyoruz; mesela inanç yerleri. İnsanlar hala buraların öykülerini biliyorken, biz gidip bu inanç yerlerine çalışsak, hiç değilse bir kıymet bir değer kalır geriye. Böyle bir çalışmayı aslında ben yapmak istiyorum’’ diyor.