Ve Abdullah Konuştu
Yıl 1949 mevsim ilkbahar
Riha‘da çiçek açmış kan kokan
Güneşin ülkesinde ateşten
Toprak ana kadar yaşlı bir nar
Burası Mezopotamya, halklara yar
Her parmağında on hüner
İnsanın yükselttiği kule i Babiller
Ve ilk kağnının yürüdüğü topraklar
Burası tüm medeniyetlere ana
Cenneti ala denen diyar
Burada Babil bahçeleri tarümar
Çim yürüyen harabelerinde
Ölümsüz adıyla Asurlu Nebukadnezar
Peygamberler kenti Riha
İmbikten süzülen acılara serilmiş,
Yiğide hasret, Kerbelada su arar
İşte burada işte burada
Kassit zenginliğine kurulan
İnsanlığın kızıl şafağına
Ve siyah altına oturan
Boynu bükük, beli bükük
Sesi kısık, soluğu kesik
Zincire vurulmuş adı yitik
Medlerin dilinden, Gutilerin yazıtlarından korkan
Hızır'dan yaşlı Mezra Botan'da
Gözlerini Nisan güneşine açtığında
Bin bir yıldız gowende durdu
Sonra bunlardan en kızılı
Kopup alnına kondu
Daha o gün daha o gün tanyerinde
Zerdüşt yüzüne düşen bin bir güneşi öptü
Ve güneşin çocuğu Abdullah dedi
Mani sevincini gizlemedi
Terkettiğim bu topraklara
Nihayet beni anlayan birinin gölgesi vurdu
Halilbrahim ateşinden atlayarak
Newrozladı geceleri
Sonra ihanetin zulasından kaçarak
Gölgesinde her ağacı bir ziyaret
Yiğitlerin destanını
Ve Ağıt yakan kadınları dinledi.
Önce Üveyş Ana seslendi:
Ey oğul güzel oğul,
Aha bunlar gölgesinden kaçanlar,
Baban, amcan, tekmil aşiretler,
Ve kendini isteyerek inkar edenler
şexler, seyidler, ağalar
Köyle beraber insan satanlar
Zebaniyle bir olup kanımızı emenler
Tanı bunları büyü
Önce özünü koru
Halka gelir sıra kurtulursan
Düşmanla uğraşırsan sevgiyi
Sevgiyi yaşadıkça, seversin insan
Temiz tut gönlünü ak
Ruhun suya düşen akis gibi pak
Böyle üfledi ilk isyanı kulağına
Anaların Anası Üveyş Ana
Büyüdü Abdullah, ufku dağlar ötesi geniş
Ayağında diken, hastalık tebelleş
Yoksulluğun kader yapıldığı yerde
Büyüdü yıldızlarla, alnında bin bir güneş
Bin bir masalın anlatıldığı
Mani'nin sohbetlerine tanık
Haran'ın bu çıplak çocuğu
Bitmeyen mavi gök altında
Gündüz çelik çomak
Gece yıldızlarla oynadı
Daha o zaman, daha o zaman
Hep mavi dağlarda gözleri
Ne padişahlara geçit veren
Ne İskender tanıyan
Moğollara karşı Çin Seddi gibi duran
Yalnız Nuh'a ev sahipliği yapan
Bir de zulme başkaldıran yiğitlere harman
Tepeleri mavilikte yüzen
Etekleri umuda durmuş
Yabanıl şilan çiçeği açan
Binlerce yılın Kal'esi
Kutsal ve özgür dağlar
Dinledi le le nin, lo lo nun ezgilerini
Dinledi sevgilisine son bir bakış için
Bıyıkları burulan
Ecel yolunda Evdale Dervişi
Ve Meme Alan destanıyla büyüdü
Abdullah gördü
Yedi başlı dev daha çeşmede
Dicle Fırat arası Kerbela'da
Genç beyinler yılanlara yem yapılmada
Gördü her seferinde yenik düşenleri
Aşağılanmaları
Sonra sürgünleri
Ve ağıta durmuş
Kadim halkın gözyaşları
Büyüdükçe güneşin ülkesinde güneşin,
Ateşin ülkesinde ateşin olmadığını gördü
Ne sözün söz, ne özün öz
Ne mertliğin ne güzelliğin
Ak bulutlar altında
Kara yağmurlar yağdığını gördü.
Büyüdükçe
İşi kör talihe verenlere
ağıtı yaşam görenlere
Köy körlüğüne nefretle
Yürüdü, daha çocuksu
Yürüdü, Kaf Dağının ardındaki
Üç renkli ebem kuşağına
Kesk sor û zeri alıp
Altında gowend durmaya
Yaşam kör metelik, ölüm kol gezerken
Elinde hançer Bekoları tanıdı
Sonra tüm ihanetlere bin bir lanetle baktı
Ve en soylu isyanla yüreğini doldurdu
Ve Abdullah konuştu:
Dağı yaratan ovayı da yaratır dememeyi
İşi tevekküle bırakmamayı
Aşiret yerine halkı koymayı
kovmak için çeşmedeki Zebaniyi
Öğrenmeyi öğrenmeyi
Sonra ilkçağ filozoflarının
Yıldızlar altındaki sohbetine katıldı
Vahaya ulaşan Bedevi susuzluğunda
Dinledi Sokrates, Pithagores, Thalesi
Okudu Tolstoy, Dostoyevski, Gorki'yi
Sonra yitik halkın yenilgilerini
Darağacında Şex Seid e kal û Seyid Rıza Pirî
Daha kanı damlayan Ali Şerin Seri
Ve Kürde tebelleş ihaneti
Korkuyu, inkarı öğrendi
Ve Abdullah gördü:
Burası alevlerin yükseldiği Cehennem
Birecik kuşları gibi nesli bitirilen
Bir atım soluğa, bir avuç suya hasret
Tarihin çöplüğüne atılmak üzere
İki nehir arasında zincirlenmiş milletini
Sonra gördü Bizans kalleşliğini
Rap rap kanlı çizmelerini
Onlara hizmet veren aşiret ağaları
Ve gördü yüreği ülke için atanları
Aldı yanına Mazlum, Kemal, Hayri'yi
Ve Dehak'tan kurtardığı öteki beyinleri
Sürdü Arap çöllerine
İsa'nın Havarileri benzeri
Mecnun'un aşkıyla Leyla'yı aramayı
Mazlumlar Newroz ateşinde afat !
Dehaklar daha beyne musallat
Kutsal fidanlar devrilirken üst alt
Haykırdı erkekçe: Bese lo!
Sesi Botan'da yankılandı
Bin yılın özleminde gürdü
Bin yılın haykırışı doluydu
Duydu Sultan Selahaddin bu sesi
Utandı, bin bir kere daha öldü
Ve Bedirxan sonra Gazi
Şex Seid e kal u Seyid Rıza piri
Aha bu ses umudumuz dedi
Dersim Dersim olalı
Böylesi erkek ses duymadı
Bu ses dağların doruklarına yükseldi
Binler on binler oldu, sonra ovaya indi
Kawa’nın yılanlardan kurtardığı
Gözü binbir korku dolu halkı
Yüreği ülke için atanları
Anaları anavatan,
Zilan'ı özgür vatan görenleri
Hatta gölgesinden korkanı
Taktı ardına isyanlardan yorgun
Yenilgiye tok umudu yitik
Makineliye vurulmuş yirmi sekiz
Darağacına çekilmiş yirmi sekiz
Ararat'ta betonlanmış gömüt
Ama güzelliklere tutkun
Ama Zerdüşt'ün güneşine vurgun
Bakur Rojava Rojhelat û Başur
Ve sınır ötesi dostlar
Yürüdüler uyumlu uygun
Ve Abdullah konuştu :
Ne yılan gibi ne keklik
Ne korkak ne boynu bükük
Tüm güzellikleri için dünyanın
Ölmemeyi, ölümlere inat
Kanlı çizmeler altındaki
Muhayyel Kürdistan'ı gömüt
Zerdüşt güneşine çıkarmak
Künyemize kazınmış yüce hak
Biz ki bu toprakların sahibi
Biz ki atasıyla ünlenen yerli
Biz ki bu devletin temel harcı
Maraş'ta kahraman
Urfa'da şanlı Antep'te gazi
İnsanlığa peygamber vermişiz
Tüm Halkları kardeş bilmişiz
Şimdi haklarımız alınmış esir
El aman dilimiz kesilmiş lal
Katliamlardan geçirilmişiz al al
Bu kadar da yapılmaz ki
İnsana böyle davranılmaz ki
Sonra rahlei tedrisinden geçen
Yüreği pek, fikri kızıl
Yetişen on binlerce serdengeçen
Ülkenin güzelliğine vurgun
Ve halklara dostluğu derin
Sürdü dağlarına, ülkeye sevdalı
Yiğidinden binlerce Kürdistanlı
Hepsi ülke aşkında harman
Vuruştu Dersimli, Serhatlı, Botanlı
Bakur, Başur, Rojhelatlı
Onlar için çapulcu eşkiya ve terörist
Kürtler için welatparez merxase welat
Karşıda global güç ve Amerikan
Kobra, skorsky, apachi alpha jet
MG, Leopard ve tekmil Alman
İngiliz, İsrail ve daha çok devlet
Silah yağdırdı ikinci ordusuna Nato'nun
Bu da yetmedi deyince generalitet
Bir de yardım verdi bizim ihanet
Bir yanda zorbalar, eli kanlı
Öbür yanda bir avuç delikanlı
Düşman çok güçlü, silahlı
Ama Hevallerde ülke sıcaklığı
Onlarda Napalm kimyasal
Bizde insana sevgi hayal
Sonra gece gündüz, yaz kış Hevaller
Gömütteki Kürdistan'ı muhayyel
Bomba yağmuru altında
Açtı umut ve heyecan dolu yiğitler
Ve dün Kürtlüğünden utanan
Anadilini bile konuşmayan
Araziye uyup saklanan
Bin yılın uyuşukluğunu
Bin yılın yılgınlığını sökerek
Birden ayakları üstüne dikeldi
Ez Kurdım!
Biji Kurdistan!
Apo Seroke me! Dedi.
O gizlenen Kürt onur doldu
Artık Kabuğuna sığmaz oldu
Önüne dikilen korku duvarları
Bir bir yıkılarak yerle bir oldu
Hani o sınırlar çekilen yüreğe
Mayınlanıp bölünmüş dörde
Ayrı düşürülmüş baba ve anne
Birleştiler üç rengin gölgesinde
Dağ yürekli gençler tutarken nöbet
Verdiler on beş yılda otuz bin şehit
Bir de faili belli on bin cinayet
Yaptılar ülkeyi kutsal welat
Abdullah barış, kardeşlik, eşitlik dedi
Buna global düşman savaşla yanıt verdi
Sonra düştü yollarına Avrupa’nın
Bin yıldır insanlığa savaş getirenin
Barışa hizmet etmek istiyorum dedi
Ama havada kaldı uzatılan barış eli
Kuşkulandı bundan dost görünen Yunan
Çünkü hepsinin çıkarı savaştadır ondan
Silahı alınmış general nedir?
Balıktır karaya vuran
Atina'da titreyerek karşısında duran
Tüm erdemini yitirmiş Yunan bakan
Yalvardı ruhu kaybettirilen köle benzeri
Lütfen terkediniz ülkemizi Öcalan
Ve Abdullah konuştu
Hem de o derinden gülümsemesiyle
Biz dost muyuz Yunan bakan?
Dost isek kalırım istediğim kadar
Eğer düşman isek, konuşalım neden?
Sonra bir odyssee başladı kalleş diyarda
Paraya satıldı ucuzundan sarhoş Moskova,
Korktular sahte dostlar ve solcu Roma
Vermediler kendisine bir metre mahpushane
Ne İtalya ne Hollanda ve ne de Almanya
Sarışın Allbright ve Yunan hükümeti
Mossad, CİA ve MİT'i
Bir ayağı Moskova diğeri Nairobi ve Atina
İsa gibi gerdiler onu İmrallı‘da çarmıha
Uçurumun başından bir ulus yaratan
Ayakları üzerine kaldırtıp
İnsan gibi yürümesini öğreten
Ve diline vurulan kilidi söken
Artık zindanda ulusal Başkan
Ve Abdullah konuştu İmrallı'dan melek sabrıyla:
Ey halkım mazlum halkım durma, canla yürü
Yiğit hevallerim, dostlarım barışa aşkla yürü
İnsanlık güneşi altında yerini alman
Bedel ödemekle olur durma imanla yürü
Kim demiş biz yenildik
Yedi düvele karşı dağlarımızı bayrak yaptık
Bilirsin, sevgili halkım
Pek çok yüreğe zıpkın attık
Korkan düşman, ölen her gün odur
Biz ölüme nefretle hayatı kazandık,
Biz ölesiye ülkeye sevdalandık
Ve gömütten bir ulus yarattık
Ben esir düştüm, düşüncelerim milyonlarda
Biliyorsun en temizinden dağlarımızda
Ve ruhu satılmamış Kürdün dünyasında
Genç yürekler bunlarla doluyken
Bir de özgür dağlarda dolaşırken
Sen ey Kürt kadını, yüce ana
Cefakar ve sofrada yeri olmayan
Eline kleş verdik gökten yıldızlar indirip
Kır çiçeği gibi saçına takman
Sonra örgütlenip rızgar olman
Özgür yüreğin, bedenin, kafan
Zafer sen değil misin?
Durma sen özgür kadın, özgür genç, özgür insan
Yürü, zafer türküleri dudaklarında
Yürü, inkara savaşa ve iyisinden barışa
Bayrak yap düşüncelerimi ve kendine inan
Yürü, özgürlük yolunda kesintisiz
Elele kadın erkek yaşlı genç
Umut dolu yaşam dolu ve bilinç
Yürü, Zerdüşt‘ün güneşine sessiz
Haydar IŞIK