Cumartesi Anneleri, kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 679’ncu kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Bu haftaki eylemde 31 Mart 1948 yılında gözaltında kaybedilen yazar Sabahattin Ali’nin akıbeti soruldu. Yere bırakılan “Failler belli, kayıplar nerede?” pankartının üzerine kırmızı karanfiller ve Sabahattin Ali’nin üzerinde “Unutmadık” yazılı fotoğrafı bırakıldı.
Eyleme Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Hüda Kaya, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve Devrimci İşçi Konfederasyonu Sendikası (DİSK) Basın İş Başkanı Faruk Eren ile çok sayıda kişi katıldı. Bu haftaki eylem Özgürlükçü Demokrasi gazetesi ve Gün Matbaası’na el konulmasına tepki gösterilerek, dayanışma mesajı verdi.
‘DÜNYANIN EN SAYGIN EYLEMİ’
Eylemde ilk olarak İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı’na seçildikten sonra ilk olarak Cumartesi Annelerinin eylemine katılan Ankara Milletvekili Tekin Bingöl konuştu. Bingöl, “Bu platform asla siyaset yapılmayacak bir etkinlik ve ben de bu yüzden konuşmama buna dikkat ederek yapacağım. İlk görevime seçildikten sonra buraya gelmek benim için çok önemli. Arjantin’den sonra dünyanın en saygın eylemi, son derece onurlu bir eylem. Burada seslerini duyurmaya çalışan anaların en saygın eylemi. ‘Cennet anaların ayakları altındadır’ diyenler önce buraya baksın ve anaların seslerine kulak versinler. Buradaki anaların ellerini öpsünler sonra cennete gönderme yapsınlar” dedi.
‘DAYANIŞMACI RUH BİR KANAL BULUR’
Türkiye’de yoğun baskı süreci yaşandığını ve bu süreci yansıtan çok az sayıda medya kaldığını hatırlatan Bingöl, Özgürlükçü Demokrasi ve Gün Matbaası’na kayyum atanmasına tepki göstererek, “Ne yaparlarsa yapsınlar dayanışmacı ruh mutlaka bir kanal bulur ve sesini duyurur” dedi.
‘SÖZLERİMİZ BİR ŞEKİLDE TOPLUMA ULAŞACAK’
Ardından konuşan DİSK Basın İş Başkanı Faruk Eren, 70 yıl önce gözaltında kaybedilen edebiyatçı Sabahattin Ali’nin Türkiye’nin önemli aydınlarından biri olduğunu dile getirerek, “Topluma hakikat ulaştıran bu aydın bedelini canıyla ödedi. Onun zamanında medyada yoğun baskı vardı. Tıpkı şimdi olduğu gibi” diye belirtti. Basın üzerindeki baskılara da dikkat çeken Eren, “Özgürlükçü Demokrasi gazetesine de kayyum atadılar. Bize baskı uygulayabilirler ama sözlerimiz bir şekilde topluma ulaşacak” dedi.
‘SUSMAKTAN HİÇ UTANMADINIZ MI?’
Eren’in konuşmasının ardından rahatsızlığından dolayı eyleme katılamayan Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali’nin gönderdiği mektup okundu. Mektupta şu ifadelere yer verildi: “Babam Sabahattin Ali 1948 yılının karlı bir Şubat sabahı benim ve annemin bir kaç poz fotoğrafını çektikten sonra Ankara'dan İstanbul'a doğru yola çıktı ve bir daha geri dönmedi. Ölüm haberini neredeyse bir yıl sonra 1949 yıl Ocak ayında gazetecilerden aldık. Başta her şey usulüne göre halledilmişti. Sabahattin Ali'yi ‘milli hisleri galeyana geldiğinden’ öldürdüğünü iddia eden bir katil vardı ortada. Babama ait olduğu söylenen fakat tanınmaz halde olan bir ceset de bulunmuştu. Ne var ki cesedi teşhis etmeye o zaman hayatta olan annesi ve eşi çağırılmadı. Böylece ceset esrarengiz bir şekilde kayboldu. Sabahattin Ali'ye ait bir defin belgesi bile yok. Yani nereye gömüldüğü bilinmiyor. Olayın iç yüzü bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün iktidarlar tarafından ısrarla aydınlatılmadı. Sabahattin Ali 70 yıldır kayıptır. Sabahattin Ali gibi tanınmış, sevilen bir yazarın hunharca öldürülmesinin yarattığı dehşet ve korku, toplumu suskunluğa sevk ederken öte yandan her türlü muhalefeti sindirmeyi vazife bilen karanlık güçlere de cesaret verdi. Yetmiş yıl sonra gelinen noktada toplum, toptan pasifize edilmiş, her türlü haksızlık, hukuksuzluk, cinayet ve dehşete kanıksamış durumdadır. Ne var ki güneşin her sabah doğması kadar doğal ve değişmez bir gerçek var evrende. Hafıza. İnsan hafızası kaybolan, kaybedilen, yok edilen, yakılan, parçalanan değerlerimizi unutmaz. Onlar, bu kayıp değerler hiç umulmadık bir yerde, umulmadık şekilde toplumun karşısına çıkar ve ‘susmaktan hiç utanmadınız mı ?’ diye sorar.”
Bu haftaki basın açıklamasını Cumartesi İnsanlarından Gönül Sonbahar yaptı. “Sabahattin Ali 70 yıl önce bugün, 31 Mart 1948 sabahı yurtdışına çıkmak üzere İstanbul’dan ayrıldı” diyen Sonbahar, “Ailesi ve arkadaşları kendisinden bir daha haber alamadı. Sabahattin Ali’nin akıbeti bugüne kadar karanlıkta bırakıldı. Devletin resmi açıklaması ‘Sabahattin Ali Bulgaristan’a kaçarken, milli hisleri galeyana gelen kaçakçı tarafından öldürüldü’ olsa da yakın çevresi Sabahattin Ali’nin Kırklareli Emniyetinde işkence ile sorgulanırken öldürüldüğüne ve bedeninin kaybedildiğine inandı” ifadelerini kullandı.
‘CESEDİ ORMANLIK ALANDA BULUNDU’
Sosyalist olan Sabahattin Ali’nin baskıcı hükümet politikalarına muhalefet ettiği için polis tarafından sürekli izlendiğini ve sağ basın tarafından da hedef gösterildiğin belirten Sonbahar, “İktidarın hoşuna gitmeyen eleştirel düşüncelerini açıklayan kişilerin düşman, vatan haini ilan edildiği ortamda ‘Hep birlikte, özgür ve eşit biçimde insan gibi yaşamak mümkündür’ diyen yazıları, yoksulluğu ve yolsuzlukları gündeme getirmesi nedeniyle yıkıcı propaganda yapmakla suçlanıyor. Hakkında soruşturmalar açılıyor, mahkûmiyetler veriliyordu. Çalışamaz, üretemez duruma getirilmişti. Yurt dışına çıkmak istiyor ama pasaport alamıyordu. Sonunda bir kaçakçıyla anlaşarak yurtdışına çıkmaya karar verdi. Ancak anlaştığı kaçakçı Ali Ertekin’in dönemin haber alma teşkilatı olan MAH için çalışan bir ajan olduğundan habersizdi. Ertekin, onu sınırı geçeceğiz diye Kırklareli’ne götürdü. Sonrası ise bilinmezliğe terk edildi. Sabahattin Ali’nin aylar önce gömülen cansız bedeni, bir çoban tarafından 16 Haziran 1948 tarihinde Sazara Köyü ormanlık alanında bulundu. Olay adli makamlara intikal etti ancak Sabahattin Ali’nin cenazesi ailesine teslim edilmedi. Yeniden defnedildiği yer açıklanmadı. Kendisi gibi mezarı da kaybedildi” dedi.
‘İNKAR VE ADALETSİZLİK SON BULMALI’
Olayın kamuoyuna yansımasının 9,5 ay aradan sonra gazetelerde “Komünist yazar Sabahattin Ali yurtdışına kaçarken Bulgar sınırında öldürüldü” haberiyle verildiğini hatırlatan Sonbahar, şöyle devam etti: “Haberde Sabahattin Ali’nin kaçakçı Ali Ertekin tarafından öldürüldüğü yazıyordu. Devletin resmi açıklaması bu olsa da yakın çevresi Sabahattin Ali’nin Kırklareli'nde işkence ile sorgulanırken öldürüldüğüne ve olayı örtbas etmek için Ali Ertekin'in paravan olarak kullandığına inandı. Sabahattin Ali'nin başına gelenler 70 yıldır tüm açıklığı ile bilinmese de onun bir devlet komplosu sonucunda öldürüldüğü ve bedeninin kaybedildiği herkesin bildiği bir sır olmaya devam etti. 70 yıldır süren bu inkâr ve adaletsizlik artık son bulmalı; zamanaşımı zırhının arkasına gizlenmeden Sabahattin Ali’nin mezar yeri açıklanmalı ve kaybedilme süreci tüm açıklığıyla gözler önüne serilmelidir. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nde bulunan gizli dosyalardaki Sabahattin Ali ile ilgili bilgiler kamuoyuna açıklanmalıdır. Sabahattin Ali’nin ‘Aldırma Gönül’ şiirini yazdığı tarihi Sinop Cezaevi, ‘Sabahattin Ali Müzesi’ olmalı, kendisi ile ilgili devlet arşivlerindeki tüm ‘sırlar’ gün yüzüne çıkarılıp, burada sergilenmelidir. Ceza yargı sistemini muhaliflere karşı bir silah olarak kullanma geleneği son bulmalıdır. Sevdikleri Sabahattin Ali’nin akıbetine uğrayan kayıp aileleri, Sabahattin Ali’nin okurları, onun özgür, eşit ve adil bir Türkiye idealinin takipçileri olarak hakikat ve adalet mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz.”
Eylem açıklamaların ardından son buldu.
ANF