"Ne olacak bu memleketin hali" durumu son yıllarda "Ne olacak bu Orta-Doğu'nun hali" durumuna evrildi. Olay savaşın kızıştığı bölgelere göre değişiyor, kimileyin Mısır öne çıkarken, daha sonra Irak devreye giriyor. Irak sakinleştiğindeyse Suriye gündeme oturuyor. Türkiye'nin yada kendisini Türkiye'nin tek temsilcisi zanneden cumhurbaşkanımsı başkan, parti başkanımsı muhtarlar cemiyeti başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın pek umurunda değil esasında bu olanlar.
Erdoğan bütün siyasetini "Yeniden nasıl seçilebilirim" üzerinden yapıyor. Bunun örneklerini sıralayabilirim. İlk çıkışı bile iktidara gelmek üzere yapılmış bir düzmece üzerine kurulu.
"Ben üzerimdeki milli görüş gömleğini çıkardım" diyerek partisinden ayrıldı ve kendi partisini kurdu. Erdoğan AKP'yi kurmadan önce denedi bunu esasında, Refah Partisi kongresinde başkanlığı almak istedi. Oyun burada başladı, kendisi aday olmadı, Abdullah Gül'ü aday yaptı. Refah Partisi kongresinde 2 yasaklı vardı, biri Necmettin Erbakan, diğeri Recep Tayyip Erdoğan. Hapishane olayının ne kadar gerçek olduğunu artık hepimiz biliyoruz, Erdoğan bu kongreyi fırsat bildi ve Erbakan'ın olmadığı dönemde yaptı bunu ve kazanılmayacağını biliyordu. Böylece Erdoğan olmayan görüş ayrılığı bahanesiyle partiden ayrılma fırsatı buldu.
Erdoğan'ın ikinci hamlesi Avrupa Birliği hamlesiydi ve yine inanmadığı bişeyi savunuyormuş siyaseti yaptı. Halkın büyük sevgisini kazandı, liberal sol Erdoğan'ı demokrat buldu ve neredeyse sonsuza kadar destekledi.
Erdoğan iktidara geldiğinde Fethullah Gülen'in de savunduğu "Ilımlı İslam" modelini benimsedi. Bu elinde büyük bir kozdu ve bunu sonuna kadar kullandı. Şaka değil 40 yılın çalışmasıyla yetişen Gülen bürokrasisi artık üst seviyeye gelmişti. O güne kadar kimse bu okulların amacını sorgulamamıştı. Bana Ergenekon ve Balyoz olaylarını kim başlattı diye sorarsanız tek kelimeyle "Erdoğan" dedim. Yine tek tümceyle nedenini açıklayayım, bunca tutuklama başbakanın bilgisi haricinde bir oyun olarak oynanamaz. Fethullah Gülen'in bu olaya dahli okullarında yetiştirdiği bürokratlarıdır. Erdoğan hükümeti kendisi yerine bürokrasinin yönettiğini fark ettiği anda Gülen'i hain ilan etti ve ilk hamle olarak dershaneleri kapatmaya kalkıştı.
Bunları yaparken artık demokrat olarak tanınıyordu, Türkiye'nin Kürt sorunu vardı ve çözülmesi gerekiyordu. Uzun uzun anlatmama gerek yok, zaten satır satır yazıldı hepsi. Erdoğan Kürt dostu olarak tek başına iktidar olacağını zannederken tam tersi oldu, oylar AKP'ye değil, bunca yıldır barış ve demokrasi savaşımı verenlere gitti. Önce 20 vekil, sonra 35 ve derken AKP'nin çökmesine neden olan 80 vekili çıkardı. Erdoğan o zaman bu çabanın kendisine göre boş olduğunu anladı ve tam da Dolmabahçe Mutabakatı açıklandığında "Nereden çıktı bu, olmaz böyle şey" dedi ve esas savaş böylece başladı.
Savaş Diyarbakır Sur'la başladı, Şırnak, Cizre ve Nusaybin'le devam etti. Tam da o sırada "Kobani düştü, düşüyor" açıklamasını yaptı. Bu savaş ve açıklamalar da Erdoğan'ın işine yaramadı ama Suriye'ye savaş açacağının ipucunu verdi. En önemlisi Kobani düşmedi ve dünyaya demokrasi dersi de verdi.
Tabi bunların arasında bir de darbemsi girişimini yaşadık ve Erdoğan bu gece için "Allah'ın bize bir lütfu" açıklamasını yaptı. Ağzından mı kaçırdı, yoksa bilerek mi söyledi bilemem ama bu anlattığım olayların çoğunda Erdoğan seçimleri kazanma başarısını gösterdi. Ancak başta 7 Haziran seçimleri ve sonrasında referandum olmak üzere pabucun pahalı olduğunu gösterdi. Yapılan bütün anketlerde tek başına iktidar gözükmüyor. Bugün Devlet Bahçeli hafif küslük yapsa ayağının altını öpecek durumda.
Ve sonunda Suriye Afrin'e girdi, seçim kazanmak için Kandil'den Cemil Bayık'ı kaçırmak istedi ve rezil oldu, MİT müsteşar yardımcıları PKK'nin elinde, Çekya'dan PYD eski eş başkanı Salih Müslim'i getirtmeye kalktı, o da ters tepti.
Bu anlattıklarımı tarih tarih gözünüzde canlandırın ve Erdoğan'ın kazandığı seçimleri düşünün. İşin ilginç yanı, Erdoğan bir seçimi kazandıktan sonra o konuyu silip başka konuya geçiyordu.
Dün CNN'de haber programı izlerken bana Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Suriye'ye Kürtleri desteklemek amacıyla asker göndereceği haberi geldi. Kendi kendime bu haber nasıl CNN'de olmaz diye düşünürken ABD başkanı Trump'ın Suriye'den çekileceği haberini verdi. O an başta Abdülkadir Selvi olmak üzere herkesin ağzı kulaklarındaydı. Onlar Erdoğan'ın ne kadar başarılı olduğu üzerine konuşmalarına hazırlanırken, işte tam da o an bu kez Nevzat Çiçek o ana kadar söylemediği Macron haberini verdi.
Ortalıkta sanki bir ölüm sessizliği vardı, kimse kimsenin yüzüne bakamıyordu, Fransa haddini bilmeliydi, Türkiye büyükelçinin randevu talebini reddetmeliydi, hatta muhatabı Erdoğan olamazdı.
Şimdi ben merakla bekliyorum, Erdoğan bu Fransız öpücüğünü çözecek mi, yoksa, ne bileyim, yoksa işte!..
artigercek