Salih Müslim Çekya’da gece yarısı otel odasından gözaltına alındıktan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere AKP iktidarı yöneticilerinin, üyelerinin, yandaşlarının tümü çok sevinmişti. Başka sevinenler de vardı. Bu arada bakanlıklar, ilgili birimler özel çalışma kurulları oluşturmuş, harıl harıl belge hazırlayıp bir an önce Çekya’ya ulaştırma derdindeydi.
İlk açıklamalar, Müslim’in iade edileceği beklentisi üzerinden yayılıyordu. Hükümet medyası, Türkiye’nin gücünü allaya pullaya yazıyordu. Çekya medyasından bir-iki küçük bulvar gazetesi de düzmece haberlerle bu algıya hizmet etti. Sözüm ona Türkiye’de tutuklu iki Çekyalı YPG’liye karşılık Salih Müslim Türkiye’ye iade edilecekmiş. Yani düşünün, eğer dedikleri doğru olsaydı Çekya YPG'li olduğu iddia edilen iki vatandaşına karşılık Rojava’nın etkin bir siyasetçisini, önemli bir diplomatını Türkiye’ye iade edecekti.
Kısa sürede açıklamaların içeriği değişti. “İade etmiyorsunuz bari 40 gün gözaltında tutun. O da olmazsa 16 gün gözaltında kalsın” havalarına girdiler. Aslında gönderdikleri kağıtların, düzmece yargı senaryolarının hukuken bir değerinin olmadığını en iyi kendileri biliyordu.
Bu iş böyle ama bilmek gerekir ki Çekya da o kadar masum değil. Açık görünen şu ki Çekya’dan birileri hukuk dışılık utancına ortak olarak Türkiye’nin gönlünü hoş edecek adımlar attı. Bu hukuk dışılığa ortak olanların güçleri yetseydi, Müslim’i Türkiye’ye bile teslim edebilirlerdi. Bu nasıl oldu, ayrıntıları ilerde öğrenilir mi, öğrenilmez mi, şimdilik pek bilinmiyor. Ancak işin içine rüşvet ve para girdiğini, hatta Türkiye’nin, verdiği rüşvetlere güvenerek Prag’a özel uçak gönderdiğini iddia edenler bile var.
Gelelim yakalanma sürecindeki bazı noktalara. Ayrıntılarını Amed Dicle, ANF’de kısmen yazdı. Salih Müslim’in de davetli olduğu Çekya’daki katılımcısı, çağrıcısı gizli tutulan ulaslararası kapalı güvenlik konferansına Türkiye’den katılan, istihbaratla içli dışlı bir AKP’li siyasetçi –iddiaya göre Yalove eski Belediye Başkanı Barbaros Binicioğlu– Müslim’in fotoğrafını çekip Türk basınına servis ediyor, böylece Türkiye’nin başvurusuna yasal dayanak sağlıyor. Türkiye, bunun üzerine Müslim’in Çekya’da bulunduğunu belirterek gözaltına alınmasını talep ediyor.
Yaratılan gizem, rüşvet iddiaları, istihbari ayak oyunları falan bir yana. Bunlar işin dışında tutulduğunda olanlar esasen prosedür. Herhangi bir devlet ilişkide olduğu bir başka devletten kendi güvenliğini tehlikeye atan biriyle ilgili tedbir almasını, suçun niteliğine göre yakalanıp kendisine teslim edilmesini isteyebilir. İnterpol bunun için var. Ancak bu konularda sicili bozuk olan Türkiye’nin talebi ile ilgili Çekya’nın onlarca, hatta yüzlerce kez düşünmesi gerekirdi. Söz konusu kişi, iddia edildiği gibi bir terörist değil, Avrupa’nın her ülkesinde rahatlıkla dolaşabilen, birçok devlet başkanı, diplomatı ile bir araya gelmiş, daha da ötesi bölgenin ve dünyanın güvenliğini ilgilendiren her kesimden ve devletten uzmanın, siyasetçinin, devlet görevlisinin, askerin katıldığı güvenlik toplantısına davet edilen bir siyaset insanı. Türkiye’nin bu talebi geldiğinde Çekya apar topar uygulamak zorunda değildi.
Görünen o ki işin bu noktasında Çekya’da da hukuk değil başka şeyler devreye girmiş. Devreye hukuk girseydi, İnterpol’e başvuru olmasına rağmen İnterpol’ün ciddiye alıp listeye koymadığı bir siyasetçiyi gözaltına almak mümkün olmazdı. Tam aksine bu gözaltıyı yapmayıp söz konusu kişinin güvenliğini sağlayacak artı tedbirler almak gerekirdi.
Çekya bunu yapmıyor. Polislerini toplantının yapıldığı otele gönderiyor. Önce “güvenliğinizi almak için geldik” deniyor, herkes odasına çekildikten sonra da Salih Müslim anti terör timlerince odasından alınarak polise götürülüyor.
Müslüm gözaltına alındıktan sonra Çekya yasalarına göre 48 saat içinde mahkemeye çıkarılmalıydı. Bu konuda da son dakikaya kadar beklendi. Avukatlarının tüm çabalarına rağmen Çekya’nın tutumu değişmedi.
Müslim’in mahkemeye çıkarılışı da ilginç. Anti terör timlerinin arasında eli kelepçeli olarak mahkemeye getiriliyor. Bunu yapanlar, anlaşılan AKP’nin istediği görüntüyü vermekten, bir Kürt siyasetçisini kriminalize etmekten hoşnut oluyor. Hadi kimliği nedeniyle yüksek güvenlikli bir şekilde getirilir, onu anlamak mümkün. Ancak kelepçe takmak açıkça kriminalize etmektir. Bu tabloyu gören Avrupa'daki hiçbir siyasetçi, gazeteci, akademisyen kendini güvende hissedemez. Çünkü Türkiye muhalifi olan bu kesimlerin tümüne yönelik suçlamalar, terör suçlaması.
Neyse ki bu hukuk dışılık Çekya mahkemesinin verdiği serbest bırakma kararı ile başladığı gibi bitmedi. Ancak yaşananlardan yayılan koku da öyle kısa zamanda etkisini yitirecek gibi değil.
artigerecek