Ocaklar ve Dergahlar sistemi üzerinden yüzyıllarca kendi kendisine yeten ve bu anlamda demokratik, çoğulcu karakterini koruyup günümüze kadar getiren Alevi toplumu kent kültürüyle birlikte yeni sorunlar ve bu sorunların doğurduğu ihtiyaçlarla karşı karşıya kaldı.
Buna cevap üretmek için özellikle 1990’lardan itibaren günümüze kadar Türkiye ve Avrupa başta olmak üzere çok sayıda dernek, vakıf, cemevi, dergah, federasyon gibi yapılar kurarak inancıyla birlikte toplumsal varlığını sürdürmeye çalıştı. Ancak artan asimilasyon ve tekçi politikaların yoğunluğu da dikkate alındığında bu örgütlenme düzeyinin hem Alevi toplumunun ihtiyaçlarına hem de ülkemizin genel sorunlarına cevap olmada yetersiz kaldığı aşikar.
Bu bilgiler ışığında aynayı kendi yüzümüze yani Alevi örgütlenmesine tutarak mikrofonu Alevi pirlerine, kadınlarına, kurum temsilcilerine ve bilinen isimlerine sorduk.
Dizi yazımızın bu bölümünde Hacı Bektaşı Veli Anadolu Kültür Vakfı Adıyaman Şube Başkanı Nusret Tunç‘a mikrofon tuttuk.
“1990’LI YILLARIN BAŞINDAN BU YANA CİDDİ MÜCADELELER VERDİK”
Sayın Tunç, Alevi örgütlenmesine genel anlamda baktığımızda tabloyu nasıl görüyorsunuz? Yeterli mi? Değilse çözüm önerileriniz nelerdir?
Nusret Tunç: Çeyrek asırdır Alevi mücadelesinin içinde olan birisi olarak 25 yılımızı HBVAKV örgütlenmesine verdik. 18 yıl Vakfın genel merkezinde denetim kurulu üyeliği ve başkanlığını yaptım. Adıyaman şube başkanlığında da 8’nci yılımız. Alevi örgütleri olarak 1990’lı yılların başında yola çıktığımız arkadaşlarla birlikte hemen hemen aynı kişiler ve aynı kadrolar bu yola inanmış gönül vermiş insanlar olarak ciddi bir mücadele verdiğimize inanıyorum. İnancımızı ve yolumuzu beli bir noktaya getirdiğimize inanıyoruz.
“YÖNETİMLERİMİZE GENÇ KADROLAR YETİŞTİREMEDİK”
Ancak mücadele tek taraflı olmuyor. Toplumsal bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi gerekiyor. Adalet ve insan hakları mücadelesinin örgütlü bir şekilde olması gerekiyor. Bu sadece Alevi örgütlerinin tek başına gerçekleştireceği bir konu değil. Ancak yıllardır verilen mücadelede beli düzeyde bir başarıda elde ettiğimiz ortadır. Verilen mücadele ve elde edilen kazanımlar yeterli mi? Elbette ki yeterli değil.
Özeleştiri vermem gerekirse en büyük eksiğimiz biz bina olarak mekan olarak ibadethane olarak büyüdük ama kitlelere çok fazla inemedik. Yönetimlerimize yeni genç kadrolar yetiştiremedik. Bunun tek sorumluları da Alevi örgütleri ve yöneticileri de değildir. Dış faktörler ve ülkenin koşulları da etkili oldu bu konuda. Bu anlamda başarısız demeyelim de yeterli başarı sağlayamadık.
“ÜLKEMİZİN KOŞULLARI ANTİDEMOKRATİK KOŞULLARDIR”
Başarı elde edemememizin en önemli nedenlerinden biriside dışsal faktörlerdir. Ülkemizin mevcut koşulları içinde bulunduğumuz antidemokratik koşullardır. Yine bir IŞİD ve El Kaide belasıdır. Bu faktörlerde tabi ki bizim mücadelemizde çıtayı daha yukarılara taşımamızda ve ileriye götürmemizde engel oldu.
Ama şu da bir gerçektir ki hiçbir başarı insanoğlunu tatmin etmez. İnsan bulunduğu konumdan hep bir üst çıtaya çıkmak için mücadele verir. Bizimde hedefimiz o oldu. Bu konuda bir başarı elde edildiğine ve Alevi örgütlerinin bu konuda başarı sağladığına inananlardanım.
“ALEVİ ÖRGÜTLERİ İLK KURULDUĞU DÖNEMLERDE ALEVİ KELİMESİ YASAKTI”
Alevi toplumunun eşit yurttaşlık, inanç, ibadet, zorunlu din derslerinin kaldırılması, eğitim özgürlüğü ve demokratik talepleri var. Bu uğurda yıllardır verilen bir mücadele var. Bu mücadeleyi yeterli görüyor musunuz? Görmüyorsanız daha güçlü sonuç almak için neler yapılabilir?
Tunç: Bu söylediğiniz konular Aleviliğin olmazsa olmazlarıdır. Daha doğrusu insanlığın olmazsa olmazıdır. Çünkü bu konular insan haklarını, demokrasiyi, özgürlüğü, adaleti, inanç ve düşünce özgürlüğünün temelini oluşturan konulardır. Bu konuda Alevi toplumu olarak çok şanssızız. Bir örnek vermek gerekirse Türkiye’de biz bu örgütleri kurduğumuz zaman ne yazık ki rahatlıkla Alevi kelimesini kullanamıyorduk yasaktı.
Kurucu genel başkanımız Ali Doğan ABF’yi kurmak istediği zaman karşısına şu sorun çıkmıştır. ‘Alevi kelimesini kullanamazsınız hukukumuzda Alevi kelimesi yoktur.’ Biz yaklaşık 6 yıl Alevi kelimesini yasallaştırmak için Türk hukuk sisteminde mücadele verdik. 2000’li yılların başında mahkeme kararıyla Alevi kelimesini kullanma hakkını elde edebildik.
“SÖZ KONUSU ALEVİLER OLUNCA HUKUK İŞLEMİYOR”
Bu neyi gösteriyor? Yine bir çok kararları Aleviler AİHM’de çıkartıp getirmiştir. Yurt içindeki hukuk süreçlerini tüketmiş olaylar AİHM’e taşınarak burada kararlar alınmıştır.
Bunun örneğini zorunlu din dersleri konusunda görüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetenler yılarca bu kararları göz ardı ederek uygulamamışlardır. Bu da Alevi toplumunun şansızlığı ve hukuksuzluğa uğradığı bir konudur. Aynı zamanda da halkların hukuksuzluk anlamında demokrasi anlamında da bir karın ağrısıdır. Bu da şu anlama geliyor. Türkiye’deki siyasi partilerin siyasi partiler hukuku, adaleti, insan hakları, demokrasiyi ve özgürlüğü yeterince özümsememişlerdir.
“TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜKLER SORUNU VAR”
Türkiye’deki siyasi partilerin yapılarına baktığımız zaman hep tek adam yönetimleri söz konusu değil midir? Hangi parti iktidara gelirse gelsin kendi bireysel, ekonomik maddi ve manevi çıkarlarını benimsiyorlar.
Bu da Türkiye demokrasisinin gelişmesi önünde bir engel oluyor. Sadece Aleviler için değil Kürt sorunu özgürlüklerin ve demokrasisinin gelişmesinin önünde hep bir engel. Bütün bunlarda gösteriyor ki Türkiye’de bir demokrasi, özgürlükler ve temel haklar sorunu var.
“ALEVİLER SON DÖNEMLERDE DEMOKRASİ GÜÇLERİYLE BİRLİKTE HAREKET ETTİLER”
Demokrasi mücadelesi yürüten diğer toplumsal kesimlerle birlikte yürütülen mücadeleler yeterli mi? Daha güçlü sonuç almak için nasıl hareket edilmelidir?
Tunç: Bu konuda tabi Alevi hareketinin 25 yıllık sürecine baktığımızda öncelikle Alevilerin örgütlenme süreci vardı. O başlangıç süreçlerinde demokrasi güçleriyle hareket etme anlamında ilk başlangıçta kendi örgütlenmelerini sağlamaları açısında çok zaman ayıramadılar.
Ancak özelikle 95’lerden sonra Alevi örgütleri kendini demokrasiyi savunan örgütleriyle hareket etmiş ve kendilerini kabul etmişlerdir. Onlarla verdiği ortak mücadelelerle büyük mitingler yapmışlardır. Sosyal ve siyasal anlamda birçok konuda Alevi örgütleri demokrasi mücadelesi veren güçlerle bir araya gelip birlikte hareket etmiştir.
Yakın döneme bakacak olursak 7 Haziran seçimlerinde demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren insan haklarını savunan bir siyasi partiye destek vererek ittifak ederek birlikte hareket ederek Alevi mücadelesinde yer almış emek vermiş insanları meclise taşımıştır. Bu günde Genel Merkez düzeyinde demokrasi güçleriyle birlikte hareket etme anlamında mücadele veriyorlar.
“TOPLUMSAL DUYARLIĞIN ARTIRILMASI GEREKİYOR”
Tam anlamıyla yeterli midir? Tabi ki değildir. Bunun yeterli düzeye ulaşması için toplumsal duyarlılığın artırılması gerekir. Birde dışsal koşulların ülkenin koşullarının da oluşması gerekiyor. Bu gün baktığımızda Türkiye’de bir tek adam yönetimi var. Meclis devre dışı bırakılmış bir durumda. Demokratik kurum ve kuruluşlar, demokrasinin olmazsa olmazı basın ve yayın STK’lar bir baskı altındadır. Türkiye’de şu anda bir korku imparatorluğu kurulmuştur. Bu ortamda ne kadar mücadele verilir? Adaletsizliğin diz boyu olduğu bir ülkede layıkıyla bir mücadele verilemiyor.
Turabi KİŞİN/PİRHA