Bu müjde, yeni “çapul burjuvazi’’ tarafından eller morarıtılrcasına alkışlanıyordu. Çağımız dünyasında faşistlerin narası olan ‘yaşasın ölüm’ü, bu denli kendinden geçmişlikle alkışyan başka bir yeryüzü parçası yoktu.
Bu, ‘kan’ diye diye kana tapınmaydı. Kan dökmeyi kutsayan suçluların cezasız kalacağına inancın onayı idi, alkışlar.
Ve dünya sustukça, kan dökcüler azıtıyordu. Suskunluk katillere cesaretti.
Öte yandan önümde, “Türk ordusu Efrîn’e merhametini de götürdü’’ başlığı altında fotoğraflar.
Kuşatma altındaki Efrîn’in sınır köylerinden Mervene’de çekildiği söylenen fotoğraflarda bir Kürt evinin oturma odası. Yerde, halılar serili. Koltuk yastıkları, kirli postallardan esirgenircesine pencerelere yığılmış.
Odada üç asker. Boynundaki alete bakılırsa, biri doktor. Doktorun yüzü kin ve öfke birikiminden mi bilinmez, ama anasının cenazesinden yeni dönmüş gibi çarpıkça asıklıkla sıvalı. Alt dudağı da sarkık.
Ötede bir kadın ve biri kız, öteki erkek iki çocuk. Muayeneden geçirilen çocukların duruş ve bakışlarında, esaretin korku ile keder izleri donuk. Başları yerde.
Efrîn’in kapılarına dayanmış Türk ordusu, bu “merhamet reklamcılar’’ı olarak bizlerle, bütün insanlıkla alay ediyordu.
Çünkü, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türk ordusunun sadece üç saldırıda 17 tanesi çocuk, bebek olmak üzerte, 26 sivili katlettiğini açıklıyordu.
Recep Tayyip de, Türklerin sivil katliam yaptıklarını açıklayan Amerikan Savunma Bakanlığı sözcüsüne saldırıyor ve “be vicdansız, ahlaksız Doğu Guta'da her gün yüzlerce çocuğun yaşlının alçakça katledilmesinden en küçük bir rahatsızlık duymuyorsun teröriste karşı verilen mücadelen rahatsızlık duyuyorsun’’ diyordu.
Recep Tayyip, kendince Kürt katline karşı çıkmanın “vicdansızlık ve ahlaksızlık’’ olduğunu demeye getiriyordu.
Türk Genelkurmayı, katledilen Kürt kadın, çocuk ve bebeklerin dünya medyasında yer alan görüntüleri üzerine yaptığı açıklamada “onların sivil giydirilmiş teröristler’’ diyordu. IŞİD, Müslüman Kardeşler ve El Kaide de katlettikleri çocuklar için terörist diye dursun, biz, bu anlayışa ayrıca yabancı değiliz. Ayrıca, bunların aslini, neslini, “ev halleri’’ ve hakiki mayalarını da biliyoruz. Kendi öz halkını, yani “Türk’’ dedikleri kesimi el, ayak altında esir tuttuğunu da biliyoruz. Çağın en tanınmış biri olan Ahmet Altan dahil, ortalık yazar, aydın, gazeteci toplama kampında tutuluyor. Dün, zindan bekçisi, işkenceci olanlar, bugün talan, çalan düzeninin efendileridir.
Bu satırların yazıldığı sırada dünya televizyonları, Hollanda Parlametosu’nun, Efrîn kapılarına dayananların dede ve babalarını, Ermeni halkının kişiliğinde, “insanlık katili’’ ilan ettiğini tekrarlayadursun, bunları en iyi tanıyan, Kürtlerdir. Bunlar dünün kırım ve yangın seferlerinin tetikçi neferlerinin, cellat, yangın ve yıkımcıların torun ile çocuklarıdır. 1920’lerden bugüne tek değişim budur.
O nedenle biz bu “merhametçileri’’ çok iyi biliyor, çok yakından tanıyoruz. Onları daha dün Botan ve Amed topraklarında cinayet işleyip, insan kanıyla el yıkarken seyrettik. Köylerden sonra şehirleri yakıp yıkararak, hrsızlık, soygun yaparken yakaldık onları. Onları, Odeusus’un gibi elleri, kolları bağlıyken Varto’da katlettikleri Van’lı Kevser’i, çıplak edip yol kenarına atarken gördük.
Merhametçileri, Miray bebeğe, Cemile çocuğa nişan alırken, Roboskili çocukları bombalarla havaya savurup parça, tike toprağa yağdırırken seyrettik.
Güneşin yedi renginden üçünü taşıyan dısmalı (kefiye) Kürt renklerini taşıyor diye mahkemelerinde yargılarken, Kürtlere ait katırları tutuklayıp sonra, “merhamet’’e gelerek “ahır hapsi’’ şartı ile sahibine teslim ederken güldü insanlık…
Kürtlere ait topraklara saldırıyorlar top ve mitralyözlerle. İnsani ne varsa katlediliyorlar…
Onun için, Efrîn’liler, bunları en iyi bilen, tanıyan yeryüzü insanlarıdır. Irkçı, yurt hırsızıdır, bunlar. Irkçı ve hırsız olmanın ilk şartı merhamete yabancı, vicdandan yoksun olmaktır. Bunu da biliyor Efrînliler.
O nedenle merhametin ne olduğundan habersizlerden, vicdan beklentileri yoktur. Onun için elde silah karşılıyor onları.
Ben, bu yazıyı yazarken, silah taşıyıp mevzilenecek yaşta olmayan Efrîn’li çocuklar sokaklarda koro halinde, “katil Erdoğan, Kerdoğan…’’ diye bağırıyorlardı.
Ve Ankara’da konuşan Recep Tayyip, önümüzdeki yaz sıcaklarında, Türk ırkçılarını Kürt kanında banyo şenliğine davet ediyordu.
Çetin Altan’ın sözüyle, siz yine de “enseyi karartmayın’’ Efrîn’in masumiyeti çocuklar!..
Amerika Savunma Bakanlığı, İnsan Hakları İzleme Örgütü bir yana, İran bile çocuk cinayetleri ve bölgesel karıştırıcılıktan şikayetçiyse eğer, katilin sonu göründü demektir. İran insani hakların aşığı değil. Ama çıkarları bozuluyorsa eğer, o bile özgürlükçü kesilir…
Gerçektir ki, Masum ve Mazlumlar yurdu Efrîn’in ırkçı saldırıya uğraması ve Kürdün kanının dökülmesi, kimsenin umrunda değildir. Ama Saddam gerçeğini unutmayalım ki, bir belayı ortadan kaldırmak için, bu kan ve kırım gerekçe olabilir.
Çünkü, o kanda bölgesel dengeler ve ona bağlı olarak çıkarlar da bozuluyor.
Ahmet Kahraman / Politika