Sıkıştırılan su ses verir, derler. Türkiye, 1920'den itibaren Kürtlerin sosyal, kültürel ve politik tüm hak istemlerini askeri önlemlerle bastırdı. Tüm devlet kanallarını kullanarak Kürtleri dara soktu. Koçgiri, Şeyh Said ve Zilan'daki Ararat ayaklanmasına kadar Kürdün en masum sosyal ve kültürel istemleri Türk devleti tarafından kanlı bastırıldı. 1937/38 yılında ise, daha ne Öcalan dünyaya gelmişti, ne de PKK vardı. Kemal Atatürk 4 Mayıs 1937 de Hitler ve Mussolini Guernica'yı bombalarken Dersim'i 40.000 askerle kuşatarak 70.000 Kürt Kızılbaş katlettirdi. Oysa Dersim'in devlete karşı silahlı bir eylemi olmadığı halde bu soykırım yapıldı.
Bu yılda doğan ve hasbelkader hayatta kalan biri olarak, hem devletin Kürde bakış politikasına hem de yapılan soykırımlara tanık olmam nedeniyle büyük bir ağırlık omuzlarıma bindi. 60'lı yılların başında „Kürtçüdür," „Barzanicidir." diye ihbar edilmeyi, yalan isnatları dinleyen biri olarak, devlet kendisine „Kürdüm" diyeni ya ortadan kaldırıyor, ya da ekmeğe muhtaç edip süründürüyordyu. Bu yıllarda Kürdistan'da sadece öğrenci hareketliliği vardı. Masum istemler „40 katır mı, kırk satır mı?" diye terörize ediliyordu. Sonraki on yıl da bu minval hak istemleriyle geçti.
Faşist askeri cunta 1980 yılında iktidara geldikten sonra, Kürt halkı üzerinde eşi benzeri bulunmayan insanlık dışı davranış sergiledi. Kürtleri kadın erkek anadan doğma soymalar, burada anlatamayacağım daha ağır hakaretler, dışkı yedirmeler, Diyarbakır zindanında fosseptik çukurlarında tutmalar, canlı fare yedirme işkencesinden tutun, Alman faşizminden ve diğer dünya ülkelerinden aldıkları metotlarla yüz binlerce Kürde işkence yaptılar.
Bu insanlık dışı devlet pratiğine karşı durmamak insanlıktan uzaklaşmaktır. Kürde kendisini ifade eden herhangi bir hak verilmedi. Anadili yasak, kimliği ve kültürü ağır yasak altındaydı. İşte PKK, devletin Kürde reva gördüğü bu koşullarda ortaya çıktı. Sivil ve barışçıl tüm öneriler silahlı kuvvetler ve polis tarafından bastırıldığından, PKK 1984'te silahlı hak arama mücadelesi başlattı. Kürtlere göre bu çıkış, İsa'yı Peygamber gören milyarlarca insanın temiz ve saygın inanışı gibi temiz ve haklıydı. Kürtler Müslüman oldukları halde anadilinde ibadeti yasaklanmış, faşist ve ırkçı Türk devleti Kürt halkının nefes borularını kesmişken, PKK bir havari gibi doğmuştu. PKK'nin doğmasını Kürt halkı büyük bir sevinçle karşılamıştı. Nihayet bunca hakarete cevap verebilecek onurlu Kürtler var ve haklarımızı savunuyor, diye destek verdiler.
Ben 1974 yılı son çeyreğinde Almanya'ya gelmiştim. Bütün bunları basın - yayın üzerinden, dostlar ve arkadaşlar üzerinden öğrendim. Türk devleti içerde Kürdü ezerken dışarda ise Kürde Terörist ve bölücü yaftası yapıştırmıştı. İlk yıllarda sosyal çevremden SPD'den DKP'ye kadar herkesin Türk devlet yalanlarına inandıklarını görmüştüm. Alman sendikaları da bu yalanların etkisinde Kürtleri vahşi ve tehlikeli görüyordu. 90'lı yıllarda Kürdistan'da asit kuyularına insanlarımız canlı canlı atılırken ve Kürdistan'da katliam sürerken, Alman devleti DDR'in bir buçuk milyar DM değerindeki silah envanterini Türkiye'ye hediye etmişti. Bu silahlarla 4.000 Kürt köyü yerle bir edilmiş binlerce aydın insanımız faili meçhulle ortadan kaldırılmıştı. Gerçekte ise derin devlet ile onların kurduğu Hizbullah'ın ortak eylemleriyle on binlerce Kürt katledilmişti.
Alman devletinin o zamanki Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel, bir gazetecinin „Türkiye sizin silahlarınızı Kürtlere karşı kullanıyor." sorusu üzerine, dalga geçer gibi „Siz Alman silahından çıkan merminin bir sivili vurduğunu tespit ettiniz mi?" diye yanıt vermişti. Alman politikasının bu tutumu, nasıl bir Kürt düşmanlığına battığının en bariz işaretiydi.
90'lı yıllarda Türkiye'deki katliamları protesto etmek için PKK burada bazı kanun dışı yanlış eylemlere başvurdu. O zaman bu yanlış eylemlikleri yönetenlerden hiç birisi bugün ortada görünmüyor. Onlar saf değiştirdiler, itirafçı ve ihbarcı oldular veya geri çekildiler. Ama Almanya 1993 yılı Kasım ayında Türkiye'nin baskısı ve istemi üzerine PKK'yi terörist örgüt olarak ilan edip yasakladı. Ancak aynı Alman devleti, Türkiye'ye hediye ettiği silahların on binlerce Kürdü öldürdüğünü bir kez bile sorgulamadı. Ben devletim, istediğime silah veririm. Türkiye benim stratejik dostum, üstelik NATO üyesi bir partnerim.
Odur budur Almanya, „PKK bir terör örgütüdür." deyip her türlü devlet olanaklarıyla Kürtleri takip ediyor. „PKK terör örgütü" şablonuna kendisini Kürt gören her aydın da dahil edildi. Kürtlerin sosyal ve kültürel haklarını savunan her Kürt Alman makamları tarafından PKK'li görüldü ve cezalandırıldı. Beni karakolda soyan polise, Ben Alman vatandaşıyım, deyince, ama siz bir Kürtsünüz dediklerini iki kez yaşadım. Almanya Kürde işkence yapmadı, asit kuyularına atmadı ama onu pasivize etmek için elinden geleni yaptı. Bu baskı Türk devletinin elinin güçlenmesine neden oldu. Oysa tarihinin sırtında Hitler faşizmi olan, çok barbar bir sistemden sonra ortaya çıkan ve dünyanın en demokratik liberal anayasasına sahip bir devletten, Kürde yapılan faşist saldılara çanak tutması beklenmezdi. Yahudi soykırımı yapmanın ağırlığı altındaki bir ülke, Kürde soykırım uygulayan faşist Türk devletiyle ekonomik çıkarları zedelenmesin diye üç maymunu oynamamalıydı.
19. YY sonlarında Sultan Abdülhamid yönetimindeki Osmanlı Devleti, Pan İslamist anlayışla halkları bir arada tutarken, zamanında Ermeni pogromları yapılıyor, bu politikasına Sunni Kürt aşiretleri alet ediliyordu. Hamidiye adıyla anılan alaylar, önce Ermeni meselesini çözecek ardından ise, Kürtler arası mezhep çatışması yaratarak mızrağın sivri ucu Kürt Kızılbaş-Alevilere yöneltilecekti. O zamanlar Türk ordusunu modernize eden Prusya kışla eğitiminden geçmiş Alman subayları, Sultan'ın Pan İslamizm'inin çağın koşullarına cevap veremeyeceğini, bu nedenle İttihat ve Terakki hareketinin Pan Türkizm'iyle daha iyi mevziler kazanacağına inandıklarından, Turancılık azgın bir şekilde geliştirildi.
Almanya 1830'lu yıllardan beri Türk devleti yanında Kürt soykırımlarına katılmıştır. İttihat ve Terakki teşkilatı yani şimdiki tekçi, türkçü ırkçılığı Alman generalleri Türklere empoze eder. Feldmarschall Colmar Freiherr von der Goltz, (1843-1916) Türk ordusunu reorganize eden ve "Goltz Paşa" olarak anılan, Türk ordusunun Genelkurmay Başkanı olarak görülen, şöyle der: "Solange Abdülhamit und die Herrschenden Klassen am Ruder bleiben, ist an eine Rettung der Türkei nicht zu denken." (1883) Abdülhamit ve hükmeden sınıf iktidarda kaldıkça, Türkiye'nin kurtuluşu düşünülemez. (Alte Kameraden- Emrullah Nutku sayfa 7)
Birinci Dünya Savaşı gölgesinde 1915/17 yıllarında Ermeni halkı; Türkiye'nin müttefiki, silah arkadaşı, bazı araştırmacılara göre, Alman devletinin de bilgisi dahilinde, planlı, programlı tarzda soykırım gördü. Literatürde bir buçuk milyon Ermeninin hayatını kaybettiği sıkça okunur. Batı Anadolu'dan toplanıp Suriye'deki Tuz çölüne sürülen kafileler Orta Anadolu'dan geçirilirken ganimet yapmaları için Müslüman Türk halkının saldırısına, açık bırakılır. Bunun gibi Kürdistan'dan geçirilen kafileler de çapulcu Kürtlerin saldırısına uğrar. Ermeni soykırımı, insanlık tarihinin ilk planlı programlı soykırımıdır.
Maalesef sırtındaki Holocaust'a rağmen Alman devleti politikası tarihten ders çıkarmamışa benziyor. 1938 yılında Türkiye'nin Almanya'dan aldığı zehirli gazla Dersim'de mağaralara sığınan Kürtleri kitlesel gazlayarak öldürdü. O zaman faşist rejim vardı, ama aynı Almanya'nın firmaları Saddam Hüseyin'e Zehirli gaz üretme olanağı verdiler, o da 1988 yılında HALABJA da 5000 Kürt katletti. Alman firmaları 2003 yılına kadar Saddam Hüseyin ile ticaret yapıyordu.
2000 yılında meşhur tiyatrocu yazar George Taborie Süddeutsche Zeitung Feuilleton bölümünde yaptığı röportajda „Kürt Holocaustu" olduğunu söylemişti.
Helmut Kohl döneminde Türkiye'ye hediye edilen silahlar 4000 Kürt yerleşkesini yerle yeksan yaptı, on binlerce Kürt bu silahlarla katledildi. Peki Helmut Kohl'ün ardılları üzüntü mü duydular? Bayan Merkel iki yıl önce Kilis'te Rus ve rejim uçaklarının Halep'i bombalamasını „Barbarlık" olarak nitelemişti. Ama aynı Bayan Merkel, Türk devletinin bombaladığı, SUR, Cizre, Şırnak ve Nusaybin hakkında tek söz etmedi. Bugün Türk devleti sadece güçlülük psikozu ve kibiriyle, Erdoğan'ın iktidarda kalma hesabı güderek, NATO'nun ikinci büyük ordusunu ve dünyanın terörist gördüğü İslami cihadist-selefist faşistleriyle Afrin'e saldırıyor. Bir sortide 72 uçak Kürt yerleşkelerini bombalıyor. Sayın Merkel'den „Bu orantısız bir saldırıdır, yazıktır, günahtır" diye bir ses duymadık.
Daha bir kaç ay önce en ağır hakaretleri yapan Türk Bakan Çavuşoğlu'nu, Sosyal Demokrat Parti Dışişleri Bakanı Gabriel, Goslar'daki evinde kabul edip çay sunuyor. Kendilerine Nazi, faşist ve benzeri hakaretleri yağdıran şahıs birden „değerli dost" oluveriyor. Türkiye bu yumuşaklıktan istifade ve LEO 2 tanklarının modernizasyonu ihalesi ve bilemediğimiz diğer vaatlerle, eli serbest bırakılınca bütün devlet teröriyle Afrin'e saldırıyor.
Almanya bağımsız ve büyük bir devlettir. İstediği ülkelerle dostluk ilişkileri geliştirmede, ticaretini çıkarına uygun sürdürmede özgürdür. Ancak faşizmi yaşayan Almanya, Erdoğan'ın faşist ırkçı askeri rejimini , ekonomik ve politik desteklerse, o zaman Hitler faşizminden ders almadığı anlaşılır.
Buradan dönelim PKK'ye. İster beğenin ister eleştirin, PKK, Kürtlerin elinde yegane instrumenttir. PKK, Kürtlerin Ulusal Kurtuluş Hareketi olarak görülüyor. Bunu „terörist" görmek Kürt halkını terörist görmek olarak algılıyor Kürtler. Kaldı ki PKK, 90'lı yıllarda yaptığı yanlışlıklardan özür dileyerek ayrıldı. Bir ulusal kurtuluş örgütü olarak Kürtlerin haklarını savunuyor. 2014 yılının son ayları olmalıydı. CDU-CSU Parlamento Fraksiyon Başkanı Sayın Kauder, Federal Parlamento'da konuşurken, özetle şöyle demişti. PKK birliklerinin açtığı koridorla Hıristiyan ve Yezidi halkları kurtuldu. Paradoksa bakınız ki, aynı partinin başkanı Merkel Suriyeli sığınmacılar Türkiye'de kalsınlar diye Erdoğan'a 6 milyar Avro verdi. Yine aynı partinin İçişleri Bakanı ise, Türkiye'nin istemi ve baskısı üzerine PYD nin sembollerini yasakladı. Oysa PYD, Türkiye'nin destek verdiği İslamo faşist DAİŞ, El Qaida, El Nusra gibi cihadist örgütlerle savaşıyor. PYD hangi terör eyleminde bulundu? Türk devleti, o zaman olduğu gibi bugün de DAİŞ ve diğer cihadist terör örgütlerinin dostudur. Avrupa'daki camilerde radikalleştirilen cihadistler nasıl Suriye ve Irak'a gittiler? Bu katil güruh Türkiye üzerinden sınırdan geçiriliyordu. Bu cihadist grüh pek çok diyanet camiinde radikalleştikleri bilindiğine göre, Alman devleti bizden aldığı vergilerden üç milyon Avro'yu DİTİB'e bu çalışmalarını sürdürmesi için veriyor. Türkiye Afrin'e saldırdıktan sonra bu camilerde Fetih dualarının okunduğunu Alman devleti çok iyi bilmektedir. Bu duaları okumak, Kürt halkına karşı cihad açmak demektir. Alman devleti DİTİB'e en ufak bir şey söyledi mi, casus imamları bile hapse koymadıi hatta temize çıkardı. Alman devletinin bu tutumu aynen şuna benziyor. Kürtlerin elini kolunu bağla, dinci ve faşist köpekleri üzerine sal, demektir.
Alman devleti ve Alman basını çoğunlukla PKK derken virgül açıyor ve bir terör örgütü, diyor. PKK, Kürt halkı tarafından kabul görmeseydi onlarca yıldır ayakta kalamazdı. Kürt halkı büyük destek verdiği için bu örgüt NATO'nun ikinci büyük ordusuna karşı savaşıyor. Dünya hukukunda, halkının ulusal kurtuluşu için savaşan, halkının özgürlüğü için çalışan, halkı tarafından desteklenen bir örgüt, terörist görülmez. Bu örgüt bazı terör olaylarına katılmış olsa bile, terörist yaftası vurulmaz. Kaldı ki PKK Türkiye'yi bölmek yerine eşit ve özgür haklar talebinde bulunuyor.
Almanya Türkiye'nin stratejik dostuysa, Türkiye'de yaşayan 20 milyon Kürdün de dostu olması gerekmez mi? Kürtleri görmeyen Almanya, Türkiye'ye dost olması da söz konusu olamaz. Askeri endüstri ürünlerini satmak için, Türkiye'nin Kürtlere karşı olan savaşının sürmesini istiyor, görüntüsü çıkıyor. Bu da dostluk olamaz. Öbür yandan PKK üç harfini yazdıktan sonra hemen bir terör örgütüdür demek, hangi hukuka sığar. Almanya'nın PKK'yı yasaklamayı, terör örgütü görmeyi, Türkiye'nin Kürtlere yaptığı soykırımı görmemeyi, ülkesinde yaşayan Kürt çoğunluğu tarafından soykırıma ortak olmak olarak algılanmaktadır.
Onlarca yıldır yaşadığım Almanya'yı ikinci vatanım olarak görmekteyim. Faşist Türk sistemini ayakta tutan Almanya, bir antifaşist, bir Avrupalı ve demokrat olarak beni derinden üzmektedir. Faşist sistemin ne olduğunu en iyi Alman politikacılarının bilmesi gerekirken, nasıl oluyor da bunca rahatlıkla Türkiye tek adam faşist sistemi destekleniyor?
Erdoğan'ın Alman tank ve toplarıyla Afrin'e girmesi, tetiği çeken Türk olsa bile, öldürücü silahı veren asıl sorumlu görülmektedir. Almanya bu günahın altından süratle çıkmalıdır.
Kürtler, İŞİD veya DAİŞ denen İslamo faşistleri Suriye ve Irak'ta yenilgiye uğratırken, binlerce can kaybettiler. Bir de şunu düşünsün Alman politikacılar. Eğer bu vahşi İslamo faşistler galip gelselerdi, başından beri cihadistlerin yanında olan Türkiye şimdi hangi tarafı tutardı? Ve bunlar Avrupa'da pek çok insan öldürmez miydi? Kürtler onlara karşı cansiperane savaşırken iyiydi, ama şimdi onların ortağı ve aynı görüşteki Erdoğan Türkiye'si, faşist İslami cihadistlerin Kobane ve Raqqa'daki yenilgilerini hazmetmemiş olmalı ki, büyük bir kin ve kibirle Kürtlere saldırınca, kimseden ses çıkmıyor. Bu nasıl vicdan ve ahlak anlayışıdır? Silah satımı ve ihale alma üzerine Türkiye ile ilişki kuran Avrupa, bütün değerlerini sıfırlamış durumdadır.
Türkiye'de hak-hukuk mu var, insanın yaşam güvencesi mi var? Adım adım Şeriata götüren dinci bir faşist diktatörün, Kürde soykırım yapması için bunca kolaylık sağlamaları, evrensel ahlak ve hukuk dışına çıkmaktır. Erdoğan ve partisinin Türk-İslam sentezi açık faşizmdir. Ortadoğu'daki tüm terör olaylarının temel nedeni bu „Müslüman Birader" denen anlayıştan doğmaktadır.
Bu vesile ile şunu da hemen arzedeyim. Kürtler 90'lı yıllarda yaptıkları yanlışa geri dönmez kanaatindeyim. Alman yasalarına bağlı olarak, barışçıl sivil eylemlikler yaptıkları ortadadır. Ancak Türk faşizminin uzun eli buraya kadar uzanmaktadır. DİTİB camilerinin mollaları, MİT elemanları, Osmanlı çeteleri ve devlet destekli diğer çeteler Almanya'da bir Kürt-Türk çatışmasını her zaman körükleyebilirler.
Kürtler dünyevi bir halktır. Müslüman oldukları halde, Türk İslam anlayışına karşı duruşları var ve dünyaya entegre bir hayat sürdürmektedirler. Ama sıkıştırılan su ses verir, sözünü unutmayın.
www.haydar-isik.com
https://www.facebook.com/haydar.isik2
https://twitter.com/#!/yazarhaydarisik
27 Ocak 2018