Dersim’de düzenlenen panele konuşmacı olarak Serkan Erdoğan, Hüseyin Çakmak, Nesimi Genlik ve Doğan Munzuroğlu katıldı. Moderatörlüğü ise Munzur Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Mesut Özcan yaptı. Panele Demokratik Alevi Derneği Eş Genel Başkanı Dursun Demirtaş, Tunceli Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Yusuf Cengiz, Tunceli Barosu Başkanı Barış Yıldırım ve çok sayıda yurttaş katıldı.
Panelin açılışında dar duruşunda bulunuldu ardından çıra yakılarak panele geçildi.
DERSİM’İN KÜLTÜRÜ CİDDİ TEHLİKE ALTINDA
Moderatör Özcan, Ankara’da kurulan Munzur Dergisi’nin merkezinin Dersim’e taşınmasının nedenini şöyle açıkladı:
“Dergi, 2015 yılında kuruldu ve uzun süre yayın yaptığı yer olan Ankara’dan merkezini Dersim’e taşıdı. Son üç yıldır buradan yayınlanmaktadır. Dersim’in dışında bulunarak, Dersim adına aklınıza geleni söylemek kolay. Dersim dışında bulunarak Dersim’in kültürü konusunda bir sürü şey söyleyebilirsiniz. Ama işte bu uzaktan söylediğiniz yer Dersim… Merkezi Dersim… Dışarıdan neyi ne kadar görebilirsiniz, neyi ne kadar söyleyebilirsiniz. Biz böyle yapmadık. Bildiğiniz üzere Dersim’in kültürü ciddi bir tehlike altında. Bu, öyle bize bir şey olmaz diyerek geçiştirilecek bir durum değil.
Bize bir şeyler oldu. Çok şey oldu. Bize bir şeyler olacak, çok şeyler olacak. Her şeyden önce dilimiz, inancımız, kültürümüz yok oluyor. Bunu anlamak için üniversiteye, cemevine, sokağa bakmak yeterli bence. Üniversite, Kenan Güven’in kaldığı yerden, üstüne koyarak çalışıyor.”
CEMEVİ SİYASET YAPMAMALIDIR
Özcan, “Cemevi, Alevilerin ibadet alanı olmasına rağmen, ki Aleviler ibadetlerini gizli yaparlar aslında, dışarıya, herkese açık yapmazlar, her gelenin girdiği, politik amaçlarla kullandığı bir yer olmuştur” diyerek cemevi ve üniversiteye yönelik eleştirilerini şöyle dile getirdi:
“Pirlerimiz, 1980 öncesinde ibadetlerini, cemlerini köylerde jandarma korkusuyla gizli yaparlardı. Herhangi bir evde yaparlardı bunu.
Şimdi, cemevleri ortaya çıktı ve ne yazık ki bizim gizli olan ibadetimiz seyirlik oyunlar gibi her kese açık hale geldi. Bizim cemlerde haksız olan, suç işleyen, adaletli olmayan, adaleti savunmayan giremezdi. Şimdiki cemevlerinde, neredeyse suçsuz olanlar girmiyor, haklı olanlar gitmiyor, adaletli olanlar girmiyor. Hele kim küs, kim barışık kimsenin umurunda değil zaten.
Düşünün ki, bir cemevi yöneticisi, yani Dersim’deki cemevinin bir yöneticisi, anadili Kırmancki, Kurmanci olan insanları asimile etmekten söz ediyor.
Düşünün ki bir üniversite, kendi sosyoloji topluluğunun yıllar önce dergimiz ile birlikte yapmak istediği bir panele, “bütün salonlarımız doludur” diyerek ver vermiyor. Oysa hiçbir salonu da dolu değildi.
Bu üniversite daha bir iki yıl önce, Alevilik için kesin bir dil kullanarak, kendisi gibi düşünmeyeni başkalarının maşası olarak niteleyebiliyor.
Ama düşünün ki aynı üniversite, kendi görüşünü savunan taaa İstanbul’daki bir sempozyuma, bir iddiaya göre 100’e yakın öğrencinin uçak gidiş dönüş biletini ve konaklama giderlerini karşılayarak göndermeye teşebbüs ediyor.
Burada bulunan ne bu cemevi, gerçek anlamda bir cemevi, ne de bu üniversite gerçek anlamda bir üniversite.
Bir üniversite de tıpkı ibadet yerleri gibi, bir kişinin inancına, diline, kültürüne, etnik kimliğine bakmadan ona bilimi öğretmelidir. Bilimsel çalışmalar yaptırmalıdır, yapmayı öğretmelidir. Siyasete alet olmamalıdır.”
Panelde “arkeolojik yüzey araştırmaları ışığında Tunceli’de bazı dini yapılar konusunu ele alan Serkan Erdoğan “Demir Çağı ve Helenistik Dönem Tunceli” yüzey araştırmaları hakkında yaptığı çalışmalar doğrultusunda Şah Hüseyin Beyler Türbesi, Çemişgezek Köy Kiliseleri (Mırnahi ve Sekrek Kiliseleri), Hozat Segedik Kilisesi ve Segedik Kaya Mezarları, Pertek Zeve Üryan Hızır Türbesi, Düzgün Baba, Hozat Ergen Manastırı’nın tarihi ve yapısı hakkında görseller paylaştı.
DERSİM İNANÇ GELENEĞİNDE ULU OLAN TABİATTIR
Ardından toplumsal yapı ve inanç bağlamında Dersim Aleviliği konusunda konuşma yapan Doğan Munzuroğlu, şunları söyledi:
“Aleviliğe genel anlamda baktığımızda insan yücedir. Hak insanın suretinde ortaya çıkar. Vahdeti vücut felsefesi de buna bağlıdır. Fakat Dersim’de doğa yücedir. İnanç evrimleşmesinde insanın üstünlüğüne dayalı bir aşamaya geçilmemiş zannedersem. Çünkü insanlar öncelikle nesneleri kutsadılar. Güneşi, ayı vb. daha sonra insanı ve insanın kerametini kavramaya başladılar. Kendilerine dönüp özlerini sorgulamaya başladılar. Dersim inanç geleneğinde ulu olan tabiattır. İnsan doğayla barışıksa onu çözebilmişse ulu olabiliyor. Bizdeki bawa ve dervişler doğayı anladıkları için, doğanın sırrına erdikleri için uludur.”
DAĞDAN TAŞTAN CANLILARDAN RIZALIK ALINIR
Paneldeki diğer konuşmacılardan Nesimi Genlik ise doğanın Alevilik inancındaki yerini şöyle ifade etti:
“Ağaçların, suyun kaynağı, dağın taşın kaynağı bunların insanların solunumunda, hayvanların beslenmesinde, doğanın yeşilliğinde suyun göğe çıkıp yere inmesi tabiatın dengesidir. Biz Aleviler bunlara inanıyoruz. Sadece 72 millet değil bizim inancımız. Şekli tabiat veriyor insana. Suda çeşit çeşit balık var. Semada çeşit çeşit kuş var. İnsanlar bir şey keşfetmiyor. Doğada her şey var. Aklı çalışan insanlar yeni şeyler yeni yeni doğaya hakim olmak istiyorlar. Uçan kuşun dışkısı toprağa bereket olarak iniyor. Kin ve nefret beslemeyiz. Bizim inancımızda en önemli şey ruh temizliğidir.
Eskiden bir yere gidildiği zaman dağdan, taştan orada yaşayan canlılardan rızalık istenirdi. Biz buraya geldik siz su kullanıyorsunuz. Bazı hayvanlar otlanacak denirdi. Ortak yaşayanlar için biz de geldik denilip rızalık alınırdı. Ama o söyleyen insana kimse demiyor ki böyle bir şey yap. Dağa, taşa, doğaya, aziz suya olan ruhen isteğidir. Bu ortak yaşamda dağdan, taştan, canlılardan rızalık isteyen birisi doğanın verdiği birikimle bunu söylüyor.”
Konuşmacı Hüseyin Çakmak da Alevilik’te hukuk sisteminden ve bunun kavramlarından bilgiler aktardı.