Erdoğan, okuduğu şiirden dolayı hapis cezası almıştı. “Düşünce özgürlüğü” kapsamında asgari düzeyde demokratların tümü de karşı çıkmıştı bu haksız duruma. Karşı çıkılmalıydı da. En belirgin ses ise Ahmet Kaya’nındı. -ki hala övünür Erdoğan- O vakitler yüzüne serpiştirdiği imgelerle şair kılıklıydı. Hatta hala yoksuldu. Bir diktatöre payende olan Ziya Gökalp’in şiirini okudu. Dünyada diktatörlere şiir yazanlar da var. Ancak Erdoğan şiiri, şair olmak için değil, şiirin haşmeti ile basamak atlamak için okudu. Şair olmadı ama diktatör olduğu aşikar.
Hala kürsüde ara sıra nara atarak şiir okuduğunu sanıyor. Ona göre şair dediğin; ya Ziya Gökalp ya Nihal Atsız’dır. Hatta en iyi örnek Necip Fazıl ve Ezra Pound’dur. Necip Fazıl ilk yıllarında sol eğilimi belli iken, sonradan Menderes’e yamandı. Ezra Pound ise ilk çıkışında Amerika’da sosyalistti. İtalya’ya kaçıp Mussolini’ye methiyeler dizdi. Şiir bu kime yazılsa şımarır, kabarır ve kime yazarsan onun şairi olursun. Bunlar sarayların ve diktatörlerin şairleridirler. Birkaç şarlatanla şiir yere mi düşecekti? Elbette değil. Mayakovski’den, Boris Vian’a, Neruda’dan Lorca Garcia’ya, Nazım’dan Ahmed Arif’e kadar halkın kavgasında silah çatmış şairler vardır. Diktatöre değil halkın yüreğinden mazhar olan şairin şiiri öyle kolay diz kırmaz.
Şair dediğin hapiste olur kardeşim! Dışarıda olmak için diktatör olmak lazım. Ancak şiirin vicdanına talip olmuşlar diktatör olmaz işte Fadıl gibi şair olur. Korktular. Sokakta şiir, dağda şiiri, ne bu, kim yazıyor? Sanat adına en küçük karşı kıvılcımı bu iktidar anında söndürüyor. Neden mi? Ağaca bir kitap verirler de rahatını bozarlar diye. Şair bu, belli mi olur! Bak ne güzel duruyor odunlar, şimdi ne gerek kitap verip kıvılcım tutuşturmaya? Şair dediğin hapiste olur. Duvarlarla konuşur, kol saatinin kayışına sevgilisinin adını kazır. Beyaz fanila don siparişi falan verir.
Sakıncalı şair soyadından yırtamadı. Oysa içimizde en iyi nüfus cüzdanı ondaydı. Kocaman harflerle ÖZTÜRK yazılıydı. Korutmadı. Sakıncalı bulundu Fadıl Öztürk ve bir süre alıkonuldu. Yaklaşık bir hafta sonra salındı. Hasan Hüseyin’in tabiri ile; “ne içeri düşmek erkeklik ne dışarıda kalmak korkaklıktır.” Gene Hasan Hüseyin’in deyimi ile “ya bu neyin puştluğu?” Şairi mi korkutacaksınız? Diktatörlerin dünyasında her şey onun saltanatı için bertaraf edilebilir. Ama devrimci şaire laf anlatamazsın, anında cürümünü koyar: “Onlar benim dava arkadaşlarım” der ve kendini açıktan ihbar eder. Mesele içerde dışarıda olmak değil yeğen. Mesele halkını satmamaktır, o da şiirle haykıran şairdir.
Sıkıntı yok, mesele yok şairden yana, her şey açık net şeffaf. Para çalmak yok, taciz yok, sahtekarlık yok. Şiir var, dostluk var, Kürdün halini anlatmak, Alevinin nefesine dokunmak, kadının acısını duymak var onun şeceresinde. Doğduğu şehirden öğrenci devrimci olarak ayrıldı. Eylül oniki’de fişlendiğinde de devrimciydi on yıl ile fit oldu, çıktığında da devrimciydi. Kavganın çekici, örsü gibi yüreğini dağlardan denizlerden derledi ve devrimci demirci olarak döndü.
Aşk’a şapka çıkardı: “Dağlı bir kabiledir aşk, asla inmez düze” dedi. Ancak dağlı olan her şey devlet nazarında teröristti. Aşkın dağlı hali, devlet sayfalarında suçtu. O’nun şeceresinde ise aşk dağlıdır. Bir muammaydı, ser verdi de aşkı için sır vermedi. Beyoğlu’nun talaş zeminli meyhanelerinde tahta taburelerin dokuz sekizlik ritmine kulak verir, rakıya kıyıp su koymazdı. Homojeniteyi önemsemezdi. Geceye vuran saatlerde en güzel kadın Cezayirli’ydi onun aynasında. Yattı kalktı, girdi çıktı, hep dik durdu. Kalbi tekledi işi aşka vurdu. Arsızlık gerekli ölçüde hayata kamçıydı onun rehberinde. Hiç bir şairi kıskanmadı, iyi dizilmemişse: “İşte buna bıçak çekiyorum” derdi ve Xozat Garajından emanet aldığı ceketi omuzlardı. Öztürk soy ismini kazıdıkça çıkan resim biraz Şavaklı, biraz Pilvenkli, biraz Mazgirtli, ama en çok da şair bir devrimcidir Fadıl. Şairi tutuklarsan duvarın her tuğlasını örgütler. Dışarıda da kalas beyinlileri dilinin ustalığı ile perdahlar. En iyisi şair dediğin içerde olur! Ama duvarın neresi içerisi neresi dışarısı onu bilmem.
Politika