PİRHA- Aleviler, Alevi örgütlenmesini tartışmaya devam ediyor. Mevcut örgütlenme düzeyinin Alevi toplumunun ihtiyaçlarına cevap verip vermediğini, veremiyorsa çözüm önerilerinin ne olduğunu tartışmaya açtığımız yazı dizisinin 8. bölümünde 25. Dönem HDP’nin Alevi vekillerinden Mersin Milletvekili Çilem Küçükkeleş sorularımızı yanıtladı. “Aleviliği hikaye olmaktan çıkarmalıyız” diyen Küçükkeleş, özüne uygun olmayan bir örgütlenme modeli olduğunu vurguladı.
İnancın ruhuna uygun bir örgütlenme modeli olan Ocaklar ve Dergahlar sistemi üzerinden yüzyıllarca kendi kendisine yeten ve bu anlamda demokratik, çoğulcu karakterini koruyup günümüze kadar getiren Alevi toplumu kent kültürüyle birlikte yeni sorunlar ve bu sorunların doğurduğu ihtiyaçlarla karşı karşıya kaldı.
Buna cevap üretmek için özellikle 1990’lardan itibaren günümüze kadar çok sayıda dernek, vakıf, cemevi, dergah, federasyon kurarak inancıyla birlikte toplumsal varlığını sürdürmeye çalıştı. Ancak artan asimilasyon ve tekçi politikaların yoğunluğu da dikkate alındığında hem Alevi toplumunun ihtiyaçlarına hem de ülkemizin genel sorunlarına cevap olmada yetersiz kaldığı da bir gerçek.
Bu bilgiler ışığında aynayı kendi yüzümüze yani Alevi örgütlenmesine tutarak mikrofonu Alevi pirlerine, kadınlarına, kurum temsilcilerine ve bilinen isimlerine sorduk.
Dizi yazımızın bu bölümünde 25. Dönem HDP’nin Alevi vekillerinden Mersin Milletvekili Çilem Küçükkeleş sorularımızı yanıtlıyor.
Genel anlamda Alevi toplumununun örgütlenmesine baktığınızda tabloyu nasıl görüyorsunuz? Alevi toplumunun ihtiyaçlarına cevap veriyor mu? Yeterli buluyor musunuz? Bulmuyorsanız neden?
Öncelikle Alevilerin geçmişteki örgütlenme tarzlarına bakarsak eğer Ocak sistemi Alevilerin en ciddi örgütlenme tarzıdır. Bu örgütlenme modeli hiçbir bireyi dışında bırakmadan tek tek denetler ve hayatında ne gelip geçiyorsa her şeyi toplumsal bir içeriğe kavuşturur. Bu temelde hesap alıp verir. 1990’lı yıllar ile birlikte gelişen örgütlenme modeli ise bunun (Ocak sisteminin) tam tersi bir örgütlenmeye geçiştir.
“ÖZÜNE UYGUN OLMAYAN BİR ÖRGÜTLENME MODELİ VAR”
Aradaki en büyük tezatlık da şudur: Sizi görmeyen, kabul etmeyen, yok hükmünde yaşayan bir sistem içerisinde o sistemin ürettiği yöntemlerle kendinize çözüm yolları bulmanız meselesidir. En büyük aslında ayağının takıldığı diyelim demokratik Alevi örgütlenme halinin birinci noktası odur yani. Kendi özüne uygun olmayan, kendini görmeyen bir sistemin tariflediği yerden örgütlenmeye çalışması meselesidir.
“YANLIŞ BAŞLANGIÇ BAŞARISIZLIĞIN SEBEBİ”
Doğal olarak da birinci handikap aslında tarzla ilgili başlıyor zaten. Bunun da sebebi Alevi örgütleri bunu kurduğu için değil tam tersi, kentleşmeyle beraber savrulan bir toplumu aslında bir araya getirmek isterken, cenazesini bile devletsiz kaldıran, yerde bırakmayan bir toplumun nerede ritüelini gerçekleştireceği, nasıl yaşayacağı, her şeyi devletsiz kuran bir toplumun gelip devletin sistemine göre örgütlenme hali doğal olarak da en büyük handikaplarda biridir. Aslında birinci başarısızlık sebebi diyelim. Bütün örgütlenmeyi başarısız bulmuyorum. Daha güçlü olmamasının birinci nedenlerinden ilki aslında başlama halidir.
“ALEVİLİK BU DÜNYADA ÜÇÜNCÜ BİR YOLDUR”
Şimdi yanlış bir yerden başlayan bir örgütlenme kendini nasıl doğrultabilir, nasıl farklı bir yol verebilir meselesinde de en büyük yön verecek, doğrultacak, güçlendirecek şey Alevi toplumunun ta kendisidir. Bunu da nasıl yapabilir; içinde olarak, sözünü söyleyerek bunu yaparken de en çok aslında inancından feyz alarak yapması gerekiyor.
Şimdi bu örgütlenme tarzının en çok benzediği yer Türkiye’deki sol örgütlenme tarzıdır. Yani Alevi kurumlarının işleyişi, yöntemi, tarzı itibariyle kendine örnek, rol model aldığı yer soldur ve sol nerede ayağı takıldıysa bu kurumlaşmaların da aynı yerlerde ayağı takılmış durumdadır. Oysaki kendi inancından doğru farklı bir model yaratabilmiş olsaydı Aleviler solu daha güçlü kullanırlardı. Bir yol açıcı, başka yöntem bir üçüncü yolu tarif edebilirlerdi ki, Alevilik bu dünyada üçüncü yoldur. O var olanı kabul etmeyendir.
“BİRLİKTE OTURUP KARARLAŞMA YAŞAMALIYIZ”
Çeşitli çıkış yolları denedi Alevi kurumları. Mesela inanç önderleri mi bu kurumları yönetmeli yoksa tam tersi inanç önderleri başka bir yerde durmalı, başkaları mı yönetmeli? Buna ilişkin çok çeşitli tartışmalar geçirdiler aslında yaşadılar. Ama en önemli tartışma şu olmalıydı yani birlikte oturup kararlaşma olmalıydı. Başaramadığı kısım tam da bu yani. Her kurum kendi içinde tartıştı, bu kurumlar biraraya gelmedi, ortak tartışma yürütmedi, bu tartışma toplumsal ayağı açmadı. Çok söyleşmek gerekirken tam tersi çok ayrışma oldu. AKP diyor ya hani ‘Hangisini dikkate alacağız, çok kurum var.’ Tamam çok farklılık Aleviliğin özünde var zaten. Çok kurumluluk bu inanca denk düşen bir şey. Tekliğe karşıyız çünkü biz. Bu örgütlenme modelinin birinci başarısızlığı şuradan başladı: Bu toplum daire yani çemberi örnek alan bir toplum ama kurumlaşması dikey oluşuyor, tam tersi yani.
“SİSTEMİN ÖNERDİĞİNİ YAŞAMAK ZORUNDA MIYIZ?”
Bir başkandan başlıyor bir hiyerarşi kuruyor ve bu hiyerarşi toplumun özüne denk düşen bir şey değil. Eşit nasıl oturacak? Birinci sorunun cevabı bu yani. Bu kurumlarda toplum eşit nasıl oturacak? Başkan hakikaten sistemin önerdiği bir başkan. Peki, sen sistemin önerdiğini yaşamak zorunda mısın? Sistem camiye de git diyor ama gitmiyoruz değil mi? Sistemin önerdiğinden nasıl çıkacağız? Kendimizi nasıl yaşayacağız? Kendi örgütlenme modelimiz neydi? Ocakta ne yapıyorduk, nasıl bir araya geliyorduk, ne için dara duruyorduk?
Bütün bunların yeni baştan kurumlarda tartışılması gerekiyor. Bu yapı şunu açıkçası götürüyor: Alevilik üzerine büyük cümle kurmak ama inancı hiç yaşatmamak pozisyonuna maalesef ki dönüşüyor. Çünkü dediğim gibi örgütlenme modeli, sistem içinde olması, dernekler yasasına kanuna göre olması, bu kanunu oluşturanların sizi hiç görmemesi toplamda bir bütün özünüze uygun örgütlenmenizin önünde büyük bir engele dönüşebiliyor.
“ALEVİLİĞİ HİKAYE OLMAKTAN ÇIKARMALIYIZ”
Neye bakacağız? Aleviliğe bakacağız. Yani Alevilik, çok üzgünüz ki, birilerinin anlattığı sanki geçmişte yaşanmış bir hikaye ama bugün yaşanması imkansız bir şeye dönüştü.
Neydi Alevilik, kimdi dersek hepimizin annemizin babamızın ecdadımızın anlattığı hikâyelerden kuruyoruz. Ama bugün Alevilik ne? Bununla biraz ilgilensek, aslında bugün nasıl yaşayacağız, hayatımızı ne kadar kapsayacak, nerede tutabiliyoruz tartışmasını doğru yürütsek, aslında hikaye olmaktan çıkartırız. Doğal olarak da kurumlarımız şuna dönüşüyor; sanki geçmişte anlatılan bir şeyi ileten ama gerçekte var olmayan bir şeyden bahsediyormuş pozisyonuna dönüşüyor.
“ALEVİ OLURSAK SİYASET YAPAMIYORUZ, SİYASET YAPARSAK ALEVİ”
Evet faşizmle karşı karşıya kaldığımız bir ülkede yaşıyoruz. Yani o kadar çok her şey geliyor bize de değiyor ki şuna dönüşüyoruz: Yani topyekun bir mücadele. Peki, bu topyekunde kendimizi nasıl anlatacağız, kısmı soru işareti olarak kalmaya devam ediyor. Mesele bu.
Alevi olursak siyaset yapamıyoruz, siyaset yaparsak Alevi olamıyoruz, kurumlaşırsak yöntemini devletten alıp yapıyoruz, kurumlaşmazsak da savrulup gidiyoruz. Böyle bir sürü handikabın içinden çıkmanın yolu yöntemi bence bir araya gelmek. Birlikte sohbet etmek. Yani birilerinin karar verdiği, uyguladığı ya da birilerinin kurduğu yerde kendimizi ifade etmek yerine kurulan yerin nasıl yürümesi gerektiğini ortak tartışmamız gerekiyor.
“ALEVİ OLABİLMEMİZ İÇİN TOPLUMSAL OLMAMIZ ŞART”
Her şeyi yeniden bugüne uyarlamamız gerekiyor. Musahiplik diyoruz bir hikaye gibi geliyor. Bugün niye yaşanmıyor? Yaşanmasının önündeki engel ne? Ya da bugün hangi yöntemlerle yaşayabiliriz? Belki hepsini anne babamız gibi yaşayamayız ama şehire geldik burada nasıl yaşarız? şeklindeki soruların hepsine cevap bulmamız gerekiyor. Çünkü net olan bir şey var ki Alevi olabilmemiz için toplumsal olabilmemiz şart. Bir lokma yapıyorsak dağıtabilmemiz gerekiyor. Evimizde kendimize değil yani. Doğal olarak da toplumsal, bir arada yaşamamız gerekiyor.
Birarada yaşamamızın yolu, yöntemi nedir? Biraz kurumlarımızla, biraz evlerimizi birbirimizin çevresinde tutmak, biraz birarada oturmak. Mesela İstanbul’da biliyoruz belli Alevi mahalleleri var. Buralarda biraz güçlenmek gerekiyor. Buralarda biraz örnek rol modeller ortaya çıkarmak gerekiyor ki bir sonraki nesile taşıyabilir miyiz riskiyle bu kadar karşı karşıya kalmayalım.
Alevi derneklerinin talepleri eşit yurttaşlık, ibadet ve inanç merkezlerinin kabul görmesi gibi özünde Türkiye’nin demokratikleşmesi talebi var. Bu konudaki çaba yeterli mi? Neler yapılabilir?
Birinci tehlike dediğim gibi karşının size çizdiği yol ve yöntemlerle mücadele etme ihtiyacı duyuyorsunuz. Size ne diyor soruyor yani ‘Kimsiniz, nesiniz, ne istiyorsunuz?’ Sizde sürekli bunu tarif etmek durumunda kalıyorsunuz. Biraz bu ihtiyaçtan çıkmış, yani kısıtlı maddelerdir yani. Birebir Aleviler sadece bunu mu talep ediyor? Bu yerine gelirse evet Alevilik bu ülkede var mı olacak? Hayır değil yani. Bir talep oturulmuş, üzerine konuşulmuş, tartışılmış ve oluşturulmuş ama bugüne geldiğimizde 20 yıl önceki taleplerimizdir yani. 20 yıl önce başladığımız noktadır.
“ENERJİMİZİ BOŞA HARCAMAYALIM”
Bugün yeni bir noktada başlamak gerekiyor. Bunun için ne yapmak gerekiyor? Oturup konuşmak gerekiyor. Zorunlu din dersi meselesi bitti bu ülkede. Zorunlu din eğitimi var baştan sona. Şimdi biz hala diyebilir miyiz zorunlu din dersleri kaldırılsın. Şimdi cemevlerimiz yani çok anlamsız bir enerjidir. ‘Cemevlerimiz ibadethane sayılsın’ kim sayacak? Bizi yok sayanlar. Peki biz saymadık mı? Bunun bir kıymeti yok mu, bir değeri yok mu? Çok kıymetlidir. Yani üst üste koyduk yaptık buraları, yani bir devlet desteğiyle değil. Başardık ve ibadethanemizdir yani. Bunun ne açıklamasını yaparız ne mücadelesini veririz. Bunun için kapımıza dayanana hesap vermeyiz ve doğal olarak da başardığımız şeyin niye mücadelesini yapmaya devam ediyoruz sorusu var. Böyle bir enerji harcayacak günde miyiz? Hayır değiliz.
“OTURUP TALEPLERİ YENİDEN TARTIŞMAMIZ LAZIM”
Mesela mezar yerlerimiz diyelim ki taleplerden biriydi. Seyit Rıza’nın mezarı gibi. Yani kayıp mezarlardır bunlar, kefensiz mezarlardır. Talep ediyoruz. Yeri neresidir? Devlet birini hem idam edip hem mezarını kaybedebilir mi? Doğal olarakta bu gerçek güncel bir taleptir. Yeni baştan yeni talepleri oturup, konuşup, tartışmamız gerekiyor.
Doğal olarak da bahsedilen talepler üzerine söz söylemek artı bir enerji tüketimidir. Güncel olanlar güncelliğini korumaya devam eder. Ama güncel olmayanları bir kenara koyarız ki, bizi hala bizim çevremizde duranlar da oradan okumaya devam etmesin. Şimdi Alevi olmayan demokrat birine sorun ‘Aleviler ne istiyor?’ derki ‘Zorunlu din dersleri kaldırılsın’. Niye bunu der? Çünkü biz hala bu cümleyi kurmaya devam ettiğimiz için. Bunun hem bizde değişmesi hem bizim yansımamız olduğu çevrelerde değişmesi gerekiyor. Doğal olarakta yeni baştan oturup bu taleplerin konuşulmaya ihtiyacı var.
“KARŞININ ÇÖZÜM YOLUNA İKNA OLDUK”
Bir şeyi yaparken önce şu tarifi mutlaka koymalıyız: Biri bize bir çözüm yolu öneriyor değil mi. Diyor ki ‘Dersim Katliamı’na ilişkin çözüm yol ve yöntemi budur. Böyle yaparsanız yüzleşilmiş olur ve çözüm olur.’ Bunun böyle olduğu bize söylenen kısmı. Peki, biz bunu tartıştık mı? Gerçekten böyle mi çözmek istiyoruz, bizce çözüm yolu bu mudur? Değil. Bu karşının çözüm yolu. Hemen şekillenmeye başlıyoruz onun önerdiği yolda yürüyüp çözme noktasında. Neye dönüştü sürekli oyalayan, bir dönem gevşeten ama bir dönem baskıya dönüştüren bir olaya dönüştü. Ama biz kendi çözüm yolumuzu koysaydık eğer ben inanıyorum şimdiye kadar çok yol almıştık yani.
Alevi toplumu diğer toplumsal muhalefet ile birlikte yol alırken rolünü oynayabiliyor mu? Daha verimli olabilmesi için neler yapılabilir?
Birincisi şöyle bir kaygı hep hissedilen bir şey: Biz devletin hedef aldığı bir toplum olarak yine hedef olmayalım, kaygısı Alevilerde çok hissediliyor. Çünkü geçmişte de ortak denediği çok fazla yol olmuş. Mesela 80 darbesinde Alevilerin katılımı, verdiği emek ve sonuçlanma şekli büyük bir hayal kırıklığı yaratmış. 80’ler hala Alevilerin hafızasında çok canlı yıllar. Çok işkence tezgahlarından geçmiş o yıllarda. Ama sonrasında bir yalnızlık duygusu var. Yani birlikte oldun ama başaramadın hali var.
“GERÇEK DOSTLAR İLE İLİŞKİLENİLMİYOR”
Şimdi bunu aslında aşmanın zamanı. Bunun üzerine bir şey koymanın zamanı. Hala o günü hatırlamak değil tam tersi gerçek dostluklarla bir araya gelme zamanı. Bu gidişatı nasıl görüyoruz dersek, mesela şöyle görüyoruz: Alevilerin bir araya geldiği, birlikte yaptığı işler de hep gerçek dostları daha arka sıralarda. Ama bugün ön sıralarda kimler var? Valiler var, kaymakamlar var, yani devlet erkanı gördüğü kesimler var.
“İLİŞKİLENDİĞİNİZ VALİ AKP FAALİYETİ YÜRÜTÜYOR”
Bu erkana şu soruyu sormadan bir araya geliyor. Sormalı. Beni tanıyor mu? Yok, inkar ediyor. Peki neden burada? Onun burada olması devlet mi?AKP mi? sorusunu sorması gerekiyor. Bugün valinin katıldığı her etkinlik aynı zamanda AKP’nin katıldığı bir etkinliktir. Çünkü özellikle son 2 yılda gördüğümüz şey şu ki bu valiler birebir AKP faaliyeti yürüttüler. Devlet faaliyeti değil ki, devlet faaliyeti yürütürken de hiç de bize eşit ve adil yaklaşmadılar ya da bizim valimizmiş, bize de hizmet etmesi gerekiyormuş, bizi de düşünmesi gerekiyormuş ruh haliyle hiç karşı karşıya kalmadık.
“BİRLİKTE DURMAZSAK KAYBEDERİZ”
Aslında en çok karşıtlığı kime Alevilerin? AKP’ye değil mi. Ama temas kurduğu çevre maalesef ki bu yol ve yöntemle orası oluyor. Buradan çıkması kesinlikle şart ve kiminle temas kurması gerekiyor dersek güvenilir güçlerle, mazlum güçlerle. Yani yarınının ve dününün ne olduğunu bildiğimiz güçlerle ya da neyi hedeflediğini iyi bildiğimiz güçlerle.
Birlikte durmazsak kaybedeceğimiz noktasında çok eminiz. Bunda Alevi toplumu çok net yani. O zaman birlikte durmanın yol ve yöntemlerini bulup duralım. Duralım, ama dururken de şunu yapalım: Hem Alevi olalım Alevi olduğumuzu unutmayalım, hem de en kapsayıcının biz olduğumuzu unutmayalım. Yani bugün bir demokrasi cephesinde sosyalistlerin, CHP’nin, HDP’nin, kadın hareketinin bir araya gelmesinde maya olacak kesimin biz olduğunu unutmayalım. Biz orada iyi, güçlü durmadığımız için demokrasi cephesi de güçlü duramıyor maalesef. Hem birlikte hareket ettiğimiz siyasi grupları, hem birlikte hareket ettiğimiz inanç gruplarını, hem dost gördüğümüz kurumları oralara çekmek, orada birlikte durmak bizim görevimiz.
Turabi KİŞİN/PİRHA
YARIN: DOSYA 9
Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Genel Başkanı Muhittin Yıldız Alevi örgütlenmesini değerlendiriyor.