1960’lı 70’li yıllarla birlikte başta batı metropolleri olmak üzere kentlere göç etmek zorunda kalan Alevi toplumunun yaşamını ve inancını eskiden olduğu gibi sürdürebilmesinin koşulları önemli oranda ortadan kalkmış oldu.
İnancın ruhuna uygun bir örgütlenme modeli olan Ocaklar ve Dergahlar sistemi üzerinden yüzyıllarca kendi kendisine yeten ve bu anlamda demokratik, çoğulcu karakterini koruyup günümüze kadar getiren Alevi toplumuna dayatılan yeni yaşam koşulları kendisiyle birlikte yeni ihtiyaçları da doğurdu.
Ait olduğu coğrafyanın dilinden, kültüründen, yaşam ve inanç felsefesinden şu veya bu gerekçeyle kopup kent yaşamına mecbur kalan Alevi toplumu, egemen kültürlerin ve özellikle Sünni devlet İslam anlayışının baskısı altında yok olma kaygısıyla karşı karşıya kaldı.
Belli bir bocalamadan ve özellikle Maraş, Çorum, Sivas katliamlarını da yaşadıktan sonra bir arayış içine girdi. 1990’lı yıllarla birlikte günümüze kadar çok sayıda dernek, vakıf, cemevi, dergah, federasyon kurarak inancıyla birlikte toplumsal varlığını sürdürmeye çalıştı.
Bu kurumlar aracılığıyla günümüze kadar belli bir yol alındı. Ancak özellikle son zamanlarda artan asimilasyon ve tekçi politikaların yoğunluğu da dikkate alındığında geldiğimiz noktada gerek Alevi toplumunun ihtiyaçlarına gerekse ülkemizin diğer sorunlarına cevap olmada yetersiz kalındığı da bir gerçek.
Bu bilgiler ışığında aynayı kendi yüzümüze yani Alevi örgütlenmesine tuttuk. Mevcut örgütlenme düzeyinin Alevi toplumunun ihtiyaçlarına cevap verip vermediğini, veremiyorsa neden veremediğini ve çözüm önerilerini Alevi pirlerine, kadınlarına, kurum temsilcilerine ve bilinen isimlerine sorduk.
Görüş aldığımız isimlerin önemli bir bölümü mevcut örgütlenme modelinin yetersizliğinden bahsederken, çözüm önerisi olarak da geçmişte bu toplumu var eden ocak ve dergah sisteminin esas alınarak günümüze uyarlanmasına işaret ettiler. Özellikle birliğe ve birlikte hareket etmeye çok vurgu var. Tabi farklı görüş ve önerileri olanlar da var.
Bir yazı dizisi olarak yayınlayacağımız bu görüşlerin ilk bölümünde Mıstık Dede olarak da bilinen Ağuçan Ocağı pirlerinden Mustafa Genç’e yer verdik.
Mevcut Alevi örgütlenmesine genel anlamda baktığımızda tabloyu nasıl görüyorsunuz? Yeterli görmüyorsanız çözüm önerileriniz nelerdir? şeklindeki sorularımızı Pir Hasan Genç şöyle yanıtlıyor:
Alevi örgütlenmesinin yeterli olmadığını görüyorum. Çünkü farklı şeylerle içimize giriyorlar. Bölünmeye neden oluyor. Gerçek Aleviliği anlatmak için örgütlenmemiz gerekiyor. Birlik olmamız gerekiyor. Çünkü bilimsel olarak Alevi inancı Reya Heq yoludur. Hakla Hak olmaktır. Hakkı insanda, doğada aramaktır. Bugün cenaze erkanlarımız Alevi erkanına göre yapılmıyor. Nedeni nedir, asimile etmek için, değiştirmek için her çareye başvuruyorlar. Götürüp farklı kişilerle kendi çıkarları doğrultusunda, kendi imkanlarını sağlamak için her türlü harekete başvuruyorlar. Biz de diyoruz ki biz Alevi ocak pirleri olarak, Dersim Alevi ocak pirleri olarak gelin bir araya gelelim. Gerçek Aleviliği Reya Heq yolu neyse onu halkımıza, milletimize, insanımıza anlatalım. Bugün Aleviliği bilimsel olarak asimile etmek için her çareye başvurulmuş. Gerçek anlamda baktığımız zaman 1924’te Diyaneti kurdukları zaman Aleviliği farklılaştırmak için farklı yorumlar getiriyorlar.
“ALEVİLİK, HAKKI İNSANDA VE DOĞADA GÖRMEKTİR”
Gerçek Alevilik bunların işine gelmiyor. Çünkü Alevilik Hak ile Hak olmaktır. Hakkı insanda ve doğada görmektir. Getirip farklı yerlere bağlamak için Baba Said gibi Gürcü kökenli midir, Çerkes kökenli midir, herhalde Çerkes kökenlidir. Alevilik ile yakından uzaktan ilgisi olmayan bu kişiye Aleviliği yazdırıyorlar. Bugün cemevlerinde yaptıkları gibi. Biz de diyoruz ki bunlar olmasın gelin Reya Heq yolumuzu birliğimizi, beraberliğimizi sağlayalım. Gerçek anlamdaki Aleviliği anlatalım. Çünkü Alevilik olmuyor neden olmuyor: Zorunlu din dersleri koymuşlar. 1925’te çıkan Tekke ve Zaviyeler Kanunu’nda Alevilik tamamen yasaklanmış. Alevilik bugüne kadar ben çok iyi biliyorum, biz gece cem tuttuğumuz zaman gece saat 11-12’lerden sonra bekçiler, nöbetçiler dikiyorduk ki gelip bizi baskı altına alıp götürmesinler. Çünkü Alevilik büyük suçtu o dönemlerde. Bu 1970’lere kadar böyle devam etti. Aynı zamanda Tekke ve Zaviyeler Kanunu çıktıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti Şark İslam planını da çıkardı. Şark İslam planından amaç da farklı inançlardan olanları da yok etmek anlamındaydı.
Türkiye Cumhuriyeti laik diyorlar. Laik olan bir ülkede Diyanet olur mu? Tek mezhep diyorlar. Diğer mezheplerin hiçbirini tanımıyor, Şark İslam planı da aynı tek millet. Bu topraklarda yaşayan binlerce farklı ırktan olan insanlarımız var. Sen bunları yok sayıyorsun, tek diyorsun. Bu bilinçli olarak yapılmış Aleviliği asimile etmek için.
Bizim Kur’an-ı Kerim’e bakış açımız farklı. Bizim Hz. Hüseyin’in duruşuna, batıni anlayışla bakışımız vardır. Her şeyi insanda ve doğada görürüz. Biz Hakkı insanda ve doğada ararız.
“12 OCAĞIMIZIN HEPSİ AYNI”
Birbirimizle eşit olmamız lazım. Beraber ve birlik olmamız lazım. Kimseyi kimseden üstün görmeyiz. Dersim Alevi örgütlenmesinin 12 Ocağı vardır. Hepsi birbirine bağlıdır. “El ele el Hakka.” Hakkı insanda aradığımız gibi ondan üstün görülmez hepimiz eşitiz. Nasıl ki biz diyoruz Munzur Babamız, Tujik Babamız, Düzgün Babamız, mesela Ağuçanımız, Üryan Hızırımız, Baba Mansurumuz, Derviş Cemalimiz, Şıh Çobanımız ismi ilk aklıma gelen bu 12 ocağımızın hepsinin aynı olduğunu söyleriz.
Birliğimizi, beraberliğimizi sağlamak için de Alevi ocak pirlerinin bir araya gelip bu konuda birleşmesi gerekiyor. Şimdi bunlar aramıza bölücülük koyuyor. Kendi çıkarlarını sağlamak için, egemen sınıflar kendine göre bir alan yaratmak için. Bugün 1921, 1924, 1960 anayasalarını incelediğimizde, sürekli günümüze kadar egemenler kendine göre nasıl bir din yaratmışsa sınıf olarak bunu yaratmış. Ben de diyorum ki birliğimiz, beraberliğimiz olsun. Reya Heq yolumuz neyse “ El ele el Hakka” diyerek birlik olalım.
Alevi toplumunun eşit yurttaşlık, inanç, ibadet, eğitim özgürlüğü ve demokratik toplum gibi temel talepleri var ve bu uğurda yıllardır verilen bir mücadele söz konusu. Bu mücadeleyi yeterli görüyor musunuz? Daha güçlü sonuç almak için bu konuda neler yapılabilir? Demokrasi mücadelesi yürüten diğer toplumsal kesimler ile birlikte nasıl hareket edilebilir?
Şuanda verilen mücadele yeterli derecede değil. 1925’te Tekke ve Zaviyeler Kanunu çıkartıldı. Alevilik tamamen yasaklandı. O devam etti, bu zorunlu din dersleri ile onların farkı yok. Bugün de müfredat veriliyor. Bakın o Tekke ve Zaviyeler Kanunu ne ise zorunlu din dersleri de aynıdır. Müfredat da aynıdır.
“CEMEVLERİNİ ALEVİLİĞİ ASİMİLE ETMEK İÇİN AÇTILAR”
Sürekli birbirlerine yardımcı olmak için kendi kendilerine ayarlayıp çıkartıyorlar. Biz buna karşı örgütlenemiyoruz. Bazıları bu gerçekleri bilmiyor. Bazı pirler de bunu bilmiyor. Bilse tekçilik anlayışına karşı çıkar. Tek mezhebe karşı çıkar ve gerçekleri ortaya koyar. Şimdi düşünebiliyor musunuz tekçilik anlayışına karşı çıkılmıyor. Aynısının devamıdır. 1924’te neyse bugün de aynısıdır. 1970’lere kadar cemevleri yapılmıyordu. Cemevlerini aralarında toplanıp Aleviliği asimile etmek için açtırdılar. Devrimci hareketin içinde çok Alevi gençleri bulunduğu için ‘ne yapacağız?’ deyip ‘cemevlerini açtıracağız, rant yuvasına çevireceğiz’ mantığıyla yapıldı.
Süleyman Demirel ve Tansu Çiller’e, İran Başbakanı diyor ki ‘siz Alevileri Sünnileştiremezsiniz, bize bırakın biz Şiileştirelim’ dediği gibi. Bu daha 1992’de yapıldı. Bazı dernekler kurdular. Para verip o derneklerle Aleviliği asimile etsinler, Aleviliği değiştirsinler, diye. Cemevlerini de bu şekle dönüştürmek için, kendi egemenlikleri altına almak için biraz önce söylediğim Hz.Hüseyin’in duruşunu farklı yerlere götürüp bağlamak için.
“BİRLİK OLMAMIZ GEREKİYOR”
Biz diyoruz Hz. Hüseyin’e nasıl sahip çıkılıyorsa Seyit Rıza’ya, katliama uğramış bütün insanlarımıza da aynen sahip çıkalım. 14 masum paka nasıl sahip çıkıyorsak bu ezilen halkların tümüne sahip çıkmamız lazım. Çünkü biz diyoruz ki inançlar özgür olacak. Herkes kendi inancını inandığı gibi yaşayacak. Kimse kimseyi inancından dolayı suçlamayacak. Bir laiklik de budur. Ama yoktur Türkiye’de. Bizim Alevilik nedir? Enel Hak inancı ne ise biz onu yaparız. Ama bunların işine gelmiyor. Enel Hak diyeni de idam ediyorlar. Hallac-ı Mansur’u idam ettiler, Şeyh Bedreddin’i, Nesimi’yi. Hepsini yok etmişler. Pir Sultanları, Kalender Çelebileri. Osmanlı döneminde yapılan katliamlar cumhuriyet döneminde ortaya çıkıyor. Bizim birlikteliğimiz olmadığı için her türlü çareye başvuruluyor. Onun için ben diyorum ki zorunlu din dersleri, bu müfredat, tekke ve zaviyeler kanunu olduğu sürece Türkiye’de laiklik olmaz. İnançlar özgür olmaz.
Bütün demokratik örgütlerin bir araya gelip bu işe çözüm bulmaları lazım. Nasıl ki Alevi derneklerinin bir araya gelmesi gerekiyorsa bütün demokratik güçlerin bir araya gelmesi lazım. Çünkü bir ülkede yaşam için herkesin eşit olması gerekiyor. Eşit olunmalı, inançlar özgür olmalıdır. Yeterli derecede örgütlenmemiz olmamıştır. O bakımdan diyorum bizim örgütlenmemiz gerekiyor. Birlik olmamız lazım.
“ZİYARETLERİMİZİ YAKIYORLAR”
Nazım Hikmet 1400 yıllardaki Şeyh Bedreddin’i anlatıyor 13 sene hüküm yiyor. Vatan haini diye ilan ediliyor. Osmanlı döneminde neyse cumhuriyet döneminde de aynı şey oldu. Daha büyük katliamlar oldu. Dersim Katliamı o döneme denk geliyor.
Ziyaretlerimizi, Nişangelerimizi yakıyorlar. Biz Hakkı insanda ve doğada gördüğümüz için adamlar götürüp oraları yakıyorlar bile bile. Birlik beraberlik oluşmasın orası dağılsın asimile olsun diye. Zaten sürgünler de bunun içindir. Birlik ve beraberliğimizin olması şart. Olmadığı sürece bu yanlışlıklar olacak. Ben yeterli görmüyorum. Yeterli olsaydı, bu birlik beraberlik doğru dürüst olsaydı, belki bugünleri yaşamazdık. Birlik ve beraberliğimizle kardeşçe yaşardık.
Turabi KİŞİN/PİRHA
YARIN: DOSYA 2