Geride bıraktığımız günlerde Türkiye’nin değişik bölgelerinde farklı kesimlere yönelik işaretleme marifetlerine tanık olduk.
Buna alıştırılan bizler nedense hiç şaşırmadık.
Bu işlerin arkasında kimler var? Failler bulundu mu? Etkin bir soruşturma yürütülüyor mu?
Gibi soruları sormaya devam ediyor muyuz?
Hayır, sormuyoruz çünkü kanıksadık, alıştırıldık artık. Yapılanları, yapanların hakkı gibi görmeye başladık.
Demokratik muhalefet ve ilerici kesimler ne yapıyor?
Çoğu zaman açıklama yapma gereği bile duymuyor. Onların gündeminde Türkiye’nin ve dünyanın binbir çeşit devasa sorunları olduğu için ne zamanları var nede bir önemi.
‘Laikler’ ne yapıyor?
Onlar için Laiklik, Türk Ulusalcılığının bir enstrümanı dışında bir anlam ifade etmediği için zaten gündemlerinde yok. Onlar için Laiklik merkeze aldıkları dinin/inancın devlete hizmet etmesi yeterli.
Müslümanlar ne yapıyor?
Onlarda kendi içinde bir sürü parçaya bölünmüş durumda. Bir kısmı, zaten bunu yapan, hatta daha fazlasına kendilerini hazırlayanlar. Bir kısmı iki tarafı da idare edenler ve olanlara suskun kalanlar, belki de içlerinde alkışlayanlar. Geriye kalan çok az bir kesim ise bu duruma karşı çıksa bile sesini duyurmakta bir sürü engelle karşılaşıp iktidarın hışmını üzerine çekiyor.
Liberaller ne yapıyor?
Onlar için bunlar önemsiz şeyler, “gelir geçer işler”dir.
Milliyetçiler ne yapıyor?
Onlar büyük oranda bu işlerin ortağıdırlar. Irkçılıklarını inançsal bir kutsiyetle donatıp gazaya çıkarlar.
‘Ötekiler’ ne yapıyor?
Müslüman olmayan, Hıristiyan, Yahudi, Ermeni, Rum, Ezidi, Süryani gibi farklı inanç ve halklar saldırıya uğrasalar dahi ( ki sık sık saldırıya uğruyorlar) üzerlerine şimşekleri çekmemek için kamuoyuna açık tepkilerini ortaya koymaktan alıkoyarlar kendilerini. Sadece devletin resmi muhataplarıyla bazı görüşmeler yapıp kaygılarını iletirler.
Bir nevi görünmez olurlar. Bu görünmezlik sanki kendilerini kem gözlerden saklamak içindir. Zaten toplumsal yaşam da da bu kesimlerin görünmezliği genel kabul görmüş ve devlet bunun için elinden gelen her şeyi yapar.
Bu gurupların geçmişte yaşadıklarına bakınca ve şimdi bile isimlerinin küfür niyetine kullanılmasına bakıldığında aslında onların hangi psikolojiyle böyle davrandıklarına bir anlam verebiliriz.
Aleviler ne yapıyor?
Ne yapsın Aleviler? Onlarda adım adım ‘Ötekiler’ gibi davranmaya başlıyor. Tam bir kuşatılmışlık ve yalnızlık hissi günden güne artıyor. Belki zaten böyle değimliydi diyenler olacaktır. Evet, öyleydi ama her şeye rağmen kendi hanelerinde, kapalı toplumlarında, kendilerinin yarattığı ilişkiler ağı içinde yani ocak sistemi içinde bu güne geldiler. Şimdi ise bütün bu yarattıkları sistem, düzen büyük bir tehditle karşı karşıyadır.
Mevcut durumda Alevi kurumlarının bir kısmı zaten bir şekilde devletin ve iktidarın etkisindedir. Dolayısıyla sorunların çözümü ve açık tehditlere karşı kendisini sorumlu görmediği gibi asimilasyonda da ciddi roller üstleniyorlar.
Diğer kurumlar ise örgütlenme, toplumsallaşma ve yaşadıkları yönetim sorunlarından dolayı çözüm gücü olmakta bir hayli zorlanıyorlar. Yapılan baskı ve saldırılara karşı temsili heyetlerle ziyaretleri, resmi kurum yetkilileriyle görüşme ve yapılan tepki açıklamalarının ötesine geçemiyorlar. Bu çabalar toplumsallaşıp yeterince görünür olmadığında ve kitleselleşmediğinde mağdur olanlara merhem olup umut vermekten uzak kalıyor. Toplum kendisini yalnız, umutsuz ve çaresiz hissediyor. Her bir olay olduğunda b daha da artıyor. Toplumun yaşadığı kuşatılmış ve yalnızlığın bu kurumlar içinde geçerli olduğunu söylemek mümkün.
Devlet ne yapıyor peki?
Bu kadar baskı ve saldırı yapılıyor ama ne hikmetse hiçbirinin ne faili bulunuyor, ne etkin bir soruşturma yapılıyor, nede bir cezalandırma söz konusu oluyor. Bu son üç saldırının da failleri bulunmayacak, birileri bulunsa bile ceza almayacak.
Devletin ve iktidarın tüm pratikleri bu gibi saldırıları ve oluşan nefreti besleyen en önemli faktör değil de nedir?
Varın siz düşünün artık.
Malatya’daki ve İstanbul’daki çarpı işaretlerini, taşlı sopalı saldırıları kim yaptı?
Devlet ve iktidar bu işin neresinde?
O kırmızı boyalar devletin depolarından mı geldi?
Neyin hazırlığı yapılıyor?
artigercek