Suudi Arabistan’da olup bitenler, Ortadoğu’yu bir “mezhep savaşı” tehdidi altına aldı.
Bölgede İsrail’in güvenliğini tehdit eden ülkeler, bilindiği gibi teker teker tam dağıtılmışken, Mısır Müslüman Kardeşlerin elinden alınmış, Suriye ve Irak DAİŞ vahşetiyle yıkılmışken, Türkiye tam da bu sünni vahşet güçlerinin başına geçecekken Kobanê’de başlayan ve Raqa’da zirveye taşınan savaşta ağır bir yenilgiye uğramışken, bölgedeki devletler arası güçler oranı, İran bölgesel emperyalizmden yana değişti.
İran büyük bir hızla Arap ülkelerindeki Şia’ya dayanarak, inisiyatif almaya başladı. Şu anda Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan adım adım İran’ın hegemonyasına giriyor. Körfez ülkelerindeki Şia toplumları bu gidişi tüm Arap yarımadasına taşıyabilecek bir potansiyele sahip.
Bu durum Ortadoğu savaşının yönünü hızla değiştirdi. Sünni Arap Müslümanlığının başına Müslüman Kardeşlerle kurduğu ittifaka dayanarak geçme imkanını Türkiye kaybedince, ABD, tam anlamıyla kontrol ettiği Suudi Arabistan’la birlikte İran yayılmasını durdurma yolunu seçti.
Türk devletini yöneten Saray şu anda ABD’nin kıskacı altında kıvranıyor. Yapabileceği tek şey, ABD’yi İran ve Rusya ile ittifaka girerek tehdit etmek, “benim üzerine gelirsen Ortadoğu’da Rusya’nın ve İran’ın hegemonyası için her şeyi yaparım” şantajına başvurmak. Bunu yapıyor da. Aklınca kendini hem İran’ın “mezhep savaşı tehdidiyle” Türkiye’ye de müdahalesinden hem de ABD şemsiyesinden mahrum olduğu anda Rusya’nın hegemonyasına girmekten koruyacağını sanıyor. Tıpkı “hasta adamın” son döneminde olduğu gibi Abdülhamitvari “dengelerle umutsuzca” oynuyor.
Bir an için bu şantaj ve denge siyasetinin sonuç verdiğini ve ABD’nin Zarrab üzerinden Saray’ı tasfiye planından vazgeçtiğini düşünürsek, ortaya çıkacak olan şudur: ABD “Erdoğan’ın canını bağışlama” karşılığında ondan Suudilerle birlikte İran’a ve dolayısı ile Rusya’ya karşı aynı “Sünni mezhep cephesinde” yer almasını isteyecektir. Bilelim ki, kendi canı, malı, ailesinin geleceği adına, en olmadık ittifaklara giren Saray, ABD’nin bu dayatmasını memnuniyetle karşılayacak ve ordusu darmadağın edilmiş Türkiye’yi hem savaşa sokmaktan, hem de savaşın Türkiye içinde “Alevi Sünni” boğazlaşmasına yol açmasından bir an bile geri durmayacaktır.
Şimdi soralım: Bu “iki ucu kanlı değnek” politikasının yol açacağı sonuçlardan Türkiye’nin laikleri ve özgürlükçü Müslümanları dehşete düşmüyorlar mı? Saray’ın kendi şahsi “beka” davasının, büyük bir hızla Türkiye’nin “beka” meselesine döndüğünü görmüyorlar mı?
Görüyorlarsa, yapacakları biricik şey ellerini Kürt Özgürlük Hareketine gecikmeksizin uzatmaktır. Çünkü hem Türkiye’de, hem de tüm Ortadoğu’da bu gidişi durduracak olan “Sünni Müslümanlarla Şia Müslümanlarını” bir araya getirebilecek biricik politik ve sosyal güç Kürt Özgürlük Hareketidir. Hiçbir güç Kürt siyasi hareketini “mezhep savaşlarına” bulaştıramaz. Buna karşılık, Kürt Özgürlük Hareketi Suriye ve Irak’ta Sünni Müslüman toplumsal yapısıyla bütün Sünni Araplarla, aynı zamanda laik siyaseti ve kendi içindeki Alevi-Sünni birlikteliği sayesinde de tüm Şia Müslümanlığı ile diyalog kurabilir. Ve nihayet adım adım geliştirdiği “demokratik uluslaşma süreci”ne dayanarak, Ortadoğu’daki bütün halklar arasındaki her türlü etnik, dini, mezhebi ve kültürel çatışmayı önleme potansiyeline sahiptir.
Tabanda büyük çoğunluğu Alevi olan laiklere soruyorum: Siz bu gidişi Sünni İslamcı topluluklarla ilişkiye geçerek durdurabilir misiniz?
Sünni Müslümanlara soruyorum: Siz bu gidişi, Şia toplumuyla ilişkiye geçerek durdurabilir misiniz?
Bir de Merkel ve ortaklarına hatırlatalım: Türkiye ABD’nin iteklemesiyle İran’a karşı ya da Rusya’nın iteklemesiyle Suudilere karşı bir mezhep savaşına sürüklenir, ülke iç karışıklığa yuvarlanırsa, “mülteci tsunamisinden” yakanızı nasıl kurtaracaksınız? PKK, PYD sembollerini yasaklayarak mı?
O PKK ve PYD Avrupa halklarının güvenliği ve istikrarı bakımından da biricik güvencedir.
Soralım: Siz Hıristiyanlar mı Şia toplumlarıyla ve Sünni toplumlarıyla barış için diyalog kurabilir, yoksa bu toplumların bağrında yaşayan laik, aynı zamanda hem Sünni ve hem Alevi toplumlardan oluşan, saflarında tüm “demokratik ulus bileşenlerini” barındıran Kürdistan toplumları mı?
Rojava’ya bakın yanıtı bulabilirsiniz.