Galatasaray Lisesi önündeki eyleme, Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Pervin Buldan ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve çok sayıda kişi katıldı. Bu haftaki eylemde, 24 yıl önce Yüksekova’da kaybedilen Abdulselam Şahin’in akıbeti soruldu.
TANRIKULU: TERÖRİST KENDİLERİ
Eylemde söz alan CHP Milletvekili Sezgin Tarıkulu, her gün yargının kahreden yeni uygulamalarıyla karşı karşıya kalındığını belirterek, “Tahir Elçi dostumuza yönelik Diyarbakır Cumhuriyet Savcısının yaptığı paylaşımına ne diyeceğimi bilmiyorum. ‘Teröristin cenazesi’ demiş. Ona terörist diyenler, onun katillerinin ta kendisidir. CNN Türk’te hedef gösterenlerin ta kendisidir. Katilleri biliyoruz. Onlardan hesap sorana kadar bu meydanda olacağız” dedi.
BULDAN: TECRİT İNSANLIK SUÇU
Pervin Buldan ise, 22 yıldır Galatasaray Meydanı’nda adalet aradıklarını hatırlatarak, "Ancak kör, sağır, vicdanı olmayan bir adaletten adalet beklemek doğru değildir” dedi. Kaybedilen insanların "terörist" olarak ilan edildiği bir coğrafyada yaşadıklarını ifade eden Buldan, “Kürtleri katledip, terörist diyenler unutmasınlar, o katledilenler barışı savundular. Bu ülkeyi yönetenler insanlık suçundan vazgeçmedi. Tecrit uygulayanlar insanlık suçu işliyor. Burada adalet ve vicdan sağlanana kadar, kayıplarımızın faillerini bulana kadar mücadele edeceğiz” diye ifade etti.
Buldan ardından konuşan Hasan Ocak’ın ağabeyi Ali Ocak, geçen hafta savcının gözaltında kaybedilen Murat Yıldız’ın dosyasında gaiplik davası açtığını hatırlatarak, “Devlet bunda da aynı şeyi yapıyor. Sevdiklerimize ulaşıncaya kadar devletin kirli yüzünü ortaya çıkaracağız” diye konuştu.
AĞABEY BİLGİN: BU MEYDAN İKTİDARIN YÜZ KARASI
Kenan Bilgin’in ağabeyi İrfan Bilgin de, her Cumartesi, Galatasaray Meydanı’nda aynı şeyleri dile getirdiklerini hatırlatarak, artık diyecek bir şeyin kalmadığını söyledi. Tek taleplerinin kayıplarının faillerinin yargılanması olduğunu dile getiren Bilgin, “Bu meydan iktidarın yüz karasıdır. Devlet yetkilileri dönüp buraya bakmadı hiç. Bu insanlar sorgusuz sualsiz kaybedildi. Yetkililerin tek yaptıkları, 20 yıl sonra dosyaların kapatılması için ailelere haber vermektir. Biz katliamları yapanları teşhir etmeye devam edeceğiz” dedi.
ABDULSELAM ŞAHİN'İN HİKAYESİ
Haftanın açıklamasını okuyan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, 27 Kasım 1993 tarihinde gözaltına alınan ve kendisinden bir daha haber alınamayan 43 yaşındaki 6 çocuk babası Abdulselam Şahin'in dosyasını paylaştı.
Şahin’in Yüksekova’da 9 yıl kamu personeli kadrosunda imam olarak görev yaptığını belirten Yoleri, “Askerler tarafından gözaltına alınarak Yüksekova Jandarma Taburuna götürüldü ve ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Daha sonra ailesi ile birlikte Yüksekova’nın Mune (Yılmazlar) köyüne taşındı ve burada imamlık yapmaya başladı. 27 Kasım 1993 tarihinde Yüksekova’dan birkaç ay önce taşındığı köyüne gitmek üzere A.Ö.’ye ait Toyota marka araca bindi. Şahin’den o zamandan sonra haber alınamadı” diye anlattı.
Şahin’in kaybedilmesine ilişkin etkin bir soruşturma yürütülmediğini dile getiren Yoleri, ailenin 2012 yılında dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) 2012 yılında davayı AİHM’e taşıdığını ve 14 Eylül 2017 tarihinde görülen tek yargıçlı duruşmada “’Şikayette bulunulan olayların gerçekleştiği 1993 yılıyla, mahkemeye başvurunun sunulduğu 2012 yılı arasındaki ciddi zaman farkı dikkate alınarak’ gerekçesi ile başvuruyu kaybetme suçunun süreğenliğine aykırı biçimde kabul etmedi” diye ifade etti.
Şahin’in akıbetinin açıklanması ve faillerinin yargılanması talebinin karşılanmasının hukukun gereği olduğuna dikkat çeken Yoleri, Şahin ailesinin 24 yıldır yaşadıkları belirsizliğin sonlanması için adalet istediklerini söyledi.
OĞLUNUN MEKTUBU
Yoleri'nin ardından Abdulselam Şahin’in oğlu Ferdi Şahin’in yazdığı mektup Taylan Bekin tarafından okundu. Şahin’in kaleme aldığı mektup şu şekilde:
“Babam kaybedildiğinde ben 5 yaşındaydım. Bana söz vermişti uslu durursam birkaç saat sonra gelip beni alacaktı. Gün boyu nereye giderse beni de yanına götürecekti. Hiç yaramazlık yapmadan uslu uslu günlerce bekledim babamı. Ben beklerken evimiz de kalabalıklaşıyordu, ağlaşan, dövünen akrabalar, komşular doluşmaya başlamıştı evimize. Kimse ne olduğunu söylemiyordu bana sarılıyor acıyan sözler söylüyorlardı. Ben çok sıkılmıştım, herkes evimizden gitsin ya da ben gitmek istiyordum annemin eteğini çekiştirerek sadece tek şey söylüyordum; ‘Dayê ka bavê min ne hat’ (Anne hala babam gelmedi mi). Babam birkaç saat sonra geleceğim dediği halde hala gelmemişti. O bana hiç yalan söylemezdi, neden gelmemişti peki? Kardeşlerime soruyordum artık. Annem ağlamasın diye ‘Keko ka bavê min nehat?’ Her kapı çalışında yerimden fırlıyordum. Babam gelsin hemen çıkalım diye hazırda bekliyordum. 24 yıl geçti ben halen her kapı çalışında ‘geldi babam, babam geldi’ duygusundayım. Bu umudumu hiç yitirmedim. Beni onun gelmeyeceğini kimse inandıramadı ki öldüğüne inanayım. Bütün kayıp yakınları gibi babamızın ve adaletin peşinde olacağız. Babamı ve kayıplarımızı unutturmayacağız.”