Türk devletinin 12 Eylül’de kara mizaha konu olan gözaltı gerekçeleri ve mahkeme diyaloglarını hepimiz az çok biliriz. Nitekim 90’lı yıllarda da, günümüzde de kara mizaha oldukça cömert argüman oluşturan örnekler mevcut. Konuşma ve işitme engelliye slogan atma suçu yükleyen bir ülkeden bahsediyoruz...
Devletin Kürtlere tahammülsüzlüğü ve antidemokratik uygulamaları sınır tanımadan devam ederken, bu yöntemler Almanya’ya da taşırılmak isteniyor. Nitekim son yaşanan örneklerden bariz bir şekilde anlıyoruz bunu.
Geçtiğimiz Eylül ayında her yıl geleneksel olarak düzenlenen Kürt Kültür Festivali Almanya-Türkiye güç dengelerine kurban edilmişti. Bildiğiniz üzere Almanya İçişleri Bakanlığı 2 Mart 2017 günü eyaletlere gönderdiği bir genelge ile aralarında PYD, YPG ve YPJ’nin de bulunduğu çok sayıda Kürt parti ve kuruluşun bayrak/flamalarının yasaklanmasını talep etmişti. Bu yasaklamalar festival alanında harfiyen uygulanırken, Türk devleti tatmin olmamış olacak ki, ültimatomlarına devam etti. Neticede Türkiye’ye dostluk gösterisi olarak festivalde biyolojik ihtiyaçların bile yasaklanması ilerisi için de aslında mesajlar veriyordu.
Fakat festival yasaklarına damga vuran bir uygulama vardı ki Türkiye ve Almanya ilişkilerini zora (!) sokmuştu. Festivaldeki posterlere yönelik Köln polisi, “Mevcut yasal yoruma göre Öcalan’ın sadece sarı zemin üzerinde mavi gömlekli fotoğrafının bulunduğu posterlerin yasak olduğunu, onun dışındaki başka gömlekli ve başka zemin üzerindeki fotoğrafın (eli çenesinde olan) ve resimlerin yasak kapsamında olmadığını“ söylemişti. Alman polisinin bu hatası (!) alel acele İçişleri Bakanlığı tarafından düzeltilerek yasak kapsamının genişletileceği mesajı verilmişti.
Alman hükümeti kendilerine Nazi benzetmesi yapan Erdoğan’a bir dönem notalar göndererek yaptırımlara gideceği mesajlarını verirken, anlaşılan o ki çıkışları kamuoyu tepkilerini nötralize etme amacı taşıyordu. Hem Almanya, hem Türkiye için maalesef denge argümanı Kürtler.
Abdullah Öcalan’a ve Tüm Politik Tutsaklara Özgürlük“, “Faşizme Geçit Yok“, “Kürdistani ve Türkiyeli demokratik kurumlar üzerindeki yasaklamalara son“ sloganıyla gerçekleşen Düsseldorf mitinginde de Almanya’nın denge politikasını Kürtler üzerinden kurmaya çalıştığına bir kez daha şahit olduk.
Yürüyüşe kısa bir süre kala polis, ayakkabısından, çantasına her türlü ayrıntıyı hesaplayarak yasak kapsamını genişletti. Elinden gelse saç modellerine bile karar verecek kıvamda olan polis, eylem boyunca halkın güvenliğini sağlayacağına, halkı koruyacağına, halk kendini polisten korumak zorunda kaldı.
Tertip komitesinin özverili çabalarına rağmen kriminalize edilmeye çalışılan yürüyüşte, asıl provokasyonu da polisin kendisi yaptı. Yasaklı sembolleri gerekçe göstererek yürüyüş kolunun ilerlemesine izin vermeyen, biber gazı kullanmaktan çekinmeyen polise takdir ve teşekkürler de gecikmedi. Zira o sırada Dışişleri Bakanı Gabriel, meslektaşı Çavuşoğlu ile samimi pozlar veriyordu.
Türk devletinin antidemokratik uygulamalarını protesto etmek isteyenlere karşı, Almanya antidemokratik uygulamalar ile karşılık vermiştir. Yine miting alanında su dahil ihtiyaçların karşılanmasına yasak getirmiş, zaten kimseyi alana sokmayarak halkı TOMA’larla tanıştırmıştır. Bunu yaparken çocuklara dahi müsamaha göstermemiştir. Polisin bu tavrı üstleri tarafından takdir edilirken, Türk havuz medyasında memnuniyetlerini dile getiren yorumlar gecikmemiştir.
Geçen hafta insan hakları aktivisti Staeudner’in bırakılmasına yönelik, Almanya’nın eski başbakanlarından Gerhard Schröder’in Merkel’in bilgisi dahilinde Erdoğan ile görüştüğü ve bir takım pazarlıklar yaptığı ortaya çıkmıştı. “Kafalarda soru işareti bırakan bu görüşmenin bizlere neye mal olacağını da önümüzdeki günlerde göreceğiz“ demiştik. Nitekim görmek için çok beklemedik.
PKK yasağı çerçevesinde son 13 yılda 4 bin 500 soruşturma, 240 kişi hakkında da “yabancı bir terör örgütüne üyelikten” dava açıldı. Yine 14 Kürt siyasetçi cezaevinde hala tutuklu. Almanya Kürtleri kriminalize eden anlayıştan ve uygulamalardan vazgeçmelidir. Zira düşmanı Kürtler değil, birlikte el sıkışıp masaya oturduklarıdır.
Elif Sonzamncı