İnsanlar artık çocuklarını Türkiye’den kaçırıyorlar. Benim 1971 yılında yaşadıklarımın aynısı bütün Türkiye için geçerli olmaya başladı. Faşist baskı, din baskısıyla bütünleşti. Benim dönemimde din dersi seçmeli dersti, ben muaf tutulmuştum, sınıfta sanırım 2 öğrenciydik. Ama ilginç olan okulda başka bir aktivite olmadığından, dersten muaf bile tutulsam, sınıftan çıkamıyor ve dersi dinliyordum, sadece sınavına girmiyordum. O yüzden muaf tutulduğum dersi öğrenmiştim. Su olmadığında kireçle abdest almasını 11 yaşımda öğrenmiştim, buna benzer şeyleri biliyordum. Ama aklımda kaldığı kadarıyla, bizim zamanımızda dua ezberlemek filan yoktu, daha çok şartlar ve din savaşlarını öğretiyorlardı.
12 Eylül darbesinin hediyesi gelmekte gecikmedi ve önce ahlak dersi adı altında, daha sonra da din dersi tam bir Müslüman yetiştirmek amacıyla mecbur edildi. 77 yılında Türkiye’ye döndüğümde askere gitmemek için kazık kadar yaşımda lise I’e başlamış ve ahlak dersine giriyordum. Ahlak adı altında yine İslamiyet öğretiliyordu, öğretmenle çok tartıştım ve sonunda annem okula çağrıldı. 21 yaşında komik oluyordu bu yaşadıklarım.
Tek başına din dersi yeterli gelmemeye başladı ve imam hatip liseleri çoğaltılmaya başlandı. Eski yazılarımı okuyanlar anımsayacaktır, çok yazdım bu okulları. Meslek okulları amaçlı olan bu okulların amacından saptırıldığını yazdım yıllarca. Bu okulların kuruluş amacı, dini bilen imam yetiştirmekti. Ülkenin yıllık imam gereksinimi yıllara göre değişiyor ve artıyor. 10 yıl önceki ihtiyaç yıllık 5-6 bin civarındaydı. Bu okullar meslek okullarıydı ama doğal olarak da cinsiyetçiydi, çünkü kadınlardan din görevlisi olmuyordu. Kadınların imam ya da vaiz olması dinen caiz değil. Yani bu okullar sadece erkekler için kurulmuştu. Ama dediğim gibi kuruluş amacından saptırıldığı için kızlar da okula alınmaya başlandı.
İmam hatip lisesinden mezunlar sadece ilahiyat fakültelerine gidebiliyorlardı. Bunun eşitsizlik olduğu tartışması başladı yıllarca. Ben de bu tartışmanın içine daldım doğal olarak ve imam hatiplilerin üniversite sınavlarına girmelerine karşı çıktım.
Bu karşı çıkışım belki size ters gelebilir, demokrasiyi ve eşitliği savunan birisinin böyle düşünmemesi gerektiğini söyleyebilirsiniz, çünkü sadece bu açıdan baktığımızda doğru gibi gözüküyor. Oysa işin aslı öyle değil. Bir imam hatip mezununun kimya fakültesini kazanması onun dahiliğiyle eş orantılı çünkü. Kısaca anlatırsam, doğal olarak bir imam hatiplinin üniversiteyi kazanabilmesi için herkes gibi liseden mezun olması gerekiyor. Yani imam hatipten 12-13 dersi başarıyla bitirmesi gerek. Ancak bu derslerin hepsi din ağırlıklı, 2 ayrı dersi seçmeli olarak alabiliyorsun ve onlar da sadece 2’şer saat.
Tamam, mezun oldun, başarılı bir şekilde bitirdin okulunu ve doktor ya da kimyager olmak istiyorsun. Sınava girersen başaramazsın, çünkü fen dersleri okumamışsın. Yani ilahiyat dışında bir okula gitmek istiyorsan, normal liselinin derslerini de okuman gerekiyor. Yani son 3 yılını 26 ders okuyarak geçirmen gerekiyor. Bizim ülkemizde 26 ders okuyabilecek kaç çocuk var bilmiyorum ama bu mantık Avrupa’da olsa, sistemi bulanı çocuklara işkence yapmaktan önce hapse, sonra da tımarhaneye koyarlar.
Şimdi yeni bir sistem getirmişler ve çocuk evine en yakın okula gidecekmiş. Tam istatistikleri bilmiyorum ve sinirlerim iyice bozulmasın diye de bakmayacağım ama sanırım Türkiye’deki okulların yüzde 70’i imam hatip yapıldı. Anlayacağınız Türkiye’de artık din dersi mecburi değil, din okulu mecburi. Yani anlayacağınız din dersi mecburiyeti kalktı, yaşasın ülkeye demokrasi geldi, mecburi din dersi geldi…
Ahmet Nesin / Politika