Türkiye, Astana görüşmeleri sonucunda varılan mutabakata sadık kalmıyor.
Peki, Rusya bu duruma niye sessiz?
Ankara’nın sözüm ona Suriye’nin İdlib kentindeki çatışmasızlık bölgesinin güvenliği için gönderdiği askerler, gerçekte Kürtlerin denetimindeki Afrin kantonunu kuşatmaya çalışmaktadır. Türk askerleri, hiç de barışı sağlamaya dönük çalışan bir polis gücü rolünü oynamıyorlar. Tersine, Türkiye yanlısı silahlı muhaliflere destek sağlamakla meşguller. Türkiye’nin desteklediği bu güçler sadece Afrin’de değil Halep’in Minbiç kasabasında da Kürt güçlerine saldırı düzenliyorlar.
Yaşananlar sosyal ağlarda geniş biçimde tartışılıyor. Tartışmalara bakılırsa Türkiye yakın zamanda ‘Fırat Kalkanı’ harekâtına yeniden başladığını açıklayabilir. Bu harekâtın amacı da hiç kuşkusuz Suriye’nin kuzeyinde oluşan Kürt özerk bölgesini yok etmektir.
Hatırlatalım ki Halep’in kuzeyinde bulunan Afrin kentine Şam’la anlaşmalı olarak daha önce Rusya’nın askeri polis gücü yerleştirilmişti. Ruslar, Kürtlerin denetimindeki bu bölgelerde kendi polis gücü aracılığıyla izleme görevini de yerine getiriyorlar. Bu izleme, aynı zamanda çatışmasızlık bölgesinde amaca uygun olarak çatışmasızlığı sağlamak ve denetlemek üzere yürütülüyor. Söz konusu bölgeye Türk ordusunun ve bu orduya bağlı muhalif güçlerin yerleşmesi, Rus askerleri için de direkt bir tehdittir. Şimdilik büyük bir çatışma yaşanmamış olabilir ama durum giderek ciddileşiyor ve her an kontrolden çıkabilir.
Ankara, 2017 yılının başından bu yana işgal etiği Azaz’ın Seman kalesine yerleştikten sonra TSK ve ona bağlı silahlı güçler aracılığıyla Afrin’in Şareva ilçesine bağlı Iska köyüne saldırılar düzenledi. Türkiye’ye bağlı silahlı gruplar Halep’in kuzeydoğusunda bulunan Minbiç’e de saldırmaya başladılar. Bu bölge de ABD öncülüğündeki Koalisyon Güçleri’nin desteklediği Kürt güçleri tarafından korunmakta. Ancak Ankara, Koalisyon Güçleri’nin desteğini kabullenmiyor, saldırılarla durumu kendi lehine çevirmeye çabalıyor.
Türkiye uçakları geçtiğimiz günlerde Minbiç’e havadan broşürler attı. Bu broşürlerde yerel halk tehdit edilerek önümüzdeki günlerde tehlikeli gelişmelerin yaşanacağı ve “her ne pahasına olursa olsun güçlerinin kenti ele geçirecekleri” yazıyordu. Ankara’nın hedefinde Kuzey Suriye’yi işgal etmek olduğu, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemlerinden de anlaşılmaktadır. Erdoğan açık bir dille “TSK İdlib’deki hedeflerine ulaştı. Her an Afrin’e vurmak için hazırdır” diyor.
Erdoğan bu açıklamaları TSK ve desteklediği silahlı güçlerin İdlib işgalinden sonra, özellikle Afrin’i 3 taraflı olarak kuşattıktan sonra yaptı. Afrin tamamen kuşatmaya alınmış durumda. Afrin’in sadece güneydoğu tarafındaki ince bir hat üzerinde bulunan Beşar Esad’a bağlı ordunun denetimindeki bölge üzerinden dışarıyla bağlantısı kalmış.
Şam yönetimi gelişmeler sonrasında bir kez daha Türkiye’yi Suriye topraklarını işgal etmekle suçladı. Şam, Türk ordusunun derhal Suriye topraklarını terk etmesini talep etti. Rusya’nın askeri / siyasi yönetimi ise henüz Ankara’nın girişimlerine ilişkin bir açıklama yapmış değil. ABD yönetimi de sessizliğini korumakta. ABD, bir taraftan Ankara’nın yaptıklarına göz yumarken diğer taraftan Kürtleri desteklemeye devam ediyor.
Kürt askeri güçlerinin öncülüğündeki silahlı birlikler ülkenin doğusundaki Deyrezor’da petrol yataklarının bulunduğu bölgede büyük bir ilerleme sağladı ve bu bölgelerin bir kısmını özgürleştirdi. Kürtlerin öncülüğündeki birleşik güçler Suriye güçlerinden daha hızlı ilerlemekte. Hali hazırda Al Omar bölgesinden Al Tanak bölgesine kadar uzanan ve içinde Tanak, Tayani, Maleh, Mıqat, Qahar, Azrak ve Yarnof petrol yataklarının bulunduğu bölge bu güçlerin denetimindedir. Kürtlerin öncülüğündeki birleşik güçler Meyadin kasabasına bağlı Havi Diban köyünü de kurtardılar.
Kürt güçlerinin bölgedeki ilerlemesi hem Şam, hem de onu destekleyen Rusya ve İran için olumsuz bir durumdur. Ancak Türkiye’nin senaryosunu da desteklemiyorlar. Eğer Türkiye’nin senaryosu gerçekleşirse Suriye’nin kuzeyinde Kürtlere karşı savaşı başlatan Türkiye bölgeye askeri yığınak yapacak ve Kürtler bu nedenle güçlerini Suriye’nin kuzeyine kaydıracak böylece Suriye ordusunun ilerlemesine engel olamayacaklar. Bu durum açık ki Deyrezor’u teröristlerden özgürleştirmeyi zorlaştıracak. Böylesi bir gelişme sonrasında ABD’nin Irak sınırındaki Abu Kemal’de yeni bir askeri üs kurması da kolay olmayacak.
Söz konusu bölge, Irak ve Suriye sınırındaki önemli bir ulaşım hattı olarak stratejik konuma da sahip.
Moskova’nın tabloyu değiştirmesi için hala imkânları var. Rusya diplomatik yollardan da, farklı ilişkileri de kullanarak Erdoğan’a baskı uygulayabilir. Bu durumda Erdoğan olası işgal planlarından vazgeçerek asli görevi olan İdlib’teki çatışmasız bölge denetimine dönebilir.
Ama asıl soru şu: Moskova bu adımı atar mı?
Kabul etmek gerekir ki bu güçlü bir ihtimal değil.
Tedirginlik yaratan diğer bir konu ise Rus askeri polisinin güvenliğidir ki onlar 8 Eylül’den bu yana Afrin’de çatışmasızlığı denetliyorlar. Bir ihtimal, garantör olan ülkelerin bölgedeki temsilcileri Türkiye liderinin isteğini sınırlayabilir.
Rusya bir kaç konuyu iyi anlamalı. Ankara’nın Moskova’yla yakınlaşma isteği mecburi bir ihtiyaçtan kaynaklanmakta ve meşru bir temele dayanmamaktadır. Erdoğan’dan her türlü sürpriz beklenir.
Açık ki Türkiye dış politikası, Erdoğan’ın yürüttüğü politikadır. İktidar partisinin reytinginin düşmesi ve batılı elitlerin Türk lidere karşı olan rahatsızlıkları, Erdoğan’ın politik geleceğine ilişkin kuşkular yaratıyor.
Erdoğan, son dönemlerde epey gerileyen ‘yenilmez ulu sultan’ imajını onarmak istiyor. Ayrıca Erdoğan, Suriye’nin kuzeyinde ve Irak’ta her ne pahasına olursa güvenlik bölgeleri oluşturmak ve Kürtleri birbirinden kopararak izole etmeyi de amaçlıyor.
Bundan dolayıdır ki Erdoğan, ciddi bir yönelmeyle, uzun vadeli olarak İdlib’i işgal etti. Bunun geri dönüşü de sanıldığı kadar kolay olmaz. Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyindeki uzun vadeye yayılacak varlığı, ilerde büyük olasılıkla mecburen kabullenecek.
artigercek