Türkiye’de bir dava
Savcılık, sanığı eyleme, cenazeye katılmak ve siyasette aktif olan kişilerle ilişkide olmakla suçluyor. Sanık yaklaşık 5 aydır tutuklu. Davası yeni görülmeye başladı; ancak tutukluluğu devam ediyor. Sanığa yönelik bireysel bir suçlama ise yok. Alman Hakimler Birliği (DRB) Başkanı Sven Rebehn, sanıkla ilgili adil bir yargılama beklenmediğini söyledi. Alman hükümeti sanığın serbest bırakılmasını talep etti. Sanık yasak olan hiç bir şey yapmamasına rağmen hakkında 20 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Dava dosyası gizli tutuluyor.
Almanya’da bir dava
Savcılık, sanığı eylemlere, Newroz’a katılmakla ve aktif siyasetçilerle ilişkide olmakla suçluyor. Davası, altı aylık tutukluluk sürecinden sonra Eylül’de başladı. Tutukluluk süreci devam ediyor. Kendisine yönelik bireysel suçlama yok. Alman Hakimler Birliği (DRB) Başkanı Sven Rebehn davaya ilişkin henüz bir açıklamada bulunmadı. Alman hükümeti sanığın ceza almasını talep ediyor. Yasak olan hiçbir şey yapmamasına rağmen 10 yıla kadar hapis cezası alabilir. Eyalet Adalet Bakanlığı’nın sanığın neden cezalandırılmasını istediğine ilişkin bilgiler gizli tutuluyor.
Benzerlikler apaçık ortada
Hıdır Yıldırım, Dersimli bir Alevi Kürt. Yaklaşık 25 yıl önce hakkında çıkan tutuklama kararı ardından Almanya’ya geldi. Kısa süre sonra da büyüdüğü köy yakıldı. Yıldırım, PKK üyeliğiyle suçlanıyor. Bu da “yurt dışında bir terör örgütü” olarak kayıtlara geçiyor. Federal Kriminal Teşkilatı (BKA), PKK’ye karşı soruşturmaları sürdürdü; ancak fazlasıyla tek taraflı davranıldı. BKA’da 1990’lardaki köy yakma ve yıkımları üzerine herhangi bir bilgi yok; Diyarbakır 5 No’lu işkence cezaevine ilişkin bilgi yok; askeri darbeye ilişkin bilgi yok; kaybolan, katledilen, işkence gören, JİTEM’in işlediği suçlara ilişkin bilgi yok; askeri yasak bilgisine ilişkin hiç bir bilgi yok! Avukatların sorusu üzerine soruşturmayı yürütenler hiç bir suç işlememesine rağmen Yıldırım’ın ‘bilgi verebileceği’ gerekçesiyle tutukluluk sürecinin devam ettirildiğini savunuyor.
Silivri’de yargılanan Meşale Tolu ile Berlin’de görülen Hıdır Yıldırım davaları arasında benzerlikler var. Bir yandan Meşale Tolu, Deniz Yücel ve Peter Steudtner gibi Alman vatandaşların Türkiye’de yargılanmasını eleştirilen Alman hükümetinin iki yüzlülük yaparak -Federal Adalet Bakanlığı’nın izniyle- PKK’den Kürtleri, TKP/ML’den Münih’te 10 aktivisti ve yıllardır DHKP-C’den aktivistleri yargılaması içler acısı. Alman ve Türk hükümeti aynı şekilde; farklı ölçülerde de olsa muhalefete karşı “sırf muhalif oldukları” için gizli bir soruşturma sürdürüyor. Alman hükümeti, Kürt Özgürlük Hareketi’ni Almanya’da sadece NATO partneri Türkiye’yi desteklemek için kriminalize etmiyor; evrensel hak ve özgürlükler ve demokratikleşme için mücadele eden sol hareketle zaten ilgilenmiyor. Bu G20 zirvesinde de belli oldu. Temmuz’un ilk haftasonu; Hamburg’da dünyanın her yerinden gelen çok sayıda kişi, G20’nin dünyasına, Putin’in, Erdoğan’ın, Merkel’in dünyasına karşı sokağa çıktı. Alman devletinin sert tutumu nedeniyle çok sayıda kişi yaralandı, tutuklandı ve hala 30 kişi tutuklu bulunuyor.
Olağanüstü Hal
Hamburg’da yaşayan orta yaşlı Kürtler, G20 zirvesindeki karşıt protestolar ve yaşanan olaylardan sonra dile getirilen “olağanüstü hal getirilebilir” ve “iç savaşa benzedi” sözlerine muhtemelen gülümsemişlerdir. Zirve sonrasındaki Pazartesi duruşması görülen Zeki Eroğlu’nun savunması, bu konuda aydınlatıcı oldu. PKK üyesi olmakla suçlanan Eroğlu, Hamburg’daki karşıt protestoları esnasında tutukluydu. Dolayısıyla zirveyi takip edemediği için direkt bir karşılaştırma yapamadı ama yaptığı savunmada olağanüstü halin aslında ne anlama geldiğini açıkça ifade etti: “Bakur’da; yani Kuzey Kürdistan’da 30 yıl boyunca keyfi askeri egemenlik mevcuttu. Ve bugün, unutulan barış sürecinin ardından iki yıl geçti; yarım milyon insan evlerini kaybetti, yerinden yurdundan oldu. Cizre’de, Silopi’de ve Gever’de de yeniden inşaya izin verilmiyor. Türk ordusu Cizre’de bodrumlarda canlı canlı insanları yaktı. Sokağa çıkma yasağı esnasında bebekler ve neneler diri diri yakıldı. Hayatını kaybedenlerin cesedi günlerce sokaklarda kaldı. Cenazeyi yerden almak için dışarı çıkan herkes keskin nişancılar tarafından vuruldu.
Barışın sonu
Bugün barış sürecinin tekrardan başlayacağına dair kimse umutlanamıyor. Erdoğan zaten başkan oldu ve anayasa değişikliği de seçim hilesiyle gerçekleşti. Erdoğan şimdi Kürtleri ne yapsın? Bunun yanında bir de vazgeçilmez müzakere muhatabı Öcalan da iki yıldır tamamen ağırlaştırılmış tecritte. Herkes bilir ki, Öcalan’sız kalıcı bir barış sağlanamaz. Öcalan ile görüşülmesine izin vermeyen Türk hükümeti, aslında barış istemediğini gösteriyor.
Ancak Alman mahkemeleri bu çatışmayı bu taraftan görmüyor. Türk devleti çalışanları veya ordusuna karşı bir soruşturma yürütülmüyor; zaten onlar devletin ortağı. İki hükümetin İçişleri Bakanlığı, istihbaratı ve polisinin ortak çalışmaları aynen devam ediyor. Savcılık, Cizre bodrumlarında yaşananlardan dolayı ciddi bir soruşturma yürütmüyor. Paris’te Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in katili Ömer Güney gibi MİT ajanı olan Mehmet Fatih S. de Yüksel Koç’a bir suikast planladı; yargılandı ve şartlı tahliye edildi. Mehmet Fatih S. gibi Almanya’da bulunan 6 bin MİT ajanı Alman ve Türk makamlarının ortak çalışmalarını kolaylaştırıyor.”
* Berlin’de yargılaması devam eden Kürt siyasetçi Hıdır Yıldırım’ın avukatı
Çeviren: Dilan Biçer
Politika