Yaşamayan bilmez, eğer bir darbeden tutuklanmadıysanız ya da bir yakınınız gözaltına alınmadıysa ve ardından tutuklanmadıysa, darbe sonrası tuvaletin ne kadar önemli olduğunu bilemezsiniz. Darbe sonrası dediğime bakmayın, kimileri için darbe öncesi de çok önemlidir tuvalet.
Tuvalet, önce darbe öncesi ve sonrası olmak üzere ikiye ayrılır. Darbe öncesi tuvalet de kendi içinde ayrılır ama onun derecelendirmesini yapmak oldukça zordur. O yüzden ben bu durumu numaralandırmadan, arka arkaya yaşanan bir olay silsilesiymiş gibi anlatacağım.
Darbe öncesi tuvalet daha çok darbe yapılacağını bilenlerde baş gösteren bir durumdur. Onların sıkıntısı, darbe sonrası işkenceden beterdir esasında. Çünkü onlar, darbenin içinde yer alıp almamaya bitürlü karar veremezler. Sonsuzluğa derin derin bakarlar ve darbeye katılmış hallerini düşünmeye başlarlar ki, işte o an motor çalışmaya başlar, gaipten garip garip sesler gelmeye başlar. Esasında, o gaipten geldiğini sandığınız sesler midenizden geliyordur ve bunun demokrasilerdeki adı “Faşizm ishali”dir. Evet, ishal olursunuz, çünkü bir önceki darbede tutuklanmış olabilirsiniz -Çünkü bizde herkesin bir darbesi vardır- ve yapılan işkenceleri anımsarsınız. Onları tekrar yaşamamak için bu darbenin yanında olmak isteği duymanız sizin yavaş yavaş altınıza kaçırmaya başlamanıza neden olur. İshalin derecesi, olmayan örgüte bağınızla sıkı sıkıya bağlantılıdır, hatta aynı orana sahiptir.
Gelelim darbeye karşı durma durumunda tuvaletin önemine. Esasında bu durumda tuvalete gereksinim yoktur, geçmiş deneyimler aklınıza gelir yine ve bilhassa 12 Eylül sonrası Diyarbakır Cezaevi’nde Kürtlere ve devrimcilere yedirilen boklar aklınıza gelir ve geldiği an zaten boku yediğinizin resmidir ve anında kabız olursunuz. Bunun adı da “Yersiz kabız”dır, çünkü size bok yedirecek olan faşist o sırada milliyetçiliği ve “Yerli malı haftası”nı unutur ve size herhangi bir boku yedirir. Yani yediğiniz bokun kendi bokunuz olması gerekmiyor, o yüzden kabız gereksiz bir tedavi yöntemidir.
Gelelim darbe sonrası tuvalet konusuna. Bu esasında ilk olarak darbecilerin konusudur, çünkü yaptıkları şeyin türkçesi tamı tamına “Bok yemenin Arapçası”dır. Çünkü darbe yaptıklarından 3-4 yıl sonra demokrasiye geçiş yaptıklarını açıkladıklarında, bir de görürler ki Türkiye darbe öncesinden daha beter olmuştur. İşte o zaman hep bir ağızdan Aziz Nesin’in öyküsünü anımsar ve haykırırlar: “Biz bu pohu niye yedik”
İkinci darbe sonrası tuvalet vakası çok karışıktır ve sadece bizim ülkemizde görülür. Darbe hazırlığı başlar, sağlamlaştırmak ve taraftar toplamak için neredeyse bütün üst düzey komutanlar bilir. O yüzden bir kısmı darbecilerin yanında kalır, bir kısmı nötr bakar olaya ama bir kısmı da darbeyi önlemeye çalışır, darbeyi askeriyede önlemenin tek yolu darbeciye darbe yapmaktır. Örneği 9 Mart darbe girişimi üzerine 3 gün sonra yapılan 12 Mart 1971 darbesidir. Bu durumda komutanlar genellikle “Ağanın pohunun üstüne poh olur” diye tartışırlar. O yüzden bu gibi durumlarda eski darbeciler yeni darbecilerin yanında yer alırlar ki, hem tutuklanmalarını önlerler hem de cumhurbaşkanı adayı bilem olurlar. Muhsin Batur bunun en canlı örneğidir.
Darbe haberi duyulur duyulmaz esasında hangi görüşten olursa olsun bütün Türkiye evlerinin içinde fısıltıyla aynı sözcüğü söylerler: “SIÇTIH” Ama böyle söylediklerine bakmayın, bunu söylerken evin kadını ya da ninesi sandıkta Türk bayrağı aramaya başlar ve yoksa damada pis pis bakar. O kadar demokratlardır ki, Erdoğan'ın da söylediği gibi darbe düşmanıdırlar ama darbe anayasasına % 92 oy verirler. Bu durumda en zor durumda olanlar gazetelerdir, hepsinde bir tekerleme başlar: “ATATÜRK’ÜN HANGİ FOTĞRAFINI BASSAK DA SAKLATSAK, GAZETEYE BASSAK DA MI SAKLATSAK, EK OLARAK MI BASSAK DA SAKLATSAK”
Bütün bunları niye yazdım, biliyorsunuz, son günlerde 15 ay önce yapılan darbe girişiminin yeni yeni videoları çıktı meydane. Bunlar üzerine darbe uzmanı ve Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi yine döktürmeye başladı. Neyi döktürüyor derseniz, benim aylar önce yazdıklarımı, yani diğer kuvvet komutanlarının neden düğünde olduklarını, darbeyi önlemeye neden karışmadıklarını ya da karıştırılmadıklarını yazıyor. Diyeceksiniz ki, bunun tuvaletle ne alakası var, bunu da Selvi’nin yazısından alıntı alarak anlatmaya çalışayım: “Abidin Paşa, düğünde bulunduğu sırada derdest edilip Ankara’ya getirildiği için Akıncı Üssü’nde takım elbise ve kravatlı görüntüsüyle yer alıyor. 15-16 Temmuz tarihlerinde tam 6 görüntüsü var. 15 Temmuz gecesi ve 16 Temmuz’da Akıncı Üssü’nden kurtarıldığı ana kadar koridorda kamera açısının kaydedebildiği alan içerisinde bir yere gidip geliyor. Burası insani ihtiyaçlarını giderdiği bir yer mi, yoksa orada bir yere gidip birileriyle bir görüşmesi mi oluyor, o belli değil. Ancak geceki görüntüler birkaç dakika içinde gidiş-geliş görüntüsü olduğu için daha çok lavabo-tuvalet ihtiyacını gidermek olarak değerlendiriliyor. Her görüntü de aynı değil. İlk başlarda arkasında iki sıralı silahlı askerler eşliğinde getirilip götürülüyor Abidin Paşa. Ancak üç görüntüden sonra arkasındaki silahlı asker sayısı azalıyor. Son görüntüde silahlı asker yok. Belli ki darbeciler kaybettiklerini anlayıp silahlı askerleri çekmişler.
Altı görüntüden farklı bir görüntü daha var. O da darbenin en üst rütbeli isimlerinden olan eski Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Akın Öztürk’le birlikte olanı. Akın Öztürk’ün üzerinde, yakalandığı andaki tişörtü yok. Tam aksine Hava Kuvvetleri’nin resmi üniforması var. Abidin Ünal ise sivil giyimli. Akın Öztürk, koridorda koluna girdiği Abidin Ünal’la bir şeyler konuşuyor. Yüzünde de darbe gecesinin gerginliği yok. Koridorda yürürken Akın Öztürk’ün bir espri yaptığı anlaşılıyor. Çünkü yüzüne bir tebessüm yayılıyor.
Abidin Paşa’nın görüntülerini aktarırken; kelepçelenmedi, gözü kapatılıp başına bandana geçirilmedi diye darbecilerle işbirliği yaptı gibi bir imada bulunmak istemiyorum. Sadece başka görüntüler olduğunu paylaşmak istedim.”
Evet, sizin de anladığınız gibi, Selvi yeni darbecileri çözdü çözecek ama Abidin Paşa tuvalete mi gitti, darbecilere direktif mi verdi, bitürlü onu çözemiyor. Onca film elinde, MİT elinden geleni yapmış ama o koridorda tuvalet var mı, yok mu bir onu söylememiş.
Cafer, oğlummmm, koşşşş, çabuk bez getirrrrr…
artıgerçek