Kürtlerin ulusal birliğini sağlamadığı için soykırım kıskacından kurtulamadığını; yüzlerce yıl büyük katliamlar, tarifsiz acılar yaşadığını; tarihte eşi benzeri görülmemiş kültürel ve ekonomik soykırıma maruz kaldığını hatırlatan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, bunca direnmelerine rağmen halen de bu kıskaçtan kurtulamadıklarına dikkat çekerek, "Demek ki tek başına direnmek yeterli olmuyor, eksik olan birşeyler var. İşte o da ulusal birliktir" dedi. Bu yüzyılda Kürtler demokratik ulusal birliğini sağlamak zorunda olduğunu; ulusal birliği sağlamak için her türlü imkan ve koşul ortaya çıktığını kaydeden Besê Hozat, "Ulusal bilinç, toplumsal irade, örgütlülük, yönetim ve savunma gücü, siyasi birikim ulusal birliğin sağlanmasında muazzam bir değerler birikimidir. Kürtlerin bunu mutlaka değerlendirmesi, ulusal birliğini kurması gerekiyor" diye konuştu. Kimsenin bağımsız Kürdistan’a karşı çıkmadığının altını çizerek, "Bağımsız Kürdistan’ı kim istemez" diye soran Hozat, şunları vurguladı: "Biz yaklaşık 45 yıldır bağımsız özgür Kürdistan için büyük bir mücadele veriyoruz. Önderliğimiz İmralı’da bağımsız Kürdistan’ın bedelini ödüyor. Bağımsız Kürdistan’ı kimin istediği İmralı gerçeği çok iyi açıklıyor. Demagoji yapmaya, halkı kandırmaya kimse kalkmasın. Halka ayıptır, günahtır. KDP’nin bağımsız Kürdistan’dan kastı daha fazla bağımlı ve köle bir Kürdistan’dır."
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, ANF’nin sorularını yanıtladı. Dün yayınlamaya başladığımız ( https://anfturkce.net/guncel/hozat-tuerkiye-siyasi-intihar-suerecinde-95290 ) söyleşinin bugünkü bölümünde Kürt eksenli Suriye ve Irak'taki gelişmeler, bölgesel ve uluslararası güçlerin konumu; Güney Kürdistan ve Şengal'deki referandum ve özerklik gündemi ile Kürtlerin ulusal birliğinin tarihsel zorunluluğuyla ilgili soruları yanıtladı.
Suriye’de Rusya-Türkiye-İran ve BAAS ortaklığı nereye evrilir, Astana, bu ortaklığın resmi bir adımı mıydı ve Türkiye açısında ne anlama geliyor?
Soğuk savaş sürecinde yaşandığı gibi hegemonik güçler arasında katı ve keskin kutuplaşmalar olmaz. İlişkiler ve çelişkiler iç içedir. Konjonktürel olarak çıkarları uyuşan-örtüşen güçler daha fazla ortak hareket edebilirler, dönemsel taktik ittifaklar ve ilişkiler geliştirebilirler. Ancak bunları katı bir blok ve keskin bir cephe biçiminde ele almak, kalıcı ilişkiler olarak değerlendirmek pek gerçekçi olmaz. Artık küresel bir dünyada yaşıyoruz. Kapitalist güçlerin hepsi de birbirine siyasi, ekonomik, askeri ve her alanda son derece bağımlıdır. Kendi aralarında rekabet ve hegemonik çekişme vardır, ancak bu da ilişki-çelişki diyalektiği ekseninde gelişiyor.
RUSYA-TÜRKİYE İLİŞKİSİ TAKTİKSEL
Rusya-Türkiye-İran-BAAS ilişkilerini bu gerçeklikten bağımsız ele alamayız. Rusya’nın Türkiye ile ilişkileri dönemsel-taktik ilişkilerdir. Rusya uzun zamandan sonra Suriye’yi merkez alarak bölgedeki etkisini arttırmaya çalışıyor. Sıcak denizlere açılma imkanı elde etmiş, bunu kaybetmek istemiyor. Suriye’ye kalıcı bir biçimde yerleşmeye çalışıyor. Türkiye’nin Suriye politikası epey bir zaman Rusya’yı zorladı. Türkiye’nin El Kaide ve DAİŞ ile ilişkileri hem Rusya’nın Suriye politikasını hem de Kafkasya, Ukrayna, Kırım politikasını olumsuz etkiledi. Rusya’nın Türkiye politikasıyla;
* Türkiye’yi, NATO’dan, Avrupa’dan uzaklaştırmayı,
* Suriye’de Türkiye’ye bağlı çeteleri Türkiye eliyle tasfiye etmeyi,
* Suriye’de Kürtleri kendisine bağlamak için Türkiye’yi Kürtlere karşı bir tehdit olarak kullanmayı amaçlıyor.
TÜRKİYE'NİN AMACI İSE KÜRTLER
Türkiye’nin amacı ise iki ayaklı ama tektir;
* Rusya’nın desteğine dayanarak Suriye’de demokratik federal bir Suriye devlet sisteminin gelişmesini engellemektir,
* Böylece Kürtleri statüsüz, Suriye halklarını özgürlükten ve demokrasiden yoksun bırakmaktır.
KÜRT DÜŞMANLIĞINA DAYANIYOR
Türkiye’nin İran ile ilişkileri de Kürt düşmanlığına dayanıyor. İran’ı da kendi çizgisine çekmeye çalışıyor. İran’ı Kürtlerle çatıştırmayı; İran’ı Kürtlerin düşmanı, Kürtleri İran’a düşman yapmaya çabalıyor. İran’ın rejim üzerindeki etkisini kullanarak demokratik federal Suriye sisteminin önüne geçmeye çalışıyor. Rojhilat’ta ve Şengal’de Kürtlere saldırtmaya çalışıyor. İran’ı anti Kürt ittifakına çekerek büyük bir tuzağın içerisine çekiyor.
İran, Türkiye'nin bu oyunlarına gelir mi?
İran Türkiye’nin bu oyunlarına ne kadar gelir bilemeyiz ama bildiğimiz bir şey var o da İran’ın Türkiye kadar gözü kara, derin bir Kürt düşmanı politikaya sahip olmadığıdır. İran tarihsel kültür ve gelenek olarak özerk, federal ve konfederal siyasi yapılara açıktır. İran’da halen Kürdistan Eyaleti vardır. Bu çok kültürlü, köklü bir geleneğin günümüze taşınmış biçimidir. Müzakereye de açık bir zemindir.
İran tarihsel geleneğine sadık kalarak demokratik adımlar atarsa çok büyük kazanacaktır. Zira Türkiye’nin oyununa gelerek Kürtlerle savaşırsa da çok büyük kaybedecektir. Kürtler her biçimiyle kendisini savunma gücüne sahiptir. İran, Türkiye ile bir olup Kürtlere saldırırsa Kürtler de tarihinin en büyük meşru mücadele savaşını verir. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Ancak biz istiyoruz ki; İran, Kürtler ile Farsların tarihsel dostluğunu ve Aryen kültürden gelmenin yarattığı ortak kültürel değerleri büyük bir kazanım olarak görüp müzakere ve dostlukla sorunlara yaklaşsın. Kürtler ile Farsların ortak değerleri çoktur. Bu değerler demokratik müzakerenin de köşe taşlarıdır.
Astana görüşmeleri Türkiye'nin de önünü açmadı mı?
Astana görüşmeleri Türkiye’den ziyade Rusya ve İran’ın öngördüğü biçimde bir seyir izledi. Bu görüşmelerden Rusya ve İran belli sonuçlar aldı. Bu görüşmelerin Türkiye’ye getirisi ise Bab’a kadar ilerlemek oldu. Bu getiri ilerde ne kadar kazanca dönüşür, çok belli değil. Türkiye bu görüşmeler neticesinde kendisine bağlı çeteleri parça parça sattı. Esat politikasında geri adım attı. AKP’nin bölge üzerinde yürüttüğü mezhepçi hegemonik politika büyük bir iflas yaşadı.
İran ile yakınlaşması bundan dolayı mı?
İran ile yakınlaşmasının yaşanan bu iflas durumuyla da yakından ilişkisi vardır. ABD-İngiltere-İsrail destekli Mısır ve Suudi Arabistan öncülüğünde yeni bir sünni cephe oluşuyor ve Türkiye-Katar bunun dışında tutuluyor. Gelinen noktada Türkiye bölgede rol model olmaktan çıktı, bölgedeki etkisini büyük oranda kaybetti. Şimdi tekrardan Kürt düşmanlığına dayanarak birkaç ay önce çatıştığı güçlerle ittifak arayışında. İran bunların başında yer alıyor. AKP milliyetçi olduğu kadar mezhepçidir. İran’ı sevmez. Tüm çabası Kürtlerle İran’ı çatıştırmaktır. Böyle bir durum İran dışında birçok gücün çıkarına da uygun düşer. İran’ın bu gerçeği görmesini isteriz.
EFRÎN-ŞEHBA İŞGAL PLANI
Efrîn ve Şehba’ya dönük planlanan işgal saldırıları Astana’da üretilen politikaların bölgeye yansıması olarak okunamaz mı?
AKP-MHP faşist hükümetinin Şehba ve Efrîn'i işgal planı var. Zaten bunu gizliyor da değiller. Bu planı gerçekleştirmek için uluslararası desteğe ihtiyaçları var. ABD ve Rusya’nın onayı ve desteği olmadan bu planı hayata geçirmeleri çok zor. Türkiye’nin bütün amacı Suriye’de demokratik bir yapının önüne geçmektir. Şehba işgal planıyla da bunu hedefliyor. Şehba işgaliyle hem Reqa hamlesini zayıflatmaya çalışıyor hem de İdlib’deki çeteleri olası ABD saldırısından kurtarmaya çalışıyor. Dolasıyla Türkiye Suriye’de pazarlık gücünü arttırmak için böyle bir işgale ihtiyaç duyuyor; Rusya ve İran’a bu planı kabul ettirmeye çalışıyor. Türkiye ile İran görüşmelerinde bu planın tartışıldığı da açıktır.
TEK GERÇEKÇİ ÇÖZÜM
QSD’nin öncülüğünde elde edilen kazanımların siyasi karşılığı ve bu güçlerin Suriye’nin geleceğinde yeri ne olmalı?
YPG-YPJ ve QSD’nin DAİŞ’e karşı verdiği mücadele, Suriye’de ve genel olarak bölgede muazzam gelişmelere yol açtı. Kuzey Suriye’de demokratik bir yapı ortaya çıkardı. Özerk bölgelere dayalı Demokratik Kuzey Suriye Federasyonu, Suriye halkları açısından büyük bir kazanımdır. Suriye halklarının demokratik özgür birliğinin ifadesidir. Bu model demokratik birleşik Suriye’nin de güvencesidir. Demokratik Kuzey Suriye Federasyonu, özerk bölgelerin toplamından oluşan üst çatı bir sistemdir. Şam’da oluşacak demokratik federasyon ortak yönetimiyle hukuku olacak bir yapıdır. Şam’dan kopuk değil, Şam’ın karşısında siyasi özerk bir yapıdır. Şam’daki ortak yönetimin bileşenidir. Suriye sisteminin çoklu federal sistemlerinden birini oluşturacaktır. Bu anlamda Demokratik Kuzey Suriye Federasyonu, demokratik ve birleşik bir Suriye’nin de garantisidir. Suriye’yi bir arada tutacak tek gerçekçi çözüm demokratik özerk bölgelerden oluşan çoklu federal yapılara dayalı demokratik federasyon sistemidir.
Kürtler başta olmak üzere Suriye demokratik güçlerinin verdiği mücadele Suriye’yi demokratikleştirme, Suriye halklarını özgürleştirme ve halkların birlik mücadelesidir. Suriye’nin demokratik birliği için gerçek mücadele yürüten tek güç kesinlikle Kürtlerin öncülüğünde DAİŞ’e karşı savaşan Demokratik Suriye Güçleri'dir.
QSD, Önder Apo’nun düşüncelerinden, özgürlük felsefesinden güç, cesaret ve moral alarak bu muhteşem savaşı yürütüyor. Demokratik birlik, özgür yaşam düşüncesi Önder Apo’ya ait bir düşüncedir. QSD de Önder Apo’nun düşüncelerini esas alarak örgütlenmiştir. Önder Apo’nun fikirleri ve geliştirdiği projeler, Suriye’de halkların demokratik birliğini yaratmış, özgür ve demokratik bir toplumsal sistem ortaya çıkarmıştır. Demokratik Birleşik Suriye’nin harcını oluşturmuştur. Bu anlamda Suriye’deki demokrasi mücadelesini ve ortaya çıkan bu muazzam kazanımları Önder Apo’nun verdiği mücadelenin sonuçları olarak görmek gerekiyor. Bu gelişmeleri ortaya çıkaran Önder Apo’nun fikirleri ve bu uğurda verdiği emsalsiz mücadeledir. Her kesin bu gerçeği görmesi ve taktir etmesi gerekiyor. Bu gerçeği görmezlikten gelmek Önder Apo’ya çok büyük bir haksızlık ve saygısızlık olur.
Suriye’nin geleceği büyük bedellerle ortaya çıkan bu demokratik değerler üzerinden şekillenmek durumundadır. Suriye Demokratik Federasyonu, demokratik Ortadoğu’nun da kapılarını ardına kadar açacaktır.
DEMOKRATİK ÖZERK REQA
Suriye’de gelişen Kürt-Arap halklarının kardeşliğinde Reqa nasıl bir misyona sahip?
DAİŞ sonrası Reqa’da kurulacak sistem Suriye demokrasisi açısından önemli bir yere ve role sahip olacaktır. Reqa’da kurulan demokratik meclisin bu konuda çalışmaları çok değerlidir. Bu meclisin içerisinde Reqa’da yaşayan tüm farklı kimlikler yer alıyor. Ortak demokratik bir yönetim iradesine sahiptir. Bu yönetim modeli Minbic’te ve diğer kantonlarda olduğu üzere yerine oturursa demokratik özerk bir Reqa yönetimi ortaya çıkacaktır. Bunun tüm Suriye’ye etkisi çok olumlu olacaktır.
REQA'DAN SONRA SİYASİ ÇÖZÜM
Zaten Reqa’nın özgürleşmesi ardından Suriye’de siyasi çözüm baş gündem haline gelecektir. Suriye’nin siyasi idari yapısı şekillenme sürecine girecektir. Bu anlamda Suriye’nin yeniden dizaynında Kürtler başta olmak üzere Suriye demokratik güçleri belirleyici bir etki gücüne sahip olacaktır. Aksini düşünmek Suriye’de iç savaşın sürmesi ve Suriye’nin parçalanması anlamına gelecektir.
SAVAŞI DEMOKRATİKLEŞME DURDURUR
Musul’un tümden DAİŞ’ten temizlendi. Bu operasyonun sonunda tarafları belli olmayan yeni bir savaşın Irak’ta gündeme geleceği yönlü yorumlar var. DAİŞ sonrası Irak’ta yeni bir savaş başlar mı?
Irak’ta savaşın kısa sürede son bulması zordur. Irak’ta demokratik bir sistem ortaya çıkmadan savaş da son bulmaz. Irak açısından da genel Ortadoğu açısından da savaşı sona erdirecek tek kural demokratikleşmedir. Ortadoğu demokratik devrimini yapmadan savaşlardan kurtulamaz. Bu genel bir doğru olduğu kadar, bir hakikattir. Irak’ın da bölgenin demokratikleşmesinde yeri ve rolü çok önemlidir. Irak 5 bin yıllık devletli uygarlığın merkezidir. Irak’ın alacağı yeni biçim bir nevi bölgenin alacağı biçim olacaktır. DAİŞ’in de ilk örgütlendiği yer Irak’tır. DAİŞ Irak’tan Suriye’ye ve diğer alanlara yayıldı. DAİŞ’in Irak’taki varlığı köklüdür. Toplumsal ve sosyolojik bir gerçeği var. Öyle sadece Musul’un özgürleştirilmesi ile DAİŞ ortadan kalkmaz. DAİŞ zayıflamıştır ancak çeşitli biçimlerde varlığını sürdürmeye devam edecektir.
DAİŞ'İN BESLENDİĞİ ZEMİN
DAİŞ’i de ortadan kaldıracak tek kilit demokrasidir. Irak’ta demokratik özerk bölgelere dayalı federasyon sistemi oluşursa DAİŞ’in beslendiği zemin ortadan kalkacaktır. DAİŞ sünni Arapların mağduriyetini istismar ederek taban kazanıyor ve destek topluyor. Tabii Türkiye gibi birçok güç de kendi amaçları için kullanıyor.
MUSUL ÇEVRESİNDE SAVAŞ
Fakat giderek Irak’ta özelde de Musul çevresinde savaş yoğunlaşacaktır. DAİŞ bu alanda daha farklı bir biçime de bürünebilir. Birçok emare bu alanda savaşın yoğunlaşacağını gösteriyor. Bu hat üzerinden savaş Irak’ın dışına ve daha doğu hatlarına taşabilir. Kapsamı genişleyebilir. Bunun işaretleri çok fazladır.
ŞENGAL ÖZERK OLMALIDIR
Şengal'in demokratik özerklik projesini tartışmaya açıp destek beklemesini nasıl yorumluyorsunuz, sizce Êzîdîler bundan sonra ne yapabilir?
Şengal Meclisi, demokratik özerk Şengal projesini kamuoyuna deklare etti. Bu son derece önemliydi. Kendilerini kutluyorum. Êzîdîler tarih boyunca hep fermanlar yaşadı. Tam 73 ferman. Sonuncu ise PKK’nin sayesinde engellendi. Bu korkunç bir trajedi. İnanılmaz büyük bir acıdır. Düşünebiliyor musunuz tarihin en kadim inancı ve kültürü yeryüzünden tamamen silinmek, yok edilmek isteniyor. Bu, insanlığın yok edilmesidir. Buna sessiz kalmak, göz yummak vicdansızlıktır, ahlaksızlıktır, insanlıktan vazgeçiştir.
Şengal özerk olmalıdır. Siyasi bir statüsü olmalı, kendisini yönetmeli ve savunmalıdır. Şengal artık kendisini başkalarının vicdanına, insafına bırakamaz. Fermanlardan da görülüyor ki Şengal’i, Êzîdxan’ı, Êzîdxanlılar dışında kimse savunamaz, koruyamaz. İlan ettikleri bu proje de zaten bunu ifade ediyor. Şengalliler bu projenin hayat bulması için seferber olmalılar. Her yerde ve her alanda büyük bir azim ve kararlılıkla çalışmalılar, mücadele etmeliler. Şengalliler bu projeyi ancak çok çalışarak ve mücadele ederek hem örgütleyebilir hem de herkese kabul ettirebilirler. Şengalliler bir taraftan demokratik toplumsal sistem inşası geliştirmeliler, bir taraftan savunma gücünü büyüterek savunma savaşını sürdürmeliler bir taraftan da toplumsal, siyasi, diplomatik, hukuksal mücadeleyi güçlü bir biçimde vererek statülerini dünyaya kabul ettirmeliler. Irak’ta yaşayan Araplar başta olmak üzere diğer halklarla ilişki ve ittifaklarını geliştirmemeliler. Şengal çevresinde, Musul eyaletinde birçok farklı etnik, kültürel ve inanca sahip topluluk yaşıyor. Şabekler, Kakeiler, Türkmenler, Asuri-Süryaniler vb birçok farklı topluluk var. Êzîdîler tüm bu kesimlerle güçlü ilişkiler ve dostluklar geliştirebilir. Şengal’deki demokratik model bu topluluklar açısından da güzel bir örnektir.
5 BİN YILLIK KAOSA SON VERİR
Şengal’in özerk bir yapılanmaya kavuşması Musul'un inşasında nasıl bir etkiye sahip olur? Irak ve Güney Kürdistan açısından bir model oluşturur mu?
Şengal’in demokratik özerk bir sisteme kavuşması hem Güney Kürdistan açısından hem de Irak açısından büyük bir demokrasi kazanımıdır. Demokratik özerk Şengal, Güney Kürdistan’ı da Irak’ı da demokratikleştirecektir. Kuşkusuz tek başına Şengal’ın demokratik özerk bir sistem kurması yetmez, tek başına bu Güney Kürdistan’da ve Irak’ta her türlü sorunu çözmez. Ama demokratikleşmenin önünü sonuna kadar açacağı da şüphe götürmez bir gerçektir. Şengal ile birlikte Ninova özerk bölgesi, Musul özerk bölgesi hatta bu orta hat üzerinde özerk bölgelerden oluşan bir demokratik federal sistem Irak açısından muazzam gelişmelere yol açacaktır. Adeta 5 bin yıllık kaosa ve yüzyıldır süren bu korkunç savaşlara son veren tarihi bir rol oynayacaktır.
TARİH SORUMLULUK YÜKLÜYOR
KNK’nin ulusal birlik çalışmaları önemli ilgi gördü ve devam ediyor. Bu çalışmaları süreç açısından nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Biz de bu yakın süreçte KCK Yürütme Konseyi adına ulusal birliğin ilkelerine ilişkin önemli bir belge yayımladık. KNK’nin çalışmalarına ve büyük çabalarına ilişkin yaklaşımımızı ortaya koyduk. KNK’nin çalışmalarını takdir ediyoruz. Gerçekten tarihi bir süreçten geçiyoruz; Kürtler açısından varlık yokluk sürecidir. Kürtler ulusal birliğini sağlarsa çok büyük kazanacaklardır. İnsanlığa da büyük kazandıracaklar. Bu bilinç ve sorumlulukla yaklaşmaya çalışıyoruz. Bu konuda her türlü çalışmayı ve çabayı sergilemeye de hazırız. Tarih hepimize çok büyük sorumluluklar yüklüyor. Bunun hakkını layıkıyla vermemiz gerekiyor.
SADECE DİRENMEK YETMİYOR
Kürtlerin tarihten öğrenecekleri çok şey var. Kürtler ulusal birliğini sağlamadığı için soykırım kıskacından kurtulamadılar. Yüzlerce yıl büyük katliamlar, tarifsiz acılar yaşadılar. Tarihte eşi benzeri görülmemiş kültürel ve ekonomik soykırıma maruz kaldılar. Bunca direnmelerine rağmen halen de bu kıskaçtan kurtulmuş değiller. Demek ki tek başına direnmek yeterli olmuyor, eksik olan birşeyler var. İşte o da ulusal birliktir.
ULUSAL BİRLİK ZORUNLUDUR
Bu yüzyılda Kürtler demokratik ulusal birliğini sağlamak zorundadır. Ulusal birliği sağlamak için her türlü imkan ve koşul ortaya çıkmıştır. Ulusal bilinç, toplumsal irade, örgütlülük, yönetim ve savunma gücü, siyasi birikim ulusal birliğin sağlanmasında muazzam bir değerler birikimidir. Kürtlerin bunu mutlaka değerlendirmesi, ulusal birliğini kurması gerekiyor.
TÜM KÜRDİSTANLILAR KATILMALI
Kürdistan’da yaşayan tüm farklı toplumsal kimlikler ve kültürel topluluklar bu tarihi çalışmanın içerisinde yer alabilir. Yine Kürt toplumunun her kesiminden; aydınından sivil kurumlarına ve doğal otoritelere kadar herkes ve kesim bu çalışma içinde yer alarak rol oynayabilir. Demokratik ulus anlayışı etrafında demokratik özgür bir buluşma sağlanarak Ulusal Kongre toplanabilir. Böyle bir çalışma kesinlikle çok tarihi gelişmelere yol açacak, Ortadoğu’nun demokratikleşmesine çok büyük bir katkı sunacaktır.
KONGRE ARZULANAN SONUCU VERİR
Kuşkusuz son aşamaya ulaşmak için her dört parça Kürdistan’da ve ülke dışında yapılacak önemli çalışmalar olacaktır. Her alanda görüşmeler, tartışmalar, toplantılar, ortaklaşmalar sağlanmak durumundadır. Buralarda ortaya çıkacak düzey ve sonuç üzerinden genel bir Kongre arzulanan sonucu ortaya çıkarabilir.
NEDEN REFERANDUM GÜNDEMİ?
Güney Kürdistan’da bir referandum gündemi var. Sizce bu referandum neden bu süreçte gündeme konuldu?
Biliyorsunuz referandumu gündeme koyan KDP oldu. KDP yaşadığı sıkışmışlığı aşmak, muhalefeti susturmak için böyle bir gündem yarattı. Güney’de çok ciddi siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunlar yaşanıyor. Bu sorunlar artık krizi de aşan daha tehlikeli sonuçlara yol açabilecek düzeye ulaştı. Güney’de iki yıla yakındır Parlamento çalışmıyor. Goran Hareketi yönetimde olmasına rağmen tamamen yönetimin dışına atılmış, Hewlêr’e gitmesine dahi izin verilmiyor, her gün büyük tehditlerle karşı karşıyalar. YNK yönetimde yer almasına rağmen etkinliği kırılıyor, büyük bir baskı altında, irade gösteremiyor. Yargı zaten yok. Tüm yetkiler KDP’de daha doğrusu Barzani Ailesi'nde toplanmış. Güney Kürdistan’da bir ailenin iktidarı ve yönetimi söz konusu. Sistem diyebileceğin bir yapıdan bahsetmek mümkün değildir. En küçük muhalif bir ses şiddetli bir baskı ve saldırıya maruz kalıyor.
GÜNEY KÜRDİSTAN ADETA İŞGAL ALTINDA
Diğer yandan Türk devleti Güney Kürdistan’ı adeta işgal etmiş. Türk ordusunun güney Kürdistan’da 24 belki de daha fazla askeri üssü var. Onlarca istihbarat merkezi var. Güney Kürdistan’a her gün Türk ordusu operasyon yapıyor, bombalıyor. Güney Kürdistan’ın ekonomik kaynakları Türk devletinin işgali altındadır. AKP-MHP faşist iktidarı bu işgalden sağladığı kazançla, sıcak parayla ayakta kalıyor. Güney Kürdistan pazarları adeta Türkiye’nin çöplüğüne dönüşmüştür. Türkiye’de çöpe atılması gereken malların, eşyaların hepsi Güney Kürdistan pazarlarına taşınıyor. Kusura bakılmasın ama Güney Kürdistan halkımız bir nevi Türkiye’nin çöplüğünden beslenmeye mahkum edilmiştir.
GÜNEY HALKININ ÖFKESİ BÜYÜK
Halkımız bunun farkında ve bu duruma büyük bir öfke duyuyor. Yine KDP’nin Bakur ve Rojava politikası halkımızda ciddi rahatsızlık yaratıyor. Çünkü AKP-MHP faşist rejiminin soykırımcı politikalarına bir destek durumu söz konusudur. AKP-MHP faşist rejiminin yaptığı soykırım operasyonlarını KDP doğru buluyor ve destek sunuyor. Açıktır; 3 Mart ve 24 Nisan'daki Şengal ve Rojava saldırısı, Türk devleti ile KDP’nin ortak planıydı. Bu kirli plana açıktan ortaklık KDP’yi Kürdistan’da ve bölgede çok fazla teşhir etti.
KDP İMAJ TAZELEMEK İSTİYOR
İşte referandum bu atmosferde gündeme girdi. Aslında KDP, Güney Kürdistan başta olmak üzere Kürdistan’da sorgulandığını, büyük bir öfke topladığını görünce bu gündemi ortaya attı, imajını tazelemek istedi. Muhalefeti de susturmak istedi. KDP’yi her eleştirene sen bağımsız Kürdistan’a karşısın, diyerek susturmaya çalışıyor. Dikkat edin aynen AKP gibi bir taktik yürütüyor. Nasıl ki kim AKP’yi eleştiriyorsa AKP ‘sen teröristsin, Türkiye’nin beka sorunu var, Türkiye’nin bekasını düşünmüyorsun’ diye suçlayıp susturuyorsa KDP de her kendisini eleştireni ‘sen bağımsız Kürdistan’a karşısın’ diyerek susturuyor. Demokratik muhalefeti bu biçimde susturuyor, politikasız ve mücadelesiz bırakıyor.
BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN'A KARŞI ÇIKAN YOK
Yoksa kimsenin bağımsız Kürdistan’a karşı çıktığı yoktur. Bağımsız Kürdistan’ı kim istemez. Biz yaklaşık 45 yıldır bağımsız özgür Kürdistan için büyük bir mücadele veriyoruz. Önderliğimiz İmralı’da bağımsız Kürdistan’ın bedelini ödüyor. Bağımsız Kürdistan’ı kimin istediği İmralı gerçeği çok iyi açıklıyor. Demagoji yapmaya, halkı kandırmaya kimse kalkmasın. Halka ayıptır, günahtır. KDP’nin bağımsız Kürdistan’dan kastı daha fazla bağımlı ve köle bir Kürdistan’dır. Ulus devletlerin yaklaşık 400 yıllık bir tarihi var. Ortadoğu’da ise yaklaşık 100 yıllık bir tarihi var. Hiçbir ulus devlet halka ve o devlet sınırları içerisinde yaşayan topluluklara-topluma özgürlük ve demokrasi getirmemiştir. Aksine daha fazla zulüm, işkence, baskı ve acı getirmiştir. Halklar sürekli bir savaş hali yaşamıştır. Büyük güçlere ve diğer devletlere her açıdan siyasi, ekonomik, askeri olarak derin bir bağımlılık içerisinde olmuştur.
Güney Kürdistan’da bir ulus devletin kurulması Güney Kürdistan halkımız başta olmak üzere Kürtlere herhangi bir özgürlük getirmeyecektir. Bu Kürtler açısından bir kazanım ve kazanç olmayacaktır. Hatta Kürtleri daha büyük bir savaşın ve acıların içerisine koyacaktır. Onlarca yıla yayılacak bir Kürt-Arap savaşını ortaya çıkaracaktır. Kürdistan’da sömürgeci bir sınıfın oluşmasına neden olacaktır. Bu sömürgeci sınıf Kürt halkını iliklerine kadar sömürmekten çekinmeyecektir.
GÜNEY, ROJAVA'YI ÖRNEK ALSIN
Güney Kürdistan’da demokratik bölgelere dayalı demokratik federal bir sistem en demokratik ve özgürlükçü sistemdir. Tüm sorunların da çözümüdür. Demokratik Kuzey Suriye Federasyonu, Güney Kürdistan açısından da örnek alınabilir. Bu Güney Kürdistan’ı da huzura kavuşturacaktır.
GÜNEY, TÜM KÜRDİSTAN'I İLGİLENDİRİYOR
Ayrıca şunu belirtmeyi de çok önemli görüyorum. Güney Kürdistan’ın ne olacağı ve nasıl olacağı, tüm Kürdistan’ı ilgilendiriyor. Dört parça Kürdistan’ı yakından alakadar ediyor. Çünkü bir parçadaki gelişmeler diğer parçaları doğrudan etkiliyor. O açıdan bu tür kader belirleyici kararların yeri Ulusal Kongre'dir. Güney Kürdistan’ın durumu da referandumu da Ulusal Kongre'de tartışılarak gidilecekse bir karara gidilmelidir. Diğer biçimiyle demokratik bir yöntem değildir ve tek taraflı dayatma kabul edilemez.
KDP’nin aldığı referandum kararının demokratik bir yöntemle alındığını kim iddia edebilir? Edemez. Bırakalım Ulusal Kongre'yi Parlamento'nun kararı bile değildir. Güney Kürdistan halkı bu kararın hiçbir yerinde yer almamıştır, sözünü söyleyememiştir. Bu karar KDP’nin kendi kararıdır, yöntemi anti demokratiktir.
Kürtler her dört parçada kendi kaderini tayin etme, kendi kendini yönetme, demokratik ve özgür yaşama hakkına sahiptir. Bu analarının ak sütü kadar helaldir. Halkımız onlarca yıldır bu uğurda çok büyük ve ağır bedeller vermiştir ve bunu çoktan hak etmiştir. Halkımız gerçekten hak ettiği gibi yaşamalıdır. Bir grup egemenin biçtiği kefeni giymemelidir. Gerçek özgürlüğü ve demokrasiyi hangi sistem temsil ediyorsa o temelde ortak ulusal iradeyle karar vermelidir. Bunun da yeri dediğim gibi Ulusal Kongre'dir.
ANF