648. kez Galatasaray Meydanı'nda birara gelen Cumartesi Anneleri, halkın haber alma hakkını savunduğu, ezilenlerin sesini duyurduğu için baskı ve sindirme politikalarıyla OHAL kararnamesi ile kapatılan Dihaber ve Gazete Sujîn çalışanlarının katıldığı eylemde bu hafta, 19 yaşında gözaltında kaybedilen gazeteci Ferhat Tepe'nin akıbeti soruldu.
"Kayıplar belli failler nerede?" pankartının açıldığı eylemde, Cumartesi Anneleri gözaltında kaybettiklerinin fotoğraflarını ve karanfiller taşıdı. Cumartesi Anneleri, yine "barış"ı simgeleyen beyaz tülbenti, kayıp fotoğraflarını yer aldığı pankartın üstüne bıraktı.
İlk olarak söz alan Cemil Kırbayır'ın ablası Fatma Gülmez, yıllardır adalet aradığını dile getirdi. 10 Ekim Ankara katliamını hatırlatan Gülmez, "Barış için Ankara'ya gitmiştim, parçalanmış bedenler ayaklarıma düştü" dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, "Sen benim anama söz verdin" diye seslenen Gülmez, adaleti bulana kadar mücadele edeceğinin kaydetti. Gülmez, Erdoğan'a "Ben senden birşey istemiyorum. Sen Cumhurbaşkanısın, devletsin. Abimin kemiklerini bul!" diye seslendi.
Ferhat Tepe'nin kardeşi Ayşe Tepe ise Özgür Gündem gazetesi çalışanı ağabeyi Ferhat'ın 1993 yılında evlerinin önünden kendisine Türk İntikam Tugayı (TİT) diyenlerce kaçırıldığını söyledi. Tepe, "Herkes tarafından bilindiği gibi '90'lı yılların karanlığında kaçırılan gençlerin sorumluları siyasi ve askeri erklerdir. 24 yıl geçti. Bu olayla ilgili ilk günden beri isimler verdik ve bu isimlerin soruşturulmasını istedik" dedi.
Ferhat'ı katleden faillerin isimlerini söylemekten vazgeçmeyeceklerinin altını çizen Ayşe Tepe, faili sorulmayan her olayın kendinden sonra gelenleri cesaretlendireceğini söyledi. Ancak bu hesaplaşma yapıldığı takdirde Türkiye'de onurlu bir geleceğin inşa edileceğini belirten Tepe, şöyle devam etti: "Bu ülkede failler değil mağdurlar cezalandırıldı. 24. yıldayız hala ses yok. Ama bugün değilse yarın, yarın değilse gelecekte herhangi bir gün ama birgün mutlaka bu hesaplama gerçekeleşecektir."
Ferhat Tepe'yle 1994 yılında tanışan gazeteci Yasin Kobulan Özgür Gündem gazetesi adına konuştu. Tepe'nin cenazesinin Hazar Gölü kıyısında bulunduğunu hatırlatan Kobulan, "O'nun mirasının yürütücüsü olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz" dedi. Ferhat'ın katledilmesinin tek nedeninin halkın haber alma hakkını savunmak ve gerçekleri kamuoyuna duyurmak olduğunu ifade eden Kobulan, o gün arkadaşları kurşunlanarak katledilirken bugün ise çıkarılan KHK'larla gerçeklerin sesinin susturulmaya çalışıldığını söyledi.
Yüzü aşkın gazetecinin tutuklu olduğunu söyleyen Kobulan, "KHK'larla dihaber, Gazete Şujin ve Rojave Medya kapatıldı. Biz, geçmişimize bakarak geleceğe gidiyoruz. Arkadaşlarımızdan aldığımız emanetle bu işi yapıyoruz. Bundan kaynaklı susmayacağız, gerçekleri yazmaya devam edeceğiz" diye vurguladı.
648. haftanın basın metnini yeni çıkarılan KHK ile kapatılan Dihaber muhabiri Sadiye Eser okudu. Devletin vatandaşına işkence yapmama ve öldürmeme yükümlülüğü olduğunu hatırlatan Eser, İHD verilerine göre 12 Eylül darbesi döneminde 15 kişinin gözaltında kaybedildiğini bunlardan birinin de Cemil Kırbayır olduğunu söyledi.
Adalet Bakanlığı'nın Kırbayır'ın AİHM'deki davasında hükümet adına savunma yaptığına dikkat çeken Eser, Adalet Bakanlığı'nın yaptığı savunmanın hiçbir tutarlılığı olmadığını kaydetti. Eser, inkar ve suçu örtme kaygısıyla yapılan savunmanın her dönem iktidarının uygulamalarına tanık olanlar için şaşırtıcı olmadığını da vurguladı.
Bu hafta Özgür Gündem gazetesi çalışanı Ferhat Tepe'nin gözaltında kaybedilmesiyle ilgili bir araya geldiklerini hatırlatan Eser, Tepe'nin gözaltında kaybedilmesine dair AİHM'de tanıklık yapacak 2 kişi olduğuna dikkat çekti. Eser, bu iki kişinin hükümetin baskı ve menfaat sağlama taahhüdüyle yalan beyana sevkedildiğini ifade etti.
"İşte 22 yıldır iktidarlar değişse de zihniyet değişmiyor dememiz bundandır" diyen Eser, hakikat ve adalet arayışından vagzeçmeyeceklerini vurguladı.
1974 doğumlu Ferhat Tepe, Özgür Gündem gazetesi Bitlis muhabiriydi. 90'lı yılların karanlığında bölgede işlenen ağır insanlık suçlarını haberleriyle kamuoyuna taşıyordu.
28 Temmuz 1993 tarihinde Bitlis şehir merkezinde sivil polis olarak bilinen, silahlı telsizli 3 kişi tarafından kaçırıldı. Ferhat'ı kaçıran otomobillerden biri, daha sonra bölgedeki karakolun önünde görüldü. Ferhat'ın kaçırılmasının ardından DEP Bitlis Şube Başkanı olan babası İshak Tepe'yi telefonla arayan bir kişi, oğlunun hayatına karşılık DEP il örgütünü kapatmasını ve fidye vermesini istedi. İshak Tepe, telefondaki sesin daha önce kendisini tehdit eden Tatvan 6. Zırhlı Tugay komutanı General Korkmaz Tağma'ya ait olduğunu kamuoyuna açıkladı.
Baba İshak Tepe Bitlis Asayiş Şube Başkanlığı'na, Emniyet Müdürlüğü'ne, Valiliğe, Savcılığa, Başbakan'a, İçişleri Bakanı'na ve OHAL Valisi'ne başvurarak oğlunun bulunmasını istedi.
Ailenin ve Gündem Gazetesi'nin ısrarlı arayışıyla 9 Ağustos 1993 tarihinde, gözaltına alındığı inkar edilen Ferhat'ın ağır işkence görmüş bedenine, "meçhul kişi" olarak gömüldüğü Elazığ Kimsesizler Mezarlığı'nda ulaşıldı.
Ailenin avukatlığını üstlenen İHD temsilcisi Şevket Epözdemir tüm tehditlere rağmen davadan vazgeçmeyince kaçırılarak katledildi. Ferhat Tepe'yi Diyarbakır Jandarma Alay Komutanlığında işkenceli sorguda gördüğünü açıklayan 14 tanık vardı ama iç hukukta yürütülen soruşturmadan hiç bir sonuç elde edilemedi. Dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşındı. Kamu görevlileri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde tanıklık yapacak iki kişinin baskı ve menfaat sağlama taahhüdüyle yalan beyanda bulunmalarını sağladı. Tüm engellemelere rağmen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Ferhat Tepe soruşturmasında "şaşırtıcı eksiklikler" olduğu tespitini yaptı. Olayın aydınlanması için Hükümetin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'yle işbirliği yapmadığı; gerekli bilgi, belge ve tanıklara ulaşımı sağlamadığı ve etkin bir cezai soruşturma yapmadığı için Türkiye'yi mahkûm etti.
Ailenin son olarak başvurduğu Anayasa Mahkemesi 16 Haziran 2016 tarihli kararında, Ferhat Tepe dosyasında savcılığın soruşturmayı genişletmek için somut hiçbir talimat vermediğini, olayı aydınlatacak işlem yapmadığını, delillerin toplanması konusunda gerekli özenin gösterilmediğini, rutin yazışmalar dışında hareketsiz kaldığını, soruşturmanın sürüncemede bırakıldığını kaydederek "etkili soruşturma yapılmadığı" gerekçesiyle hak ihlali kararı verdi. Ancak dosyayı zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle yeniden açmadı.