PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, AKP’nin kendi yaşadığı korkuyu atlatabilmek için korku egemenliği kurmaya çalıştığını söyledi.
NewsChannel televizyonunda yayınlanan ‘Ülkeden’ programının konuğu olan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Gazeteci Derviş Eren’in sorularını yanıtladı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit uygulamaları, 15 Ağustos kutlamalarında ortaya çıkan mesajlar, AKP’nin geliştirmek istediği tek tip elbise uygulaması, HDP’nin vicdan ve adalet eylemleri ve daha birçok güncel gelişmenin değerlendirildiği programda Duran Kalkan’ın konuşmalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
15 AĞUSTOS YILDÖNÜMÜ KUTLAMALARI
15 Ağustos’un 33. Yıldönümü önemli bir dönemeçti. 33 yıl mücadele etmek ve direnmek önemliydi. 33 yıl kesintisiz bir biçimde bir halkın özgürlük için direnmesi, savaşması çok fazla rastlanan bir durum değildir. Bu bakımdan Kürt halkı yürüttüğü mücadeleyle gurur duyabilir.
Bu yılki 15 Ağustos kutlamalarında büyük bir mücadelenin izleri vardı. Bu kadar topyekun faşist özel savaş saldırısına karşı topyekun direniş içerisinde olan ve devrimci halk savaşı yürüten bir halkın duruşu vardı. Aynı zamanda gerillanın duruşu vardı. Burada öfkeyi, tepkiyi, kararlılığı, cesareti ve aynı zamanda kendine güveni gördük. Kahramanlık duruşunun yarattığı büyük coşkuyu, heyecanı ve mücadele azmini gördük. Bütün bunlar 15 Ağustos kutlamalarına yansıdı. Bu bakımdan adına, ruhuna ve amaçlarına uygun bir 15 Ağustos yıldönümü kutlaması yaşandı.
DAHA BÜYÜK SAVAŞACAĞIZ
Hareket olarak 33 yıldır yürütülen kahramanca mücadelenin tecrübe ve birikimine sahibiz. Bu mücadele döneminin zengin dersleri var. Büyüyen, gelişen, olgunlaşan bir devrimci hareket haline geldik. Böyle bir hareket öncülüğünde mücadele yürüten bir halk haline geldik. Demokratik uluslaşma yaşadık. Savaşan ve gerillalaşan bir halk gerçeğimiz açığa çıktı. Hareket olarak devrimci görevlerimizin bilincindeyiz ve başındayız. 15 Ağustos direniş ve zafer ruhuyla bütün görevleri 34. Yılda daha büyük bir başarı temelinde gerçekleştirme kararlılığındayız. Daha büyük savaşacağız, daha büyük direneceğiz. Daha yaratıcı ve çok yönlü olacağız ve daha çok kazanacağız.
34. Yılda mücadelemiz çok daha bölgesel çok daha küresel olacaktır. 15 Ağustos sadece bizim değil, bütün ezilenlerin, emekçilerin, gençlerin, kadınların ve bütün halkların yolunu aydınlatıyor. Dolayısıyla mücadelemiz daha fazla bölgeselleşecektir.
TJA’NIN EYLEM KAMPANYASI
TJA’nın başlattığı kampanya, çok değerli bir planlama ve pratiktir. ‘Özgürlük kazanacak’ şiarı Önder Apo’nun şiarıdır. İmralı’daki duruşu ifade eden şiardır ki özgürlük 19 yıldır İmralı’da kazanıyor. Her zaman da kazanacaktır. İmralı sistemine karşı çıkmak özgür ve demokratik yaşamak isteyen herkesin boyun borcudur. Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullara ulaşması için yürütülen mücadele tüm özgürlük ve demokrasi isteyenlerin görev ve sorumluluğu konumundadır. Bu çerçevede kadın duyarlılığı çok daha büyük önem taşıyor. Özgürlük kazanacak sloganıyla kadın hareketlerinin direnişe geçmesi ve Önder Apo’yu sahiplenmesi büyük önem arz ediyor.
DEMOKRAT OLMANIN ÖLÇÜTÜDÜR
Demokrat olmanın ölçütü İmralı işkence sistemine karşı çıkmaktır. Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullara sahip olmasını istemek Türkiye’de ve dünyada demokrat olmanın ölçütüdür. Kimin demokrat olup olmadığını ayırt edeceğimiz temel ölçü budur.
Önder Apo’yu bir kişi olarak ele almak kesinlikle doğru değildir. Önder Apo bir kişi değildir. O, Kürt halkının özgür varlığını ve yaşamını temsil ediyor. Özgürlük iradesi olarak İmralı’dadır. Türkiye ve Ortadoğu halklarının demokratik birlik iradesi olarak oradadır. Önder Apo’ya yöneltilen saldırı aslında Kürt halkına, kadınlara, Ortadoğu halklarına, Türkiye halklarına, ezilenlerine, emekçilerine ve özgür insanlığa bir saldırı idi. Önder Apo şahsında bütün bunların hepsine saldırı oldu. Dolayasıyla Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması için yürütülen mücadele tüm bu alanlardaki özgürlük, kardeşlik ve demokratik birlik mücadelesidir.
Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması bakımından ortaya çıkacak her gelişme tüm bu alanlarda özgür ve demokratik gelişme demektir. Yine tüm bu alanlarda özgür yaşam ve demokratik birliğin gelişmesi de Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullara ulaşması için mücadele demektir. Bunlar etle tırnak gibi iç içedir. İmralı işkence sistemine karşı çıkmak, İmralı’nın dağıtılmasını istemek gereklidir. Demokrat olmanın ölçütü budur.
MÜCADELE YÖNTEMLERİ ZENGİNLEŞMELİ
Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması için yürütülen mücadelenin amaçları bu kadar geniş ve büyükse o halde bunun yöntemleri de o kadar zengin olmalıdır. Herkes olduğu her yerde özgürlüğü, demokrasiyi ve kardeşliği geliştirmek için mücadele etmeli ve bilmeli ki o mücadelelerin hepsi Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması için bir mücadele anlamına gelir. Bu bakımdan halkımızın ve Türkiye halklarının bu konuda çok daha zengin ve yaratıcı olan, AKP-MHP faşizmini yenilgiye uğratarak Türkiye’yi demokratik Kürdistan’ı özgür kılacak bir mücadeleyle Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması mücadelesini birleştirip böyle bir bütünlük ve zenginlik içinde yürütmesi daha doğru ve anlamlı olduğu gibi daha sonuç alıcıdır.
TÜRKİYE CEZAEVİNE DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR
Türkiye’de nerenin cezaevi olduğu, nerenin olmadığı tartışılır hale geldi. Zindanlardaki yoldaşlar bu durumu daha iyi gözlüyorlardır. Nasıl her cezaevinin etrafına duvarlar örülüyor ve üzerine Alman telleri konuluyorsa şimdi TC’nin sınırlarına aynı duvarlar yapılıyor ve aynı teller konuluyor. Uzaktan bakıldığında bir cezaevine benziyor. Türkiye AKP-MHP faşizmi tarafından bir cezaevine dönüştürülüyor. Türkiye’de yaşayan herkes bunu görmelidir.
Bütün ülkeyi bu hale getirip, bir zindana dönüştürmeye çalışan, duvarlarla örüp içine de faşist çeteleri salarak zindanlardaki gardiyanlar gibi herkesi linç etmeye çalışan bir yönetim altında zindanlar çok daha ağır bir baskı ve işkencehaneye dönüşür. Zindan gerçeğini hepimiz biliyoruz. Kürdistan’da zindan görmemiş, işkence görmemiş, nezarete düşmemiş kimse yok!
TEK TİP ELBİSE İRADE KIRMADIR
Tayyip Erdoğan 1982 işkencehanesinin kapısına giderek Kürt halkına ne vaat etmişti? “Size daha büyük ve daha iyi cezaevleri yapacağız” dedi. Tıpkı dediği gibi yaptı ve herkesi zindanlara doldurdu. Baskının, işkencenin, zulmün daha iyisini yapıyor. 12 Eylül faşist askeri rejiminin uyguladığı işkencelerden çıkarttığı derslerle daha ince ve daha kahredici bir baskı ve işkence sistemi yürütüyor.
AKP’ye biat etmeyen, Tayyip Erdoğan’ı ‘reis’ olarak kabul etmeyen herkes üzerinde bir baskı ve sömürü var. Dışarıda tek tip ruh, duruş ve insan yaratılmak isteniyor. Cezaevinde de bunu yapmak istiyorlar.
Mesele sadece elbise giydirmek değildir. Baskı ve işkence sadece bununla sınırlı değildir. Bununla birlikte birçok baskı ve işkence yöntemleri de devrededir. Psikolojik savaşı her bakımdan geliştiriyorlar. Yaşamın tümünü işkenceye dönüştürüyorlar. Tek tip elbise ise bunların bir parçasıdır. Bunları kabul eder hale getirmek için insanların iradesini kırmayı amaçlayan bir uygulamadır.
TEK TİP ELBİSE KABUL EDİLMEYECEKTİR
Tek tip uygulamasıyla kişilerin rengi, farklılığı, direnme gücü kayboluyor. Bir tür teslimiyet ve boyun eğme geliştirilmek isteniyor. İrade kırma, onursuzlaştırma ve teslim alma hedefleniyor. Bunu hiç kimse kabul etmeyecektir. Zaten o insanlar bunları kabul etselerdi zindana düşmezlerdi. Demek ki dışarıda direndiler, mücadele ettiler, AKP faşizminin tek tipleştirici ve biat ettirici duruşuna karşı koydular ki AKP faşizmi onları dışarıda engelleyemeyerek zindanlara koyup engellemek istedi. Dolayısıyla zaten o insanlar mücadele insanlarıdırlar. Dışarıda AKP-MHP faşizminin bu saldırılarını kabul etmediler ki içeride kabul etsinler!
Zindanlardaki devrimciler 1982 direnişi gibi büyük bir direniş geleneğine sahipler. Mazlumların, Ferhatların, Kemallerin, Hayrilerin izinden yürüyorlar. Dolayısıyla hem direnecekler hem de kazanacaklar. Bundan hiçbir tereddüt ve kuşku olmamalı. Kürdistan’ın özgürlüğü davası temelinde tutuklanan herkes direnecektir. Gerçek demokratlar, yurtseverler ve demokratlar direnecek, hiç kimse buna boyun eğmeyecektir.
DİRENİŞİ ZENGİN KILMAK ÖNEMLİ
Faşist uygulama ve saldırılara karşı direnmek gereklidir. Ama direnme yöntemleri ve biçimleri ne olmalıdır? Nasıl direnilmelidir? Bu konuda zengin, yaratıcı ve arayışçı olmak gereklidir. Dar ve tek yanlı kalınmamalı. Zaten imkanlar sınırlı olduğu için insanlar zindanlarda ruhuyla, bilinciyle ve iradesiyle savaşıyorlar. Başka bir mücadele aracı yoktur. O nedenle çok zengin yöntemler bulmanın zor olduğunu biliyoruz. Ama yine de planlı hareket etmek gerekir. En sonda yapılacak olanı en başta yapmamak lazım. Hemen açlık grevi veya ölüm orucuyla başlamamak gerekli. Direnmek demek sadece açlık grevi ve ölüm orucu yapmak demek değildir. Faşizm karşısında direnebilmek için canlı ve diri olmak lazım.
Zindan, 1982’de olduğu gibi bugün de özgürlük ve demokrasi hamlesine öncülük edecek ve katkı sunacaktır. Nasıl Kenan Evren faşizmini ideolojik olarak yenilgiye uğrattıysa, bugün de AKP-MHP faşizmini bir kere daha yenilgiye uğratacaktır.
FAŞİZMİN YENİ BEKÇİLERİ
Şehir bekçilerinin adları ne olursa olsun, faşist soykırımcı rejimin yani Tayyip Erdoğan’ın zulmünün bekçileridir. Bekçi, korucu denerek bu uygulama yumuşatılmaya çalışılıyor. Kırda ‘korucu’, şehirde ‘bekçi’ adıyla halk üzerinde zülüm uygulayıp katliam yapanlar sanki sivil güçmüş gibi gösterilmeye, dünyaya böyle tanıtılmaya çalışılıyor. Bunların hepsi oyundur!
Bütün bunların hepsinin devrimci demokratik mücadeleyi engellemeye dönük olduğunu, toplumun bilinçlenmesi ve örgütlenmesi çalışmalarını engellemek için olduğu, en küçük demokratik bir eyleme bile fırsat vermemek için yapıldığı, halkın kendi savunmasını geliştirmesinin engellenmesi için olduğu açık bir gerçektir. O halde bunların hepsine karşı mücadele etmek gerekir.
Toplum kendi güvenliğini kendisi sağlayacaktır. Dünyanın bütün demokratik ülkelerinde böyledir. Faşizm bir kişinin istekleri ve çıkarları doğrultusunda her yere polis, bekçi, kontra atıyor. Demokratik düzende ise bunlar yoktur. AKP’nin bu yaptıklarının hepsinin faşist diktatörlüğün gerçekliğini göstermesi ortadadır.
Herkes olduğu yerde faşist baskı ve terör uygulayan güçlere karşı demokratik direnişi geliştirmeli. Var olma ve özgür olma hakkını kullanmalı. “Başkaları benim güvenliğimi sağlayamaz, ben kendi güvenliğimi sağlıyorum” demeli, devletten güvenlik istememeli. Devlet güvenlik vermez, baskı ve zülüm verir. Faşizm bunu çok daha katmerli bir şekilde yapar. O halde bütün bunlara karşı daha doğru bir anlayış, daha doğru ve etkili bir mücadeleye ihtiyaç vardır. Bütün bunlar faşizmin insanların evine kadar girmesinin araçlarıdır. Artık evleri dikiz ediyor, kapıları kontrol ediyorlar.
FAŞİZM KORKU DEMEKTİR
Faşizm yıkılmaktan korkuyor. Daha çok baskı uygulayarak korkularını yenmeye çalışıyor. Kendisi yıkılmaktan korktuğu için başkalarını korkutarak özgürlük ve demokrasi mücadelesine katılmalarını engellemeye çalışıyor. Tayyip Erdoğan’a geceleri uyuyabiliyor mu diye sorsunlar. Ne tür rüyalar gördüğünü sormak gerekir. Kürdistan’da yakıp yıktığı evlerin sahipleri boğazını sıkıyorlar mı diye sormak lazım. Böyle olduğundan kuşku duymamak gerekli.
Tayyip Erdoğan avaz avaz bağırıyor. Bu bağırmalarının hepsi korktuğu içindir. Korkan faşizm, korkuyu bağırarak gidermeye çalışıyor, baskılar uygulayarak ve başkalarını korkutmaya çalışarak kendi korkusunu yenmek istiyor.
FAŞİZM VATANA DÜŞMAN
Şairin dediği gibi “Sana düşman, bana düşman, düşünen insana düşman, vatan ki bu insanların evidir bacım onlar vatana düşman…”
Faşizm vatana, tarihe, insana, kadına, gence, yeniliğe, halka, özgür yaşama, topluma ve doğaya düşmandır. Biz bununla yeni tanışmıyoruz. 33 senedir Kürdistan’ın doğasını yakıyorlar. Ondan önce de yaktılar. Yüzyıllardır yaktılar. Ama Kürtlük var olmaya ve özgür yaşamaya inat etti ve diretti.
Faşizm saldırganlık, yıkıcılık ve yakıcılık demektir. Çünkü korku egemenliği anlamına gelir. Bunu yapabilmesi için de her şeye saldırması gerekiyor. Bu, onun özünde var. Kürdistan’ın her tarafını yıktılar. Şimdi doğayı yakıyorlar. Dersim’i yakıyor, Hasankeyf’i yıkıyor. Bu bir soykırımdır.
SESSİZ KALANLAR ORTAK OLUYOR
AKP faşizmi tarihi, kültürü ve dili yok etmek istiyor. 12 askeri faşist rejimi hangi noktadaydıysa şimdi AKP-MHP faşist rejimi aynı noktadadır. Dili ve kültürü yasaklayarak Kürt toplumunu yasaklarla, baskıyla, zulümle, doğasını ve yaşam imkanlarını yok ederek fiziki ve kültürel soykırımdan geçirmek istiyorlar. AKP-MHP faşizminin Kürdistan’da uyguladıklarının hepsi dört dörtlük soykırımdır. Soykırım ise bir insanlık suçudur. AKP-MHP faşizmi gözler önünde en ağır bir biçimde insanlık suçu işliyor. Yarın bunları yapanların hepsi yargılanacak, işlenen bu suçların hesabı sorulacak. Kimse buna ortak olmamalıdır. Bütün dünya bu konuda sorumluluk altındadır.
Şimdi Hitler ve Saddam faşizmi denilerek o faşizmler kınanıyor. Katliamlar yapıldıktan sonra karşı çıkılıyor. Eğer gerçekten biraz demokratlık varsa ve faşizme karşı çıkılmak isteniyorsa bu katliamlar yapılmadan önce karşı çıkılıp engellensin ki insanlığa faydası olsun. Yakılıp yıkıldıktan sonra onu kınamanın demokratlıkla ve özgürlükçülükle bir alakası yoktur. Bu bakımdan tüm bu olanları seyreden herkes AKP-MHP faşizminin soykırım suçuna ortak oluyor.
HDP ALTERNATİFİNDEN KORKULUYOR
Tayyip Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu arasında bir ağız dalaşı var. Ama gerçekten bir mücadele mi var, yoksa danışıklı bir dövüş mü var? Bu tartışma götürür bir konudur. Tayyip Erdoğan’a yeniden seçim kazandırmak için bir plan oluşturulmuş ve bu plan uygulanmak isteniyor. Bütün siyasi çevrelere dönük planlı bir pratik yürütülüyor. Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli buna göre yürütülüyor. Bunun dışında kalan, bunun önünde engel olanlara ise baskı ve sindirme politikaları yürütülüyor. HDP de bunlardan biridir. Eşbaşkanları ve milletvekilleri tutukludur. Baskı ve zülüm had safhadadır. Çünkü HDP bir alternatif olarak görülerek korkuluyor. Alternatif olmaktan çıkarmak için bu baskı ve terör uygulanıyor.
Buna karşı bir duruş ve mücadele var. Bu mücadele zaman zaman kesintiye uğradı ve zayıflık yaşadı. Bu zayıflıklardan yararlanarak faşizm saldırganlık yürüttü. Ama şimdi HDP önemli ölçüde direniyor. HDP daha direngen olabilir. Daha planlı ve örgütlü, daha sürekli ve bütünlüklü olabilir. Taleplerini daha iyi ortaya koyabilir. Direnmek gereklidir. Ama direnmenin yol-yöntemleri ve bir de verdiği mesaj önemlidir. HDP, niçin direndiğini iyi ortaya koyabilmeli, topluma daha iyi mesaj verebilmelidir. Dolayasıyla “faşizmi yıkmak, demokrasiyi kurmak için direniyoruz” demelidir.
HDP TOPLUMU DİRENİŞE SEVK ETMELİ
HDP, adı üzerinde Halkların Demokratik Partisi’dir. Hem halkların partisi, hem de demokrat partidir. “Halkların demokrasisini kuracağım” demelidir. Faşizm halkların demokrasisini ortadan kaldırıyor, demokratik birliğini yok ediyor. Faşizme karşı demokrasi mücadelesini bir plan ve program dahilinde geliştirmek, eylem biçimlerini de bu temelde zenginleştirmek gereklidir. Ama önemli olan toplumu direnişe sevk edebilmek ve çağır yapabilmektir.
İnsanlara öyle mesaj verilmeli ki herkes kendilerinin faşizmle sorunlarının olduğunu kavrayarak, faşist devlete karşı herkesin mücadele etme görev ve sorumluluğunun olduğunu fark ederek, neden mücadele yürüteceğini ve nasıl sonuçlar elde etmek istediğini görebilmeli. Mücadeleyi yaymak, amaçlarını ve mesajlarını ortaya koymak, engel olanları da teşhir etmek lazım. Yanlışlara kapılmamak gerekli.
UMUDU SEÇİMLERE BAĞLAMAYIN
2019 seçimlerinin olup olmayacağı, olursa nasıl olacağı belli değildir. Faşizmi sadece seçimle yıkmayı hedeflemek, faşizmi anlamamak ve ona karşı doğru mücadele yürütmemektir. Faşizm seçimle saldırmıyor ki sen seçimle mücadele edesin! Dağı taşı yakıyor, ormanı insanı katlediyor. Her türlü zulmü uyguluyor, her türlü aracı kullanıyor, her türlü yönteme başvuruyor. Dolayısıyla faşizme karşı direnişin çok yönlü ve zengin yöntemlerle yürütülmesi gerekli. Anı anına olması gerekir. 24 saat sürekliliğinin olması gerekir.
Bu bakımdan faşizmin adil ve demokratik bir seçim yapacağına inanmamak lazım. Umudu oraya bağlamak faşizmin hegemonyası altında yaşamayı kabul etmek olur. CHP’nin öğütleri biraz böyledir. CHP yönetimi de, CHP içindeki devrimci-demokratlar ve anti-faşistler de bunu görmelidirler. CHP ile ilişki içerisinde olan sol-sosyalist güçler, ÖDP ve Haziran Hareketi bunları görmelidir.
ANTİ-FAŞİST İTTİFAKA HAZIRIZ
Bu anlamda anti-faşist demokrasi bloğunu, demokratik cepheyi geleceğe ertelemeden, bugünün aktif mücadele yöntemlerini kullanmak temelinde görmek ve geliştirmek gereklidir. Biz buna dönük yapmış olduğumuz çağrımızı yineliyoruz. Herkesle faşizme karşı ortak demokrasi cephesinde birlikte mücadele etmek istiyoruz. PKK olarak herkesle böyle bir anti-faşist direniş ittifakını her düzeyde yapmaya hazırız. Zaten yaptığımız ittifaklar var. Halkların Birleşik Devrim Hareketini kurduk. Bu hareket birçok cephede mücadele ediyor. Bunun yanı sıra demokratik siyaset alanında önemli ittifaklarımız var. Bunların büyütülmesi lazım.
KILIÇDAROĞLU SEÇİMLERİ KAZANAMAZ
Demokrasi hareketinde birleşebilecek tüm anti-faşist güçlerin asgari bir demokratik program altında bir araya getirilmesi gerekir. Bu temelde etkili bir şekilde mücadele edilmelidir. Bu mücadele içerisinde seçim de rol oynayacaksa ona göre düşünülür. Ancak bu olmadan Kılıçdaroğlu seçim kazanamaz. Bütün CHP’liler ve demokratik güçler de bunu bilsinler. Eğer Kılıçdaroğlu’yla Tayyip Erdoğan’ın karşısına çıkmak istiyorlarsa bu, Tayyip Erdoğan’a yeniden kazandırma olur. Kılıçdaroğlu iyi bir insan olabilir. Ama bu ortamda ve bu düzen içerisinde kesinlikle Tayyip Erdoğan’ın karşısında ona seçim kazandırmazlar. Kılıçdaroğlu’na Türkiye’yi teslim etmezler.
Türkiye’yi yöneten gizli güçler var. Onlar Kılıçdaroğlu’na Tayyip Erdoğan’ın faşist yönetimini cilalaması, zorlandığında desteklemesi, onu biraz mazur göstermesi görevini ve sorumluluğunu verdiler. Şimdiye kadar bu rolü oynattılar. CHP eğer gerçekten şimdiden seçimi düşünüyor ve seçimde kazanmak istiyorlarsa o zaman buna uygun bir aday bulmalıdır. Yoksa başaramazlar.
GÜNEY REFERANDUMU YAPILAMAZ
Güney Kürdistan’da referandum tartışmasını bir propaganda olarak öne attılar. Bununla bazı çevreleri etkilemeye çalıştılar. Bize karşı propaganda olsun diye kullanmak istediler. Bu referanduma kim karar veriyor? Referandum yapan bir sistem yok, işleyen bir demokrasi yok! Bir yönetim karar almış, ama o yönetim yetkiyi kimden alıyor? Yetki aldığı sistemi işletebiliyor mu? Bunların hiçbirisi yoktur. Kürt toplumunun onayını almış mıdır? Dört parça Kürdistan’da demokratik siyasetin onayını almış mıdır? Ulusal kongre oluşturulmuş mu? Bu referanduma kim karar veriyor? ‘Ben yaparım olur’ demek dar bir propaganda işine benziyor.
Kürt halkının bağımsızlık ve özgürlük hakları tartışılamaz. Öyle referandumla da buna karar verilemez. Zaten bu hak, Kürt halkının devredilemez, tartışılamaz, engellenemez hakkıdır. Bu halk mutlaka bağımsız ve özgür olacak. Bilinçlenecek, örgütlenecek, savaşacak, bedeli neyse ödeyecek, gerekirse yüzyıllarca savaşacak ama sonunda mutlaka kazanacak! PKK bunun hareketidir. Önder Apo bunun önderliğidir. Biz böyle bir bağımsızlık ve özgürlük hareketiyiz. Böyle doğduk, kırk yıllık direnişle bu noktaya geldik. Bazıları bu büyük bağımsızlık ve özgürlük hareketini parçalamak istiyorlar. Bunlar doğru yaklaşımlar değildir.
KÜRT HALKI REFERANDUM YAPTI
Bakur’da seçimlerin hepsi referandumdu. 29 Mart 2009 seçimleri, 12 Haziran 2011, 29 Mart 2014 vb. seçimlerin hepsine referandum denildi. Bu seçimlerde Kürt halkı tercihini özgürlük ve bağımsızlıktan yana kullandı ve kazandı. Referandum bir oylamadır. Bunu öne süren güçler hiç seçime girmemiş gibiler. Kuzey halkı defalarca bunu yaptı ve iradesini ortaya koydu. Amed, demokrasinin başkenti ve kalesi olduğunu, Kürt özgürlüğünün temsilcisi olduğunu onlarca kez ortaya koydu. Şimdi de ortaya koyuyor. Kürdistan sahipsiz değil, Kürt toplumu dilsiz ve iradesiz değildir. İradesini ortaya koymamış da değildir.
Şimdi birileri çıkmış, güney Kürdistan’ın hepsinde de değil, bir iki şehirde halkın iradesi ortaya çıksın oylama yapacağını söylüyor. Böyle halk iradesi olmaz. Sözü edilen bu referandumun eksikliği var. Biz Kürt halkının bağımsız ve özgür olmasına karşı çıkmak bir yana bunun hareketiyiz zaten. Her şeyimiz buna fedadır.
ULUSAL KONGREYLE ORTAYA ÇIKMALI
Herkesi içine alan, dünyaya örnek bir Kürt demokrasisi ortaya çıksın istiyoruz. Ulusal kongreden anladığımız budur. Herkes için örnek oluşturan büyük bir demokratik iradenin oluşmasını arzuluyoruz. Bu temelde ulusal kongre çalışmalarına da değer veriyoruz. KNK çalışmaları iyi oldu. Herkese çağrı yaptı, kimseyi karşısına almadı. Katılmadığı halde özel olarak KDP’ye de çağrı yaptı. Bu önemli bir tutumdu. KDP yönetiminin de bunu anlayacağını ve bu temelde bir yenilik ve katılım göstereceğini umuyoruz.
‘Az olsun, benim olsun’ veya ‘sadece ben olayım’ şeklinde değil de hepimiz birlikte olalım ve Kürt demokrasisini yaratalım, Kürdistan ve demokrasi kazansın, yani hepimiz kazanalım diyen bir çizgiye geleceğini düşünüyorum. Biz böyle bir çizgide hareket ediyoruz.
KNK heyeti eşbaşkanlığımızla görüşme yaptı. Bizden bu konuda ne isteniyorsa onu yapmaya hazırız. Tüm Kürtleri içine alacak örnek bir demokrasinin gelişmesi için de tüm gücümüzle çalışacak, mücadele edeceğiz. Biz böyle bir demokrasi hareketi olarak kendimizi tanımladık, demokratik özerklik temelinde demokratik konfederalizm mücadelemizi böyle sürdüreceğiz.
İRAN VE TÜRKİYE STATÜKOCUDURLAR
İran-Türkiye arasındaki görüşmelerin çok geniş bir yelpazede ele alınması mümkündür. Çünkü bu görüşmeleri yapan güçler bölgenin hegemonik güçleridir. Birbirlerine karşıt güçlerdirler. Birbirlerine muhtaçlar ama rakiptirler de. Her cephede mücadele halindedirler. Onları bir araya getiren etkenler oluyor. Bu dönemde onları bir araya getiren bölgesel ve küresel gelişmeler var. Her iki güç de bölgede statükoculuğu temsil ediyorlar.
Bölgede çeyrek aşırı aşan bir Üçüncü Dünya Savaşı var. Arap aleminde köklü değişiklikler yaratıldı. Kürt-Arap ilişkileri Ortadoğu’yu demokratik temelde yeniden inşa edecek bir ilişki haline geldi ve gittikçe ilerliyor. Yeni bir Ortadoğu’nun oluşması gerekli ve kaçınılmaz durumdadır. Görüşme yapan devletler bunu engellemeye çalışıyorlar. Eski ulus-devlet statükosunu esas alıyor, değişimi önlemek istiyorlar. Bu anlamda devrimci gelişmelerden ürküyorlar. Bölgede değişim ve demokratikleşme yaratmak için Kürdistan ve Arabistan’da yürütülen mücadele önemli bir güç yaratıyor. Ama değişimin kalıcı olması Türkiye ve İran’daki gelişmelere bağlıdır. Dolayısıyla mücadeleler buralarda değişimi dayatıyor. Bu temelde bir ilişkilenme durumları var.
İRAN TÜRKİYE'YE ALET OLMAMALI
Kürt sorunu İran ve Türkiye için ortak bir sorundur. Hareket olarak TC ve İran’la geçen dönemde çok tartışmalar yaptık. Kürt sorununun demokratik çözümünün olması, barış içinde sorunların çözülmesi ve Kürt halkına daha fazla hakların tanınması için böyle çabalarımız oldu. Fakat çok fazla gelişme olmadı.
Kürdistan’daki gelişmeler Türkiye’yi, ABD’de Trump yönetiminin politikaları ise İran’ı zorluyor. Karşılıklı bu zorlanmaları birbirine destek vererek aşmak istiyor olabilirler. Bunun yanı sıra Türkiye’nin İran’ı Kürtlere karşı daha fazla mücadeleye sevk etme, daha fazla imkanlar ve fırsatlar vererek İran’ı Kürtlere dönük savaşın içine çekme arayışı ciddi bir durum olarak ortadadır.
2011’de Türkiye’nin isteği doğrultusunda İran hareketlendi. Şimdi de açık bir biçimde Kürtlere karşı ortak istihbarat olacağını söylüyorlar. Aslında bu PKK’ye karşı olacak. Türkiye zordadır. Soykırım uyguluyor. Her türlü saldırganlığı yapıyor. Kendi suçuna İran yönetimini de ortak etmek istiyor. İran yönetimi bunu görmelidir. Böyle bir saldırının İran’ın ne kadar çıkarına olacağını iyi hesap etmelidir. Basit ve dar yaklaşarak TC’nin Kürt soykırımını yürüten siyasetine alet olursa bu İran’a zarar verir. Umut ediyoruz ki İran bu gerçekleri görür ve TC’nin oyunlarına gelmez.
Bu gelişmeleri hassasiyetle izliyor, anlamaya çalışıyoruz. Her türlü gelişmeye karşı mücadele etmeye hazır bir hareketiz. Herkes bunu bilmelidir. Biz bir gerilla hareketiyiz. Kimse sıkıştırarak PKK’yi zorlayabileceğini sanmamalıdır. Gerilla hareketi her yerden girer, çıkar. Her türlü saldırıya karşı mücadele eder, direnir. O bakımdan karşımızdaki ittifaklar ne olursa olsun onların hepsine karşı mücadele edecek durumdayız.
BAYRAM DAYANIŞMA İÇİNDE OLSUN
Müslüman halkımızın Kurban Bayramı'nı kutluyorum. Bu bayramda özgürlüğe daha fazla sarılmamız, bu temelde daha fazla mücadele etmemiz gerektiğini ifade ediyorum. Özellikle şehit ailelerimizin, mücadele içinde olan tüm insanların dayanışma ve yardımlaşma bayramlarını kutluyorum. Mücadelemiz zaten büyük bir dayanışma ruhuyla gelişiyor, bayramları da daha anlamlı kılıyor. Halkımızın da kurban bayramını böyle karşılayacağını, bu vesileyle kendi arasında büyük bir yardımlaşma ve dayanışma ruhunu geliştireceğini, elindekini komşularıyla paylaşacağını biliyoruz. Bizim mücadelemiz de bunu ifade ediyor. Aynı zamanda kurban bayramı gerçeği de bunu içeriyor. Bunlar birleştiğinde önemli bir dayanışma ve birlik ruhunun gelişeceği kesindir. Bu temelde tüm halkımızın kurban bayramını kutluyoruz.
Politika