Ahmet KAHRAMAN / Politika
Çünkü hamuru (ruh hali) bozuk kişilikleri yeniden doğurup o bozukluktan birer diktatör kalıbı yaratanlar onlardır.
Modern çağda, bu soytarılara soytarı da dalkavuk denilmiyor. Onların resmi sıfatı "danışmanlık"tır ve her diktatör danışmanlar ordusunun niteliği oranında "adam" veya canavardır.
Kadim çağların, yaratıcı zekadan yoksun soytarıları "espiri" adı altında "cıvıklık, vıcıklıklar" yaparak, hokkabazlık sergileyerek efendilerini güldürüyor, eğlendiriyorlardı. Çağıl danışmanlar ise efendilerinin meşrebine göre, hoşuna gidecek ruhuna fitne, fesat ve entrikalar fısıldayarak eğlendiriyorlar.
Mesela kan döküp zulüm yaymaktan hoşlananlara, kolay alt edilecek düşman hedefler icat ederler. Sünepe, zavallı kişiliklerin egosunu şişirip onları, kendi kendine "vay be, bütün bu dehşetle muhteşem, ben miyim?" övgülere boğarlar.
Onları, "gaiplerden gelen kurtarıcı" olarak ataların ruhunu, yeniden dehşet ve vahşetle yer yüzünde dolaştıran, kafasında yer etmiş düşmanları yerle yeksan eden ulu bir varlık olduğuna inandırıp, adı gülünesi hallerle dillerde dolaşan, çağın deva bulmaz delisi olarak meydanlara salarlar. Kendinde, Allah tarafından bağışlanmış güç vehmeden kurtarıcı…
Mesela Saddam’ı, "savaşlarının yenilmez ilahı" olduğuna inandırmışlardı. O inancıyla bir iflahsız, sonsuz mağrurdu. Gerisinde, çoğu mezarsız yüzbinlerce Kürt yatıyordu. Bu onun gururuydu. Apak bir Arap küheylanına biniyor, Bağdat sokaklarında altuni ışıltılı tüfeğini tetikleye tetikleye azametle dolaşıyordu.
Şimdilerde Türk rejimi, Osmanlının istila ve talan dönemini ihya ruhuyla, saldırgan. Yelkenleri ırkçı rüzgarlarla şişkin. Komşular arasında, bir tek Bulgaristan içlerine elini daldırmamıştı. Irkçı hamleyle oraya da dalıp Müslüman Bulgarları (Pomak) ayrıştırdılar.
Nerede zayıf bir halka varsa oraya saldırıyor, "dünyaya yön veren lider devlet" havasına yatıp Katar gibi ücretini verene muhafızlık ediyor, Arapların hegemonya savaşlarında ona siper oluyor.
Öte yandan, "Türk’e Türklük propagandası" olan "dünyaya yön veren lider devlet" gösterisiyle bir oraya, bir de buraya seğirtiyor, dünyanın neresinde bir tüfek patlasa ya da anlaşmazlık kokusu yayılsa, "ben de varım" diye ortaya çıkıyor.
Bu, aklı oynak dünya jandarması halleridir.
Araplar arası hegemonya kavgasında, dolgun ücret karşılığında Katar emirliğine muhafız oluyor, sonra "beni idare et" dercesine, rakip Suudi Kralına koşuyor.
İsrail teknolojisiyle İsrail’e kükrüyor, Amerikan silahlarıyla Amerika‘nın önünden mal kaçırmaya, dünyanın öbür ucundaki Kuzey Kore‘nin silahlanmasına bile müdahaleye kalkışıyor.
Öte yandan, aç kurlar gibi havayı koklayanlar için, iç savaş felaketine uğramış darmadağın olmuş komşuların yerde yatan hali, düğün bayramdı. Savaş yaralısı olarak için için yanan, yıkıntılarından kanı sızan Suriye ve Irak, bunların ayağına gelmiş fırsatlar toprağı…
Utanma yok, haya denilen duygu ölü, bunların dünyasında.
Onun için, "ben kimim ve ne hakla elimi, kolumu daldırıyorum komşunun viran evine" demeden, yarı ölü olarak yerde kanayan bu toprakları soyup parçalar koparmayı Osmanlı ruhunu diriltme sanıyorlar.
"Yine ne hak, hangi hukuka dayalı olarak" bölgedeki bütün Kürtlerin tepesinde, cellat olarak dikiliyorlar. Kürt katili olmayı, evrenin boyutlarınca hak biliyorlar. O nedenle ayrı bir devlet, farklı bir diyar olan Suriye ve Irak’ın nasıl yönetileceğine de karışıyor.
Kara korsan, ellerinden kan damlayan mafya reisi gibi "Suriye ve Irak’ta da Kürde özgürlük yasak" diyor.
Oysa, "insan ol" derler adama. "Hangi ülke halkının nasıl yaşamak istediğinden sana ne? Sen kendini ne sanıyorsun? Hangi hak ve hukuka dayalı olarak başka toprakların yaşama biçimine, bir halkın tercihine müdahale edersin?"
Hey danışman denilen dalkavuklar sürüsü, soytarılar taburu seni hayaller peşinden koşturup hem eğleniyor, hem de para kazanmaya bakıyorlar.
Sen, sandığın gibi dünyaya nizam, intizam veren jandarma değilsin. Irak ve Suriye de bağımsız topraklar. O toprakların insanı Kürtler nasıl isterse öyle yaşayacak ve sen de bakacaksın!..
Dünyanın gerçeği bu, çünkü.