Dersim’de PKK tarafından öldürüldüğü iddia edilen öğretmen üzerinden, Dersim’de ne anlama geldiği bilinen bol Türk bayraklı ve dışarıdan ithal CHP’li bir grup ile hemen yürüyüşe geçen Erol, hem genel başkanı Kılıçdaroğlu’ndan hem de Reis-i cumhurdan aldığı ‘aferin’, Önder’in de belirttiği gibi yol-su-elektrik, hatta Harput kalesinin restorasyon ihaleleri olarak Erol’a geri dönüyordu halihazırda. Bu arada Dersim’de en küçük bir iş için temel koşulun ‘AKP’ye üye olmak’ olduğunu da her fani bilir. Önder ise sadece kısaca özetleyivermişti. Erol’un biraz toparlandıktan sonra İmralı, Kandil ve Yabancı İstihbaratı gibi modası hiç geçmeyen Kürt düşmanlığının üzerine bina edilen ırkçı ve şoven paradigmaya sığınması, kendisi ve ilişkileri açısından tutarlılık taşımaktadır. Erol aptal bir adam değil, bundan sonra bu kimliğiyle Dersim’e giremeyeceğini, hatta Dersim ile ilgili siyasi hayatının tıpkı Aygün gibi bittiğini de biliyor. Dersim halkı ona sokakta saldırmayacak olgunlukta ama ona saygı duymayacak zekadadır da.
CHP’nin adalet yürüyüşü sonrası Nobel adaylığına kadar uzanan cilalama çabalarının bir ayağını da sivil ölümlere karşı hassasiyet ekleme çabası burada küçük bir engele takılıyor; Ercan Güneş…
Daha da ötesi 1937-38 hala CHP’nin cinayet kutusundaki yerini korurken, devlet eliyle ya da devletin desteklediği paramiliter güçlerce öldürülen, hatta diri diri yakılan sivillerle ilgili olarak, Erol ve partisinin de bol bol izleyip kafasını TC-AKP’nin ırkçı-şoven kum torbasının içine sakladığı taze olan olaylar var. TC’nin uçaklarıyla Ramazan’da piknik yapan Dersimli sivilleri bombalaması, arkasından daha yeni Ercan Güneş’i, Dersimli Kürt bir sivili kendi evinde bombalayarak öldürmesi bu sivil hassasiyetin içine girmiyor nedense…
Mesaj açık; devlet öldürebilir… Bu durumda Türkiye’de siviller ancak Türk olabilirler dolayısıyla. Bu aynı zamanda öldürülen bütün Kürtlerin sivil olarak kabul edilmediği, diğer bir tanımla öldürülmesi vacip ‘teröristler’ olarak kabul edildiği anlamına gelmektedir. Bu esas olarak Dersimlilere Erol üzerinden yollanan bir tehdit mesajıdır. Mesajda bütün Kürtlerin öldürülebilir oldukları ve sivil olarak kabul edilemeyecekleri anlamına geliyor. Türkler ise öldürülemez olarak kodlanıyor, ne silahlı ne de silahsız… Oysa Kürt coğrafyasında kavun karpuz toplanır gibi insan cesetleri toplanıyor. Erol ve partisinde tık yok...
Bu da Türkiye Cumhuriyeti devleti ile onun kurucu ve destekleyici kurumları olan CHP’nin mantalitesini göstermesi açısından önemlidir. CHP’nin topu-tüfeğiyle sivil halkın gırtlağına çöktüğü bir dönemi fırsat bilerek, Osmanlının cihat ordusu gibi, kişi sayısını iki-üç kez katlayan bayrak sayısıyla Dersim’de ortaya çıkması, 1937-38’de eksik kalan kısmını tamamlama iştahından gelmektedir. Birkaç ihale için Dersim’in katilleriyle iş tutan Erol gibilerin bütün bu tarihin örtbas edilmesinde ve yarım kalan işin tamamlanmasında kullanılacakları açıktır. Bu fırsatçılığı, aynı zamanda çok kuşkulu olan Necmettin öğretmenin ölümüne monte etmeleri de ayrıca dikkat edilmesi gereken bir durum. Bu olay da Suruç’ta iki polisin öldürülmesi ile son derece benzerlikler taşımaktadır. Bu anlamda PKK’nin de bu olayı araştıracağını düşünüyorum ve yapmalıdır da. Çünkü belli ki 1990’lar konseptine geri dönülmüştür. Bu olay, biraz da özellikle 1990’larda Dersim’i insansızlaştırmak için öldürülen sivilleri de hatırlatmaktadır.
Bu da aslında devletin kendi ‘Öteki’lerine müdahale yöntemlerine odaklanmamızı işaret etmektedir haliyle. Bu nedenle sonraki yazılarda devletin Kürtlere ve Kürt hareketine asimetrik savaş dediği müdahale biçimlerine bakılacaktır.
Ava Nese KALP / Politika