ABD Suriye’deki silahlı gruplara silah vb. yardımları kestiği açıklamış, Rusya İdlib’e yerleşme işaretleri vermişti. Türkiye ise çetelerini yeniden dizayn ederek yeni grupları inşa etme hamleleri peşinde. Son günlerde Antep’te tutuklu DAİŞ üst düzey çetelerini serbest bırakması Suriye’deki iç savaş ile Türkiye’nin Suriye’deki varlığına ilişkin sona doğru gidişe işaret ediyor.
ABD İLE RUSYA ARASINDAKİ TEMEL ÇELİŞKİ ÇÖZÜLÜYOR MU?
Suriye’deki iç savaş altıncı yılını geride bırakmak üzere. Sürüp giden iç savaşın temel nedeni ABD ve Rusya başta olmak üzere İran, Türkiye ve bölgesel diğer güçlerin egemenlik mücadelesi. Bu sebepten her gücün kendine yakın, direkt ilişki içinde olduğu veya desteklediği gruplar, Suriye iç savaşının uzun ve kanlı sürmesine neden oldu.
Türkiye El Kaide kökenli Nusra grubu ile Müslüman Kardeşlere bağlı Ehrar Şam, Liva Tevhid, İslam Ordusu, Ehrar Suriye, Liva Faruk grupları başta olmak üzere kendi kurduğu Fatih Sultan Mehmet, Sultan Murad, Kanuninin Torunları, Yavuz Selim, Sultan Abdulhamit, Semarkant, Asifet Şimal, Liva El Hemze, Ketayib Baz gibi Türkmen grupları ve Kürt işbirlikçilerine kurdurduğu Azadi, Selahittin ve Yusul El Hamza gruplarına destek verdi. Bu grupları Kürt bölgeleri başta olmak üzere Halep ve çevresinde harekete geçirdi. Böylelikle iç savaşın giderek daha yıkıcı ve kanlı olmasını sağladı.
Türkiye bu grupları ABD’ye ÖSO grupları olarak pazarlayarak, bu gruplara silah, cephane ve lojistik ikmal maddelerinin sağlanmasını organize etti. ABD’ye eğit donat projesini kabul ettirerek 2013 yılında 30. Tümen adıyla birkaç devre eğitimde Antep, Kilis ve Suriye sınır hattında bazı yerlerde yaptırdı. Eğitimi gören Suriye topraklarına geçtiği gibi DAİŞ ya da Nusra’ya silahları ile birlikte teslim oldu. Ve bulundukları yerden Türkiye’nin direktifleri doğrultusunda hareket etmeye başladı. O yüzden eğit-donat projesi kısa sürede bitti.
ABD’nin bu grupların ideolojik kökenleri ve Recep Tayyip Erdoğan ile AKP’ye olan bağlılıkları ve planları doğrultusunda hareket ettiklerinin farkına varmasından sonra, 2013 yılı sonlarında kendi örgütleyip her türlü ihtiyacını karşıladığı Hareket Hazım adında bir grup kurdu. Bu grup Halep ile Şehba çevresinde kısmen varlık gösterdi. Sürekli Türkiye bağlantılı El Kaide ve Müslüman Kardeşler’in gruplarının hedefi oldu.
2015 başlarında Nusra’nın İdlip’i ele geçirmesinden sonra başını Ehrar Şam’ın çektiği Şam Cephesi bu grubu içinden attığını açıklayıp tasfiye edilmesi için Nusra’ya yem yaptı. Kısa süre içinde grup tamamen tasfiye edildi. ABD bundan dolayı sözde içinde etkili olmaya çalıştığı gruplara silah ve cephane yardımını Türkiye üzerinden devam ettirdi.
Türkiye’nin 2016 yılı Ağustos ayında Fırat Kalkanı adıyla Cerablus’tan başlattığı ve şimdi Şehba ile sürdürmeyi düşündüğü Suriye’deki işgal hareketi içinde yer alan gruplara da yardımlarını devam ettirdi. Bunu, Efrîn ve Şehba’ya yönelik işgal ve saldırılarda yer almak istemeyen sözde Fırat Kalkanı işgal harekatının sözcülerinden Liva El Hamza adlı grubu Ebu Hamza adıyla bilinen Qibbesinli Mahmut Xelo itiraf etti geçtiğimiz günlerdi.
RUSYA’NIN YERİ
Rusya buna karşı kara, hava, denizden her yönlü Suriye ordusuna destek sunarak Suriye Baas rejiminin ayakta kalmasını sağladı. Bunun yanı sıra Suriye ordusu içinden kurulan Qamışlo’daki Difaa Vatani, Hesekê’deki Mükanneyin ve Halep çevresinde kurulan Süyehl Hesen komutasındaki Nemr güçlerinin savaşması için her türlü yardımda bulundu. Ayrıca Suriye’deki İran ve Hizbullah kuvvetleri ile dönem dönem ilişki içinde oldu.
Rusya bir yandan bunu yaparken öten yandan Suriye’deki grupları terörist gruplar göstermek için çalışmalar başlattı. Rusya bu çabalarını 2016 Aralık ayında Türkiye ve İran’la gerçekleştirdiği toplantı ile temelini attı. Moskova zirvesi diye geçen toplantıdan sonra kararlaştırılan ve şu ana kadar 5’cisi yapılan Astana toplantılarındaki temel hedefi, grupların hepsini terörist gruplar olarak göstermekti. Rusya’nın bu yaklaşımı, birinci Astana toplantısına gruplar adına katılımlar olsa da Türkiye ve İran’a kabul ettirdi. Rusya Astana toplantısında Türkiye ve İran’a kabul ettirdiği bu kararı uluslararası alana taşımak istedi. Cenevre ve diğer toplantıların hepsindeki temel amacı buydu. Ancak ABD’nin bu gruplara verdiği destek kesilmeden bu kararın çıkması oldukça zordu. Ki bugüne kadar da böyle oldu. Bundan dolayı ABD ile Rusya arasında Suriye merkezli krizin başında gelen konulardan biriydi. Çünkü Rusya’nın terörist gördüğü grupları ABD görmüyor ve destek sunuyordu. O yüzden ABD ile Rusya arasındaki çelişkiler devam etti.
Rusya, ana gövdesini YPG ve YPJ güçlerinin oluşturduğu Demokratik Suriye güçlerini bu grupların dışında tuttu. O yüzden Halep, Efrîn ve kısmen de olsa Kobanê ve diğer taraflarda belli ilişkilenmeler, görüşmeler gerçekleştirdi.
ABD daha önce resmi bir şekilde Demokratik Suriye Güçleri’ne (QSD) silah, cephane yardımlarında bulundu. Bunu resmi kararlarla yaptı. Trump, Reqa şehir merkezini özgürleştirme hamlesinden birkaç gün önce YPG’ye de silah verme kararını imzaladı. Reqa hamlesi başladı ve belli bir aşamaya da geldi. Türkiye bu hamleyi boşa çıkarmak için Efrîn ve Şehba’yı işgal etmek için Rusya ile bazı anlaşmalar yaptı. Rusya, Efrîn ve Şehba’nın Halep olduğu ve Türkiye’nin bununla aslında Halep üzerine yeni hesaplar yaptığını bildiği için Kürtlerin de tutumundan sonra Şehba ve Efrîn’nin işgali üzerine yapılan anlaşmaları bozdu.
Ancak Reqa ve Tabqa’dan kaynaklı ABD ile de çelişkiler yeniden derinleşti. Ve tabi çelişkilerin en derin olduğu dönemlerde bile süren görüşmeleri bu dönemde de sürdü. Son yapılan görüşmelerin ardından ABD ciddi bir açıklama ile artık Suriye’deki silahlı gruplara yardım yapmayacağı beyan etti. ABD daha önce de bu gruplara yaptığı yardımları dönemsel olarak kesmişti. Ancak ilk defa yapılan resmi bir açıklama ile bundan sonra yardımlar bulunmayacağını açıkladı.
Bu açıklama, Rusya ile gruplar konusunda anlaştıklarını gösteriyor. Elbette bu anlaşmanın nedenlerinden biri Irak üzerinden Haşdi Şabi ile gelişmekte olan ve Dera Zor sınırlarına dayanan tehlike olarak gördükleri İran’ın başlattığı hamle. Diğer bir nedeni ise ABD’nin İran’a dönük Katar üzerinden Suudi Arabistan merkezli körfez ülkeleri ile başlattığı müdahalede, Rusya’nın tarafsız kalmasını sağlama. Diğer bir nedeni ise Suriye sorununda ortak bir çözümde buluşma olarak sıralanabilir.
ORTAK ÇÖZÜM NASIL OLACAK?
ABD ile Rusya arasında meydana gelen bu yakınlaşma ve ortak çözümde buluşma beraberinde ‘peki nasıl bir ortak çözüm?’ sorusunu getiriyor. Bu soruya verilecek cevap yine yapılan açıklamalarda ortaya çıkıyor. Rusya cephesinin en yetkili ağızlardan olan Dışişleri Bakanı Sergey Lavrow, ‘Suriye’deki çözüm Kürtsüz olmaz, Kürt haklarını tanımakla olur’. Kürtler çözüm konulu tüm platformlarda yer almalı’ dedi. Lavrow’un Kürt vurgusu ile yaptığı açıklamadan Rojava devrimi ile Kürtlerin öncülüğünde ilan edilen Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’nun sunduğu federasyon modeli ile çözümü içeriyor. Zira bu konuda Rusya ile daha önce çeşitli görüşmeler yapılmıştı. Rusya bu çözüm modelini Suriye Baas rejimine kabul ettirmeye çalışmıştı. Bir yandan kabul ettirmeye çalışıyorum derken öte yandan da rejime kabul ettirme görüntüsü vermiş olabilir. O yüzden bugüne dek süregeldi.
ABD cephesinden ise açıklamalardan çok, fiili olarak başlatılan çalışmalar bu modele destek verdiğini gösteriyor. En son koalisyon güçlerinin Suriye’deki komutanının Reqa Sivil Meclisi’ni ziyaret etmesi ve meclisin kapısında meclisin arkasında koalisyonda yer alan 73 ülkenin olduğunu açıklaması federasyon ile çözüm modeline açık destek verdiğini gösteriyor. Bu açıklamalardan sonra Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’nun anayasa çalışmasını başlatması ve seçim takvimini açıklaması da olası yeni görüşmeler ve tartışmalara hazırlıklı olmasına işaret. Bundan dolayı önümüzdeki günlerde bu yönlü tartışmalar daha fazla hız kazanacağını söylemek yanlış olmaz.
Buna karşılık Türkiye’nin attığı adımlar…
Türkiye ise ABD ile Rusya yakınlaşmasının beraberinde getirdiği tartışmalarda yer almak ve iki güç arasında henüz içeriği tam bilinmemekle beraber çözüme dönük yaptıkları planı boşa çıkarmak için hamleler yapmaya başladı. Antep’te tutuklu 37 DAİŞ üst düzey çetesinin bu günlerde serbest bırakılması DAİŞ’i yeniden aktifleştirmek, çatıştırma üzerine planlar yaptığını gösteriyor.
Öte yandan Hatay sınır hattından El Kaide’ye verdiği ve devam ettirdiği destek de hamlesinin diğer bir boyutu. Ki Trump’ın DAİŞ ile mücadele özel temsilcisi Bread McGurk ‘Türkiye Hatay sınırından El Kaide’ye destek veriyor. Bu konuyu Türkiye ile görüşmemiz gerekir’ açıklamasıyla Türkiye’nin yeni hamlesine dikkat çekiyor.
Ayrıca, deşifre olan çetelerini yeniden isimlendirerek Ezaz ve Antep’ten harekete geçirip Efrîn ve Şehba üzerinden ABD ve Rusya onayı olmadan da saldırtma planı ile varılan anlaşma sonucu sağlanan yakınlaşmayı bozmaya çalışıyor. Yeniden dizayn etmeye çalıştığı gruplarının başına ise 2012 yılında kurduğu Kanuni Sultan Süleyman grubunu geçirerek yeni bir biçim vermek istiyor. Bu grubun başına, uzun süreden beridir çete olarak hazırladığı Bablı işbirlikçi Kürt Osman Recep’i geçirmiş ve Antep’te de kendisine bir merkez açmış durumda. Doğu Türkistan ve Kafkaslardan getirdiği grupları ise Ezaz’da toplamış ve yeni bir isim vermiş durumda.
Türkiye’nin bu girişimleri sonuç almaz. Zira çelişkili ve çatışmalı olan ABD ve Rusya’nın Suriye’deki iç savaşa son verme ve çözüm bulma konusunda uzlaşmaları, Türkiye’nin Suriye’de Rusya’ya dayalı son damarı da kesilmiş oldu. O yüzden Türkiye’nin yapmak istediği hamle kendisini geri vuracak ve RTE ile AKP’nin çeteler üzerinden kurduğu oyunlarından alacakları en ağır ve öldürücü darbe olacak.
ANF