Fehim IŞIK
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile ilgili ilginç ve bir o kadar da siyasal etkiyle yönlendirildiği çok bariz olan bir yargılama süreci devam ediyor. Yalnız Demirtaş değil, HDP’li milletvekillerine ilişkin de siyasetin emriyle süren yargılama sürecine ilişkin ciddi ipuçları var.
Söz konusu siyasal etkinin tüm işaretleri de Saray’ı, Erdoğan’ı gösteriyor. Yargıçları kontrol altına alan Erdoğan, hukuk ilkelerinin değil, siyasal intikamcılığın geçerli olduğu yaklaşımlar sergiliyor. Üstelik bunu gizleme gereği de duymuyor.
AYM KARARI İÇTİHATTIR
Örneğin, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) CHP milletvekilleri Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay’a dönük aldığı kararı, hukukun bariz ölçülerine göre bir içtihattır. Bu şu anlama gelir: Siz bir parlamento üyesi için aldığınız kararı bir başka parlamenterin tutuklu yargılanmasında ölçüt almam, diyemezsiniz.
AYM aldığı kararda Balbay ve Haberal'ın yasama faaliyetlerine katılamadığı, yasama faaliyetlerini yerine getirmelerinin engellendiği ve bu nedenle hak ihlali olduğu belirterek “Yasama faaliyetlerine katılmadıkları gerekçesiyle milletin temsil yetkisi ölçüsüzce ihlal edilmiştir” demişti. Bu karar Balbay ve Haberal’ın tahliyesini de beraberinde getirdi.
AYM’nin bu kararının Demirtaş ve diğer HDP’li milletvekillerine uygulanmasının bizzat Erdoğan tarafından engellendiği biliniyor. Ayrıca AYM’nin HDP'lilere tahliye getirecek yeni bir karar aldığı ve bu kararının yayınlanmasına da müdahale edildiği yönünde ciddi iddialar var. Demirtaş’la ilgili bir diğer iddia daha var. Bu iddiaya göre de Demirtaş’ı Yasin Börü Davası’na dahil ederek dosyalarından birinde cinayet olmasını sağlamak istiyorlar. Bu durumda Balbay ve Haberal’a ilişkin alınan ya da alınan/alınacak yeni bir karar, işin içinde cinayetten kaynaklı tutukluluk olacağı için Demirtaş’a yönelik uygulanmayacak.
6-8 EKİM GEREKÇESİ, YARGIYA MÜDAHALE ARACIDIR
Erdoğan, Demirtaş ile 6-8 Ekim olayları arasında sürekli bağlantı kurarken, bunu esasen yargıya müdahale amacıyla yapıyor. “Kobani olaylarının sorumlusu Demirtaş’tır” diyen Erdoğan, Almanya’da G20 zirvesinde yargıya müdahalede de zirve yaptı, “Demirtaş teröristtir, 53 kişinin katilidir” dedi.
Son dönemde Erdoğan’ın sürekli Kobani olaylarını ve Demirtaş’ın cinayetten sorumlu olduğunu gündeme getirmesi, boşuna değil. İddia şu: Demirtaş 4 Kasım’da tutuklandıktan sonra HDP’nin ve Demirtaş’ın avukatları 17 Kasım’da AYM’ye başvurdu. Eskiden aldığı karar nedeniyle AYM farklı bir karar veremez. Bu nedenle AYM yaptığı incelemede milletvekillerinin ve Eş başkanların bırakılması yönünde karar alıyor. Ancak bu kararın açıklanması, Yüksek Yargı başkanlarını Karadeniz’e çay toplamaya götürecek kadar onlarla içli dışlı olan Erdoğan tarafından engelleniyor. Milletvekillerinin bırakılma ihtimaline karşı da yerel mahkemelerin ve Yargıtay’ın var olan dosyaları bir an önce görüşüp sonuçlandırması ve dosyası onaylananların vekilliğinin düşmelerinin sağlanması isteniyor. HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ile HDP Milletvekili Nurseli Aydoğan’da izlenen yöntem bu oldu.
AYM YAZDIĞI KARARI AÇIKLAMIYOR
Ancak AYM kararının açıklanmasına ilişkin daha fazla beklemek olası değil. Bunun da bir sınırı var. AYM Başkanı Zühtü Aslan da bunun farkında ve konuyu görüşmek üzere, yani aldıkları kararı açıklamaya dönük yaklaşımlarını paylaşmak üzere 18 Nisan’da Saray’a giderek Erdoğan ile görüşüyor. Aslan’a, Erdoğan kesin bir dille karşı çıkıyor ve kararın açıklanmasını bir kez daha engelliyor. Bu arada Erdoğan’ın danışmanlarından ve tabi AYM Başkanı Zühtü Aslan’dan aldığı aklın Demirtaş’ın cinayetten yargılanması durumunda tahliyesinin önlenebileceği yönünde oluyor. Erdoğan’ın Demirtaş ile Yasin Börü’nün öldürülmesi arasında ilişki kurması daha önceye dayansa da Demirtaş’ın yargılandığı 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, Demirtaş’ın Yasin Börü ve diğer 3 Hüda-Par’lının öldürülmesi olayının “azmettiricisi olduğu” iddiasını ileri sürerek, yargılamanın Börü dosyası ile birlikte yapılmasını talep etmesi 18 Nisan sonrasıdır.
Mahkeme, Yasin Börü Davası ile Demirtaş’ın 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davanın birleştirilmesi istemini üçüncü kez reddetti. Tüm ısrarlara, 19 Ağır Ceza Mahkemesi’nin yetkisiz bir kararla dosyaları resen birleştirme işlemine rağmen, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi dosyaların birleştirilmesine muvafakat vermedi. Bu durumda itiraz mercii olarak kabul edilen 20’nci Ağır Ceza Mahkemesi de Demirtaş’ın avukatlarının itirazını yerinde görerek itiraza yetkili olmadığı yönünde karar verdi ve dosyayı 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’ne geri gönderdi.
DEMİRTAŞ'IN TUTUKLULUĞU HUKUKİ DEĞİL SİYASİ KARAR SONUCUDUR
Tabi bu sürede ilginç bir durum daha ortaya çıktı. TCK’ya göre tutuklu yargılanan birinin durumu itiraz durumunda en geç 30 günde bir dosya üzerinden de olsa gözden geçirilir. Tutukluluk gözden geçirilmez ise 30’ıncı günün sonunda tutuklama kararı ortadan kalkar ve tutuklu sanık serbest bırakılır. Dosyaların birleştirilmesi kararının 3. kez reddedilmesi, bu arada yetkisiz mahkemeler arasındaki gidip gelmeler aynı zamanda Demirtaş'ın davasının mahkemesiz kalmasını ve 37 gündür dosyasına bakılmamasını beraberinde getirdi. Bu, en sıradan bir hukuk devletinde, en sıradan bir sanık için tahliye gerektiren bir olgudur.
Elbet tüm bunlar bir hukuk devletinde geçerli. Türkiye bir ‘guguk’ devleti olduğu için, Saray'ın emir eri yargıçların böyle bir karar alması olası değil. Burada olacak olan, 3 kezdir 'Yasin Börü Davası' ile birleştirme istemini ısrarla reddeden yargıca olur, gibi görünüyor. Saray’ın açık müdahalesine rağmen dosyaları birleştirmeyen yargıcın herhangi bir ‘terör örgütüne’ üye olduğu iddiasıyla tutuklanıp cezaevine konması, görevden alınması ya da Fizan'a sürgün edilmesi, Demirtaş’ın bu hukuksuzluk gerekçe edilerek serbest bırakılmasından daha güçlü bir olasılıktır.
artigercek