KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Türkiye’nin uluslararası alanda hiçbir güvenilirliğinin kalmadığını, kimsenin stratejik ilişki geliştirmek istemediğini, eski stratejik müttefiklerinin bile bugün müttefiklik durumunu sorgular durumda olduklarını belirtti.
News Channel TV’de yayınlanan ‘Ülkeden’ programına konuşan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, gündemdeki gelişmelere ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye toplumunda ciddi bir ahlaki çöküşün olduğunu, bunun sınır tanımaz bir düzeye ulaştığını ve bu çürümüşlükle yoğunlaştırılmış bir faşizm ve saldırı rejiminin toplumsallaştırılmak ve kurumsallaştırılmak istendiğine dikkat çeken KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, devamla şu değerlendirmelerde bulundu:
TÜRKİYE FAŞİST DİKTATÖRLÜKLE YÖNETİLİYOR’
“Şu anda Türkiye faşist diktatörlükle yönetiliyor. Bu rejim faşist diktatör bir rejimdir. Bunun yönetiminde de bugün Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğü bulunmaktadır. Son derece milliyetçi, ırkçı, dinci-mezhepçi bir ideolojiyle yeni bir kültürleşme, yeni bir toplumsal gerçeklik inşa edilmeye çalışılıyor. Dikkat edin, eğitim müfredatını da değiştirdiler. Toplum inşasında eğitim çok önemli bir rol oynuyor. Çocuklar için altı-yedi yaşlarında başlatılan eğitim sistemi ile rejim istediği gibi bir toplum, gençlik yaratmaya çalışıyor. Müfredat tamamen AKP’nin paradigmasına göre değiştirildi ve bu müfredat tekçi, dinci ve milliyetçi bir ideolojiye dayanıyor. Etnik, inanç, kültürel tüm farklılıkları reddediyor. Son derece erkek egemenlikli, tamamen cinsiyetçi bir ideolojiye dayanıyor. Bu bir paradigmadır. Böyle bir toplum şekillendirilmek isteniyor. Başta bunun siyasi iktidarı; Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğü, siyasi rejimi var. Şimdi toplum da buna uygun hale getirilmek isteniyor ve bu diktatörlük yeniden yapılandırdığı, inşa ettiği bu köle, itaatkâr toplum üzerinden yıllarca kendi iktidarını sürdürmek istiyor. Esas tehlike aslında bu noktadadır. Toplum zihniyetini, kültürünü, toplumsal dokuyu dağıtmaya parçalamaya dönük oyunlardır. O açıdan Türkiye toplumunda çok ciddi bir ahlaki çöküş var. Gittikçe dini fanatizm, milliyetçilik ve ırkçılık toplum içerisinde geliştiriliyor, tahrik ediliyor. Kutuplaşma diyorlar ve bu kutuplaşma çok derindir.
FAŞİZMİ TOPLUMSALLAŞTIRMAK İSTİYORLAR
Eğitimden başlayalım, okul müfredatlarına, çocuk ve kadın politikalarından, ordunun yeniden yapılandırılmasına kadar son derece tekçi, ırkçı, cinsiyetçi, mezhepçi ve dinci bir kuşak, bir toplumsal yapı gerçekliği yaratılmaya çalışılıyor. Bu anlamda OHAL de buna hizmet ediyor. Bu toplumsal inşayı sonuca götürene kadar AKP OHAL’i sürdürüyor, uzatıyor. Bu, faşist AKP-MHP hükümetine ciddi bir imkân sunuyor. Rahatlıkla her gün bir sürü KHK’larla yasa çıkarıyor, tüm muhalefeti tasfiye etmeye dönük yoğun operasyonlar yapıyor. Karşı çıkan ve sesini çıkaran herkesi susturuyor, zindanlara tıkıyor, işkencelerden geçiriyor. İşten atıyor, işsiz bırakıyor ve bugün Türkiye’de milyonlarca işsiz var. Kadına yönelik şiddet artarak inanılmaz boyutlara ulaştı. Toplumsal çürüme, ahlaki çöküş sınır tanımaz bir düzeye vardı. Toplumsal yarıklara inerek çürütme ve dağıtma uygulamalarıyla kendi soykırımcı faşist rejimini toplumsallaştırmak, kurumsallaştırmak istiyor. Zaten bunun için OHAL’e ihtiyaç duyuyor. Türkiye artık tamamen bir OHAL faşist diktatör rejimine dayalı bir süreci yaşıyor. Bu sürecin de öyle kısa sürede biteceği görülmüyor. Bu politikaları sonuca götürmek için AKP’nin, MHP’nin buna ihtiyacı var ve süreklide uzatıyor.”
TOPLUMUN FAŞİST REJİME ÖFKESİ BÜYÜYOR
Türkiye toplumunun referandumdaki tavrını ve adalet yürüyüşüne desteğini CHP’ye destek olarak algılanmasının yanlış olduğunu, bunun Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğüne karşı halkın mücadele duruşu olarak algılanmasının doğru olacağını belirten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat şunları söyledi:
“Aslında uzatmasının (OHAL) şöyle de bir hayrı da var ve ben şunu söyleyeyim; bu durum gittikçe AKP’nin de, bu faşist diktatörlüğün de ömrünü kısaltıyor. Gittikçe Türkiye’de toplumsal bunalımı ve iç çatışmayı derinleştiriyor. Gördük işte; adalet yürüyüşüne, Maltepe mitingine milyonlar katıldı. Onlar CHP’nin tabanı değildi. Türkiye’de, AKP-MHP faşist rejimine karşı olan tüm kesimler adalet yürüyüşüne ses verdi. Referandumda da yine öyledir. Referandumda yüzde atmışları aşan bir HAYIR oyu çıktı, bu oyların çalındığı ortadadır, onu tartışmaya gerek yok. Bu Türkiye toplumunun tutumunu gösteriyor. Faşist uygulamalarla, saldırılarla, soykırımcı politikalarla AKP tüm muhalefeti, Kürtleri, Alevileri, kadınları, gençleri, aykırı olan tüm sesleri ve kesimleri sindirmeye, bastırmaya, teslim almaya ve iradesini kırmaya çalışıyor, fakat bu ters bir etkiye yol açar. Bu gittikçe toplumda faşist rejime karşı öfkeyi ve tepkiyi büyütür. İçten içe sürekli bir kaynayan kazan, her an patlamaya hazır bir bomba haline getirir. Bunun en ufak bir zemini açıldığında, toplum bu tutumunu, öfkesini çok güçlü bir biçimde sokaklara taşırır. Referandumda yüzde atmışın üzerinde HAYIR oyu çıktı. Türkiye’nin her yerinden adalet yürüyüşüne gerçekten muazzam bir katılım oldu. Bu neye karşıydı; faşist diktatörlüğe karşıydı, bu nettir. Bunları CHP’ye destek olarak algılamamak lazım. Bu faşist diktatörlüğe, mevcut Erdoğan-Bahçeli faşist rejimine karşı halkın tavrı ve tutumuydu, mücadele duruşuydu, bunu böyle anlamak lazım. Türkiye demokrasi güçleri, Kürtler, Aleviler, sol-sosyalist kesimler, herkes bulunduğu yerde kendi tutumunu, iradesini ortaya koydu. Erdoğan-Bahçeli faşist rejimi OHAL’le bu gerçeğin üstünü baskıyla kapatmaya çalışıyor.’
AKP UÇURUMUN ORTASINDADIR
Türkiye ile artık kimsenin stratejik ittifak içerisine girmek istemediğini, müttefikleriyle dahil ciddi problemler yaşadığına ve gittikçe yalnızlaştığına değinen Hozat şöyle devam etti: ‘Türkiye’nin mevcut durumu, 1940-45’lerde Almanya’nın İkinci Dünya savaşında yaşadığı duruma benziyor. Hitler faşizminin artık yenilgiye gittiği, dağıldığı, demokratik kriterlerin başat hale geldiği bir sürece benziyor. Erdoğan’ın durumu, Hitler’in 1944’lerde ki durumuna benziyor. Artık bu gidiş Erdoğan’ı kendi kendisini öldürmeye götürür, bu bir intihar durumudur. Türkiye’nin durumuna bakalım; o zaman da Almanya tam bir kıskaca alındı, izole ve tecrit edildi, tüm dünya Alman faşizmi karşında birleşti. Şimdi ise Türkiye’deki faşizme karşı herkes tutum alıyor. Türkiye gittikçe yalnızlaşıyor, tecrit ve izole oluyor. Türkiye’nin dostu da kalmadı ve hiçbir yerde güvenilirliği de kalmadı. Kimse stratejik ilişki geliştirmek istemiyor. Türkiye’nin eski stratejik müttefikleri bile bugün müttefiklik durumunu sorgular duruma gelmiş ve bu konuda ciddi bir zayıflama var. Türkiye Amerika’nın müttefikidir, Amerika’yla ilişkileri problemlidir ve ciddi sorunlar yaşıyor. Avrupa’yla ciddi sorunlar yaşıyor ve Almanya krizi bunun somut ifadesidir. Almanya NATO’nun birinci ülkesidir ve bu NATO’yla ciddi bir sorun yaşıyor anlamına geliyor. Bölge ülkeleriyle benzer bir durumu yaşıyor. Suriye ve Irak’la çatışma-çelişkinin getirdiği nokta ortadadır. İran’la Kürt sorunu üzerinden bir şey yapmak istiyor ama bu tutmayacak. Türkiye, Rusya’yla Suriye topraklarında bir ilişki, ittifak geliştirmeye çalışıyor, bu ilişki ve ittifak stratejik değildir. Rusya, güvenilmez ve yarın öbür gün bitecek bir rejimle stratejik ittifaklar, ilişkiler geliştirmez. Rusya pragmatik bir devlettir ve mevcut durumda taktik ilişkiler geliştiriyor. Uçakları düşürüldü, büyükelçileri öldürüldü, bu böyle kalır mı? Rusya adım adım Türkiye’nin burnundan getirecek. Bölgede ve uluslararası alanda da Türkiye’nin dostu, stratejik ittifakları kalmamış, ciddi bir sarsıntı yaşıyor. AKP Türkiye’yi intihar noktasına getirdi. Bir ayağı tam uçurumun başındadır ama bir ayağı da artık uçurumun kendisindedir, böyle bir noktadır.’
AKP DAİŞ’LEŞTİ
Türkiye ve Katar’ın zihniyet ve ideolojik olarak birlik ve adeta ruh ikizleri olduğunu, bununda bölgedeki diğer güçleri rahatsız ettiğini, kutuplaşan bölge devletleri arasında da Türkiye’nin tek ittifakının Katar kaldığını söyleyen KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat şu değerlendirmelerde bulundu: ‘’Katar’la birlikte ciddi politikalar geliştirdiler. DAİŞ’e çok ciddi destekleri oldu. Katar, DAİŞ’e, El Nusra’ya ve İhvan’a bütün finansmanı Türkiye üzerinden sağladı. Türkiye de, Katar da bu çete örgütlerini aynı biçimde destekledi. Nedeni şudur; Erdoğan ve AKP’nin çekirdek kadroları İhvan üyesidir. Mısır’daki İhvan gibi de değildir, karıştırmamak lazım. AKP’deki ihvan anlayışı artık Mısır’dakini aştı. Gittikçe El Kaide’ye, DAİŞ’e ideolojik olarak, duygudaşlık olarak ve ruhsal olarak yakınlaştı ve bütünleşti. Bu anlamda AKP DAİŞ’leşti. Katar’ın da DAİŞ’e, El Nusra’ya, Ahrar El Şam’a ve İhvan’a çok ciddi bir desteği vardı. Katar’daki hükümette zaten İhvan yanlısı bir hükümettir. Bu konuda Türkiye’yle ciddi bir benzerlikleri var. Zihniyette, ideolojide, politikada, anlayışta ve genel olarak toplamında ciddi bir birlik var, ruh ikizleridir. Bu, bunları birleştirdi ve kendi içinde anlaşmalar yaptılar, Suriye’de ciddi kirli planlar geliştirdiler. Bu çeteleri Kürtlere, Suriye’deki demokratik güçlere, halklara karşı savaştırdılar. Bu çete gruplarına bir sürü kara para, silah, lojistik ve kadro aktardırlar. Çeteler Katar ve Türkiye üzerinden Suriye’ye geçti. Suriye’den Türkiye’ye geçerek Avrupa’ya, Kafkaslara ve Rusya’ya yayıldı. Türkiye adeta toplanma-dağılma merkezi haline geldi. Ve bunu Katar’la birlikte yaptı. Gelinen aşamada Arap ülkeleri arasında da ciddi bir ayrılık var. Aynı İslami dine sahip olsalar da ciddi bir anlayış, eğilim farklılığı ve mezhepler arası çelişki çatışmalar var. Şu an da Arap İslam âleminde kutuplaşma ve cepheleşme var. Mısır ve Suudi Arabistan’ın başını çektiği, Amerika’nın da destek verdiği bir Sünni blok oluşuyor. Bir de Türkiye ve Katar’ın geliştirdiği bir Sünni blok söz konusu, bunlar da yalnızdır. Şu anda Türkiye’nin bölgede kalan tek dostu Katar’dır. Diğer İslami ülkeler ayrı bir blok ve cephe oluşturmuş durumdadır. İşte Katar’a tavır almaları bundan kaynaklıdır. Katar’ın İran politikası, çete örgütlere verdiği destek, Türkiye politikası, Suudi’yi ve diğer İslam ülkelerini mevcut durumda rahatsız ediyor. Bu anlamda da gittikçe İslam âlemi içerisinde siyasal Sünnilik üzerinden bir kutuplaşma ve bloklaşma durumu ortaya çıkıyor ve bu ciddi bir yarılmaya da yol açıyor. Bunun doğrudan Türkiye’ye yansıması var. Çünkü mevcut durumda Türkiye’nin Katar dışında ittifak kuracağı hiçbir güç kalmamış. Ciddi bir izolasyonu yaşıyor. İçerde de çok ciddi bir yarılma var. Bu faşist diktatöryel rejime karşı korkunç bir toplumsal tepki, öfke var. Bunu da bastırmak için ne yapıyor; OHAL’le, KHK’larla, faşist saldırılar ve soykırım politikalarıyla kendisini ayakta tutmaya çalışıyor. Fakat bunlardan anlaşılması gereken; Türkiye’nin bitişidir. AKP’nin Türkiye’yi getirdiği nokta; Türkiye’nin dağılma, çözülme ve bitiş noktasıdır.’
AKP BİR SOYKIRIM PROJESİDİR
Besê Hozat, AKP’nin Türkiye’de iktidar İslam’ı olduğunu, dini istismar ederek Kürtleri asimile etmeye, sisteme tamamen entegre edip teslim almaya çalıştığını kaydetti. Soykırım uygulamaları için AKP’nin bir proje olduğunu ifade eden Besê Hozat, “Ulusalcılar, MHP ve Ergenekoncular Kürt soykırımını gerçekleştirmesi için AKP’ye destek verdi. AKP döneminde Gülen cemaatine verilen destek iki katına çıktı, her türlü imkân ve olanak sunuldu. Kürdistan’da kültürel soykırımı gerçekleştirmek için muazzam bir çaba yürüttüler. AKP ve cemaat arasında iktidar savaşı çıkınca, AKP şu anda Kürt soykırımını destekleyen Ergenekon ve MHP’ye destek veriyor ve desteğini de alıyor. Kürdistan’da Hüda-Par vb. güçleri, güçlendirmeye çalışıyor. AKP, kendi karşıtı cemaat ve tarikatların tasfiyesi ve onlardan doğan boşluğu bu şekilde doldurmaya çalışıyor. Yine Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne saldırılar düzenliyor” dedi.
KÜRTLER TESLİM OLMAZ!
AKP’nin, Kuzey Kürdistan’da köleliği, asimilasyon ve soykırım uygulamalarını Hüda-Par üzerinden geliştirdiğine dikkat çeken Hozat, devamla şunlara dile getirdi:
“Ancak bu, Kürdistan toplumu için sonuç alacak bir uygulama değildir. Çünkü Kürdistan toplumunda önemli ölçüde bir uyanış, örgütlenme ve özgürlük bilinci yaşanıyor. Bunun AKP tarafından artık idrak edilmesi gerekir. Özcesi Kürtler kültürel soykırım ve asimilasyon uygulamalarıyla teslim olacak bir halk değildir. AKP baskıyla, faşizmle, yoğun saldırılarla ancak Kürtlerin öfkesini, tepkisini daha çok büyütür. Ben bunu Dersim katliamından biliyorum. Ben de Dersim katliamından arta kalan bir çocuğum. Dersim katliamı tamamen teslim almaya dönük gerçekleştirildi. Ailem de katliamın tanıklarından. Korkunç bir baskı, faşizm, operasyon ve şiddet vardı. Çekiniyorlardı, belki fazla sesini çıkaramıyorlardı ama büyük bir nefret ve öfke durumunu yaşıyorlardı. O yüzden binlerce kişi gerilla olmayı seçti, PKK saflarına katıldı. Sol, sosyalist devrimci hareketlere katıldı. O mücadele sürdü. O direniş sürdü. Bugün Dersim gerillanın beşiği, mücadele ve direnişin beşiği oldu. Eğer özerk bir Dersim deniliyorsa, özerk bir Kürdistan deniliyorsa ve muazzam bir direniş ile mücadele gelişiyorsa, o teslimiyet ve soykırım politikalarına halkın boyun eğmemesinden kaynaklanıyor.”
Besê Hozat, Kürdistan’ın genelinde de durumun böyle olduğunu, aslında Kürdistan’da Lozan sonrası direnişin hiç bitmediğini, Kürdistan’ın her yerinin büyük bir isyan, büyük bir direniş ve mücadele alanına dönüştüğünü kaydetti. Şêx Sait isyanının, Zilan direnişinin, Koçgiri, Dersim direnişlerini asimilasyon ve kültürel soykırım saldırıları sonucu geliştiğini dile getiren Hozat, onca katliama karşılık ortaya çıkan sonucun PKK olduğunu ve yaklaşık yarım asır olan daha da gelişip tüm Ortadoğu’ya yayılan bir direniş, isyan ve mücadele hareketine dönüştüğünü vurguladı. Hozat, işte bu yüzden AKP’nin zorla, baskıyla, gaspla iktidara el koyarak Kürt soykırımcılarıyla ittifak geliştirerek, din istismarı yaparak ırkçılık ve mezhepçilikle Kürtlere boyun eğdirmeye çalışmasının kolay olmadığını ve hiçbir şekilde tutmayacağını sözlerine ekleyerek, bu kadar bilinçlenen bir halk karşısında Hüda-Par, vb’lerinin ancak beyhude bir çaba olacağını belirtti.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat konuyla ilgili son olarak şunları söyledi:
“Referandumda gördük; yaktı yıktı, yüzlerce insanı dünyanın gözü önünde diri diri yakarak katlettiği Cizre’de, Gever’de, Nusaybin’de, Şırnak’ta, Hezex’te, Sur’da referandumda yüzde 70-80 HAYIR oyu çıktı. Buradan anlaşılacağı üzere bu halka asla boyun eğdiremez, çünkü bu halk boyun eğmez. Bu halk faşizme karşı mücadele eder, direnir. Bu halk özgürlüğüne düşkün bir halktır. Bu halkta yurtseverlik duyguları, direniş kültürü çok derindir. Bu halkta onur duygusu çok güçlüdür. Biz de bu halkın çocuklarıyız. AKP-MHP faşizmi gerillaya karşı her türlü savaş kuralı kaidesi dışında, her türlü teknikle saldırmasına rağmen görkemli bir direniş var. Gerillanın çok güçlü direnişleri ve eylemsellikleri var. Gerilla Kürt halkının prototipidir. Gerillanın duruşu Kürt halkının duruşudur. Bu açıdan AKP’nin yürütmüş olduğu bu kirli politikalar sonuç vermez. Bu türlü kirli politikalar kesinlikle AKP-MHP faşizmini yenilgiye uğratacaktır. Hitler’in sonu nasıl olduysa Erdoğan ve Bahçeli’nin sonu da aynı olacak. Tarih buna da tanıklık edecek. Nazilerin sonu ne olduysa, Hitler’in partisi ne akıbeti yaşadıysa AKP-MHP faşizmi de benzer akıbeti yaşayacak. Türkiye’de kazanan demokrasi olacak. Kazanan Kürtler, Aleviler, kadınlar ve tüm Türkiye halkları, toplumu olacak. Tarih bunun örnekleriyle doludur.” ANF