AB’nin idam konusunda “kırmızı çizgi”den bahsetmesi falan kâr etmez, AB üyesi Belçika’nın vatandaşı da olsalar, idam, kelle alma, teröristin nefesini kesme Tayyip müridlerinin artık milli şiarlarından…
Geçen haftaki yazımda sorduğum sorunun yanıtını henüz hiçbir yerde bulamadım... Bol bayraklı “adalet yürüyüşü”nün ertesinde Kılıçdaroğlu muzaffer bir kumandan edasıyla tüm CHP örgütüne talimat vermişti: “Halkın 15 Temmuz etkinliklerine katılın...”
15 Temmuz kutlanırken televizyon kanallarında, sosyal medyada hep bu “halkın etkinlikleri”ni arayıp durduk... Evet, her yerde kitlesel katılımlı, “adalet yürüyüşü”ne misilleme yaparcasına bol bayraklı etkinlikler vardı, ama tüm bu etkinlikler önceden tahmin ettiğimiz gibi Tayyip’in bu çakma darbeyi kendi diktasını pekiştirmek için bir yıldır kullana geldiği “tek bayrak - tek millet” beyin yıkamasını güçlendirme amaçlıydı.
Kılıçdaroğlu başta olmak üzere haftalarca “adalet” için yürüyenlerin herhangi bir yerde sembolik de olsa bir araya gelip Tayyip’in 15 Temmuz’dan bu yana bir yıldır estirdiği adaletsizlik ve zulme karşı bir etkinlikte bulunduklarını duymadık.
Buna karşılık, 15 Temmuz gürültü patırtısı bittikten sonra Kılıçdaroğlu’nun CHP Meclis Grubu’nda yaptığı konuşmadan da “adalet yürüyüşü” ile ilgili yeni bir şey öğrendik. Ana muhalefet lideri sadece hapisteki gazeteciler, öğretim üyeleri için değil aynı zamanda sayısız katliamdan sorumlu Muhsin Yazıcıoğlu için de yürümüş...
El insaf! 1978’de Türkiye İşçi Partisi üyesi yedi gencin katledilmesi de dahil ülkücü hareketin kanlı geçmişinde sorumluluğu ayan beyan olan bir kişi için adalet aramak mıdır senin görevin?
Ama niye şaşmalı? Adalete susamış onbinleri peşine takarak İstanbul’a yürürken karşı istikametten gelenleri bozkurt işaretiyle selamlamakta beis görmeyen kişi bunu de pek âlâ yapar.
Lideri böylesi dengesizlikler gösteren partinin diğer yöneticileri daha mı tutarlı?
CHP Meclis Grubu Başkanvekili Engin Altay bir yandan OHAL’in uzatılmasına tepki gösterirken öte yandan Tayyip’in siyasal tutuklulara Guantanamo örneği tek tip tulum giydirilmesi fikrine açık kapı bırakmakta tereddüt etmiyor. Devlet partisinin sözcüsü olarak konuşuyor: “Kimsenin devlete meydan okumaya hakkı ve haddi de yoktur. Devletin bekası büyük devlet olmanın özelliğini de dikkate alarak yapılacak uygulamalar önümüze geldiğinde değerlendiririz."
Hep bu devlet partisi kafası değil mi, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına destek vererek bugün Kürt halkının seçilmiş liderleri ve temsilcilerinin zindanlarda çürütülmesine yeşil ışık yakan?
Umalım ki Tayyip’in gözü dönmüşçesine yeniden dillendirdiği “kelleleri alma” projesi Meclis’e geldiğinde “devlet partisi” refleksi gözleri kör etmez!
Tayyip’in devlet terörü sadece Türkiye’de yaşayan yurttaşları değil, kendisine son seçimlerde ve de referandumda yüzde 70’lik oy oranıyla destek veren yurt dışındaki göçmenleri de hedef almakta...
Şu sıradaki en büyük tehdit, diplomatik misyonlar, camiler ve de Tayyip’çi derneklerin ispiyonlarıyla fişlenmiş olanların vatandaşlıktan çıkartılarak Türkiye’deki varlıklarına elkonulması...
İçişleri Bakanlığı 130 kişilik ilk listeyi 5 Haziran’da yayınlamıştı. Açıklamaya göre bu kişiler kendilerine tanınan üç aylık sürenin bitiminde, yani Eylül’ün ilk haftası sonunda yurda dönüp gerekli mercilere başvurmazlarsa vatandaşlıkları kaybettirilecek.
Hollanda’daki Vatansızlık ve Katılım Enstitüsü (ISI)’nin açıklamasına göre, ikinci bir vatandaşlığı bulunmayan kişilerin vatandaşlıklarının ellerinden alınması durumunda hem kendileri, hem de gelecekte yapacakları çocukları haymatlos kalacak. Enstitü ayrıca Türk konsolosluklarının fişlenmiş kişilerin pasaportlarını da yenilemediğini ve çocukları doğduğu zaman onlara da vatandaşlık vermediğini belirtiyor.
12 Eylül Darbesi’nden sonra Evren Cuntası’nın başlattığı bu uygulamanın ne denli acılı sonuçlara yol açtığını bizim kuşağın insanları çok iyi bilir. Yeni kuşaklar için referans: https://www.artigercek.com/vatansizlastiramadiklarindan-misiniz
Bu uygulamada en kirli rolü oynayanlar Türkiye Cumhuriyeti’ni yurt dışında temsil etme sorumluluğu taşıyan elçiler ve konsoloslardır.
Avrupa’nın başkenti Brüksel’deki büyükelçiliğin tutumu ibretle izlenecek bir örnektir.
Behice Boran’ı, İnci’yi ve beni 1981-82’de vatandaşlıktan attıran bu büyükelçilik değil miydi?
2008 yılında yaptığımız eleştirilerden dolayı bize karşı Türk medyası aracılığıyla linç kampanyası açtıran da Tayyip Erdoğan’ın has diplomatlarından Büyükelçi Fuat Tanlay’dı.
Sonrasına gelelim... 2013 başından beri Büyükelçilik makamını işgal eden Mehmet Hakan Olcay... 15 Temmuz 2016 çakma darbesine kadar Gülenci örgütle sıkıfıkı ilişkiler içinde olan, başta eğitim olmak üzere ekonomik, sosyal ve hatta siyasal alanlarda bu harekete öncelik tanıyan kişi... Gülenci hareketin bütün etkinliklerine destek verir, katılarak söz alıp konuşur, Kürt örgütlerine karşı nasıl mücadele yürüttüklerini iftiharla anlatırdı.
Gülenci hareketin gazetesi Zaman 4 Nisan 2013 tarihinde Mehmet Hakan Olcay'ın Gülenci çatı örgütü Fedactio'ya bağlı Avrupa Profesyoneller Ağı (EPN)'nin bir toplantısında yaptığı konuşmayı şöyle vermekteydi:
"Türkiye'nin Brüksel Büyükelçisi Mehmet Hakan Olcay, Belçika'nın Türkiye ile terörle mücadele alanında işbirliğinde artık daha kararlı olduğunu söyledi. Avrupalı Profesyoneller Ağı (EPN) adlı sivil toplum kuruluşunda konuşan Olcay, 22 Ocak'ta Brüksel'de yapılan Türkiye- Belçika Dışişleri, İçişleri ve Adalet bakanları toplantısında terörle mücadelede işbirliği çerçevesinin görüşüldüğünü hatırlattı.
"Büyükelçi Olcay, Belçika'da gelecek yıl başlaması beklenen PKK davasını hatırlatarak, 'Belçika mevzuatının teröre bakışının büyük ölçüde yeniden şekillenebileceğini ve daha kategorik bir hal alabileceğini' kaydetti.”
Olcay’ın bahsettiği dava Belçika'da 2010 yılında Kürt kuruluşlarına karşı yüzlerce polisin katıldığı geniş çaplı ve eşzamanlı operasyonlarda gözaltına alınıp bir kısmı tutuklananlarla ilgiliydi. Belçika polisi Brüksel, Anvers, Leuven, Liege, Namur, Charleroi, Dendermonde ve Denderleeuw kentlerinde 28 adrese baskın düzenlemiş, Kürt şahsiyetlerinden 22 kişiyi gözaltına almış, bunlardan 8'i tutuklanmıştı...
Gülenci örgütün kürsüsünden böylesine kahramanlık taslayan bu büyükelçi şimdilerde, çakma darbenin yıldönümü gelince Tayyip'i memnun etmek için müthiş bir anti-Fetöcü kesildi.
Büyükelçi Mehmet Hakan Olcay'ın yeni şecaati Anadolu Ajansı'nın 11 Temmuz 2017 tarihli bülteninde şöyle yer alıyor:
"FETÖ’nün belli başlı yapılanmalarından birinin Brüksel’de olduğunu, bir çatı kuruluşu altında 86 dernekten oluşan şema dahilinde faaliyetleri bulunduğunu aktaran Büyükelçi Olcay, 'Biz bu yapılanmaların farkındayız, bu yapılanmaları biliyoruz ve bu yapılanmaların bir taraftan terör örgütüne destek olduğu, diğer taraftan Türkiye’deki demokrasiye karşı bir hareket olduğu, içinde bulundukları Belçika’ya da bir gün zarar verecekleri mesajını veriyoruz. Bence en önemli kısmı bu. Çünkü burada faaliyet gösteren bu hain örgütün Türkiye’de yaptığı hainlikleri bir gün Belçika’da da tekrar etmeyeceğinin bir garantisi yok.' diye konuştu.
"Belçikalı muhataplarına FETÖ yapılanması konusunda dikkatli olmaları ve yanılgıya düşmemeleri gerektiğini anlattıklarını kaydeden Olcay, diğer taraftan Belçika’ya kaçmış ve iltica talebinde bulunmuş çeşitli kamu görevlilerinin ülkede bulunduklarını bildiklerini aktardı.
"Olcay, bunlardan bir kısmının Türkiye’ye iadesi için çalışmaların devam ettiğini bildirerek, 'İltica prosedürünün terör örgütüne destek olmaması ve kötüye kullanılmaması yönünde de muhataplarımızı uyarıyoruz. Geniş bir yelpaze çerçevesinde çalışmalarımız devam ediyor' açıklamasında bulundu."
Hele Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş Brüksel’in lüks oteli Metropol’de 15 Temmuz’u anma toplantısı için geldiğinde ekselansları daha da cengaver kesildi. Sezar’ın hakkı Sezar’a... Hollanda ve Avusturya Türk bakanlara 15 Temmuz’u anma toplantılarına katılma yasağı koyarken Belçika’nın bu konuda her zamanki laçkalığını göstererek Kurtulmuş’a izin vermesi bittabi Olcay’ın Tayyip nezdindeki siciline artı puan olarak işlenmiştir.
Genel başkanı olduğu Saadet Partisi’ne ihanet ederek bakanlık koltuğu karşılığı AKP’ye kapağı atan Kurtulmuş gördüğü bu toleranstan da cesaret alarak baştan aşağı Türk bayraklarıyla donatılmış salonda yükselen ‘Darbecilere İdam’ seslerine yanıt olarak gereken güvenceyi verdi:
“Tüm hainler hakettikleri cezayı alacaklar, bu konuda bir şüpheniz olmasın.”
Ve de salonu dolduranlar idam histerisiyle hareketlendi, bayraklar daha bir şiddetli dalgalandı…
Hazirundan iyice aşka gelen biri “milli irade”yi bir daha haykırdı: “Nefes alan terörist istemiyorum!”
Türkiyeli göçün yoğun bulunduğu tüm metropoller gibi Belçika’nın Brüksel, Anvers, Gent, Liège kentlerinde 15 Temmuz kutlamalarının da körüklemesiyle “muhalif avı” yeniden canlandı.
Pasaport yenilememe, vatandaşlık kaybettirme bu avın en hafif silahlarından…
Milli iradenin “Nefes alan terörist istemiyorum!” buyruğu şimdiden uygulamada… Temmuz’un ilk haftasında Merksem kentinde Gülen hareketinin sempatizanlarından İbrahim Anaz’ın Tayyip militanlarından biri tarafından bıçaklanarak yaralanması endişeleri iyice arttırdı…
Hele yaz tatili dolayısıyla Türkiye’ye gidip 15 Temmuz kutlamalarının beyin yıkamasıyla Ağustos sonu Belçika’ya dönecek olan Tayyip fedaileri kim bilir neler etmez?
Değil mi ki Tayyip “kelleler alacağım” dedi… Değil mi ki Tayyip’in transfer bakanı Avrupa başkentinde idam isteyenlere güvence verdi…
Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Junker’in idam konusunda “kırmızı çizgi”den bahsetmesi falan kâr etmez, AB üyesi Belçika’nın vatandaşı da olsalar, idam, kelle alma, teröristin nefesini kesme Tayyip müridlerinin artık milli şiarlarındandır…
dogan@ozguden.be
artigercek