THİV Genel Başkanı Prof. Korur Fincancı ve İHD Genel Başkan Yardımcısı Av. Gülseren Yoleri, insan hakları aktivistlerinin siyasi talimatla tutuklandığını söyledi.
İstanbul Büyükada'da toplantı sırasında gözaltına alınarak, bir hafta sonra mahkemeye sevk edilen 10 insan hakları savunucusundan 6'sı önceki gece tutuklandı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı TİHV Genel Başkanı Prof. Şebnem Koruru Fincancı ve İHD Genel Başkan Yardımcısı Avukat Gülseren Yoleri, tutuklama kararını ANF'ye değerlendirdi.
AB'YE BİR MESAJ VERİLDİ
Özellikle sokağa çıkma yasakları ve OHAL ilanı sonrasında İHD yöneticilerinin gözaltına alınıp tutuklandığını, ancak böyle bir etki yaratmadığını anımsatan Av. Yoleri, şimdi uluslararası bağlantıları güçlü ve bugüne kadar devletin baskısından nispeten azade insan hakları örgütlerinin temsilcilerine yöneldiğin söyledi. Üstelik casusluk gibi son moda bir suçlamanın monte edilmesi nedeniyle bu tutuklamaların etkisinin farklı olacağını kaydeden Yoleri, "Hem Türkiye’de insan haklarının sonu, otoriter rejimin ilanı, dolayısıyla faşizan uygulamaların yaygınlaşması olarak hem de müzakerelerin durdurulması ve Türkiye’nin siyasi denetime alınmasına karşı AB’ye bir mesaj olarak okumak mümkün" dedi.
SİYASİ TALİMATLA YAPILDI
Av. Yoleri, gözaltına alınmalarının hemen ertesinde iktidar medyasının günlerce çarşaf çarşaf yayınlarla asılsız suçlamaları kesinmiş gibi lanse ettiğini belirterek, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerinin de etkili olduğunu kaydetti. Yoleri, şunları ifade etti: "Sadece cumhurbaşkanı değil soruşturmayı yürüten emniyet, savcılık, sorgu hakimi ve iktidar yetkilileri; herkes ortada bir suç olmadığını biliyor. Bu nedenle tutuklamanın hukuki gerekçeden yoksunluğuna kimse itiraz edemez. Bu durumda tutuklamaya tek neden; talimat olabilir ki, yapılan açıklamaların böyle bir etki yaratmış olduğunu önceki pek çok deneyimle söyleyebiliriz."
AİHM'NİN KARARI GÖSTERGEDİR
Aktivistlerin tutuklanmasının uluslararası alanda hemen yankı bulduğuna dikkat çeken Av. Yoleri, "Tepki açıklamaları da geldi hemen. Ancak nasıl bir tutum alacaklarını kestirmek çok kolay değil. Tereddüdümüzü destekleyen pek çok örnek var. KHK ile işten atılan ve hak arama yolları kapatıldığı için konuyu AİHM’ye taşıyan eğitimciler hakkında AİHM’nin olayı kurulacak OHAL Komisyonu'na havale etme yönündeki kararı, ülkedeki haksızlıklara, hukuksuzluklara, adaletsizliklere karşı çok da müdahil olmak istemediklerinin ispatı sayılabilir" diye konuştu.
MÜCADELE TEREDDÜTSÜZ SÜRECEK
İnsan hakları savunucularının yollarına devam edeceğini kaydeden Av. Yoleri, şunları söyledi: "Bugüne kadar sadece öldürülen yöneticilerimizin sayısı 13. Gözaltına alınan, tutuklanan, ceza verilenlerin sayısı binlerce. 31 yıldır mücadeleyi bu koşullarda sürdürdük, yine sürdüreceğiz. Bu konuda hiçbir tereddüdümüz yok. İnsan onuruna yaraşır bir hayat sağlamanın yolu bu mücadeleden geçiyor."
ETKİLİ TOPLUMSAL KARŞI KOYUŞ
Son birkaç gün içinde iktidar temsilcilerinin yaptıkları açıklamaların kan dondurucu olduğuna işaret eden Yoleri, "Guantanamo tipi hapishane, tek tip elbise, kafalarını kopartırız söylemi bir tesadüf değil. Nereye gittiğimizin itirafı ya da toplumu ağır işkence ve öldürmekle tehdit ederek sindirme çabası. Hedefte; Kürtlerden ve muhaliflerden başlayarak herkes var. Bu hesabı bozacak tek şeyse etkili bir toplumsal karşı koyuş. Toplumun sessizliğini bozmasının zamanı geldi de geçiyor bile" şeklinde konuştu.
TEHLİKENİN ARTTIĞI DÜŞÜNÜLEBİLİR
İnsan hakları savunucularının korunmasına dair BM kararına rağmen her zaman saldırı altında olduklarını hatırlatan Prof. Şebnem Korur Fincancı ise, “Özellikle 2009 KCK davaları bahane edilerek baskı ve yıldırma politikası işlemektedir. Son 2 yılda da artan oranda bu politikanın işletildiğini, insan hakları savunucularının gerçek dışı iddialarla terörle ilişkilendirilip kamuoyunda bir algı kaymasına ve kamuoyu desteğinin yok edilmesine dönük tutum alınmaktadır” dedi.
Tüm kesimleri kapsayan gözaltı ve tutuklamalar; sivil toplum örgütlerinin, radyo, televizyon ve gazetelerin kapatılmasının; 100 binin üzerinde kamu görevlisinin ihracının da bu baskıcı politikaların parçası olduğunu dile getiren Fincancı, şunları kaydetti: "Elbette değerli uluslararası çalışmalarıyla da bilinen insan hakları savunucularının tutuklanması, hükümetin uluslararası ilişkileri de bundan sonra daha az dikkate alacağı, bir içe kapanma politikası işletebileceği kaygısı uyandırması nedeniyle tehlikenin arttığını düşündürebilir.”
Bu süreçte yapılabilecek en önemli işin dezenformasyona karşı somut bilgileri gerek ülke içinde gerekse uluslararası alanda kamuoyuyla paylaşmayı sürdürmek ve hükümete uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini bıkmadan anlatmak olduğunu belirten Fincancı, mücadelenin süreceğini vurguladı.